Uzun zaman sonra okul diye adlandırılan hapishaneye adım atacaktım. Şansız intihar girişimlerim ve 6 ay boyunca gördüğüm tedavimin bitişi ile kendimi hiç ait hissedemediğim evimin önünde öylece bekliyordum. Birinin gelip beni karşılamasını ummuştum sanırım ya da aile diye adlandırılan lakin isminden öteye gidemeyen bir grup insan içinde yaşadığımı unutmuş olmalıydım. İçime çöken huzursuzluğu kapı dışarı etmek istesemde ne yazık ki bu şu an pek mümkün görünmüyordu. Usulca zile basıp açılmasını bekledim, beş dakika sonra kapıyı açan kız kardeşimle ayaklarım olduğu yere mıhlandı, gözlerinde gördüğüm nefret hissi kalbime bir bıçak daha sapladı. Annemden ya da babamdan görsem bu nefreti bu kadar koymazdı ama kız kardeşim, küçük meleğim öyle bir bakıyordu ki bana sanki altı ay öncesine kadar hiç yoktum da birden katil olarak dönmüşüm gibi.
"Ecrin kim gelmiş kızım?"
"Alaz gelmiş anne."
Gözlerimi kapatıp birazdan göreceğim bakışlara ve işiteceğim hakaretlere kendimi hazırlamaya çalıştım ama yalnızca çalıştım çünkü annem hiç beklemediğim anda ikinci darbeyi indirmişti bile.
"Artık bu evde yaşamıyorsun Alaz neden geldin?"
"Anne."
"Bana sakın anne deme, benim katil bir oğlum yok. Şimdi eşyalarını depodan al ve dedenin evine git bir daha da gelme buraya."
Suratıma kapanan kapıyla yere kayıp dizlerimin sert zeminle buluşması aynı anda gerçekleşti, ben katil değilim demek istesem de ağzımı bıçak açmıyordu dudaklarım mühürlenmiş gibi konuşamıyordum. Merdivenlere tutunarak yavaşça kaldırdım vücudumu soğuk betondan, eşyalarımı bile atmışlardı demek bu kadar mı iğreniyorlardı benden? Hiç mi beni düşünmemişlerdi? Merdivenlerden inerken gözüm işten dönen babama takıldı beni hiç görmemiş gibi yanımdan geçip gitmesiyle bu ailede yerimin olmadığını bir kez daha anladım. Ben Alaz Türkoğlu artık yalnızdım, koskaca Evren'de yalnızdım.
Dedemin evine geldiğimde ortalıkta ağır bir naftalin kokusu hakimdi, dedem öleceğine yakın tek erkek torunu olan bana bu evi bırakmıştı yıllardır kimsenin uğramadığı ev benim gelişim için çoktan temizlenmişti bile. Ne zaman diye düşündüm bir anda ne zamandan beri beni evden göndermek istiyorlardı acaba? Alabildiğim eşyalarımı yerleştirip mutfağa gittim zaten bir oda bir salona ne yerleştirebilirdim ki, hoş evsiz kalmaktansa bu çok iyi bir seçenekti ama yalnızlık iliklerime işlemişken ve her geçen gün yeniden intiharı düşünürken beni yalnız bırakmaları ne kadar doğruydu? Düşünceler başımı ağrıtmaya başlayınca mutfakta bulduğum kahvaltılıkları masaya dizmeye başladım o arada unuttuğum telefonuma bildirimler yağmaya başlamıştı, uzanıp elime aldığımda bankadan ve tanımadığım numaradan gelen mesajları gördüm. Bankayı es geçip diğer mesajlara girdim.
0545: Dönmüşsün, bu kadar erken olacağını zannetmiyordum.
Alaz: Sen kimsin?
0545: O, bu, şu fark eder mi?
Alaz: Tabii ki fark eder, kimsin dedim.
0545: Alaz, durumunu göz önüne alırsak kim olduğumdan önemli işlerin var. Öncelikle çevrendeki -eskiden çevrende olan- insanlara katil olmadığını açıklamak zorundasın o yüzden kafanı bana yorma. Şimdilik.
Görüldü.
Merhaba, yeniden bir hikayede buluşmak o kadar güzel ki.. Öncelikle bu hikayeyi okurken bazı ayrıntılara dikkat etmenizi istiyorum bir kısmı kurgu olsa bile içinde oldukça yaşanmışlık olacak ve sanırım en sevdiğim hikayeyi yazmaya başlamak her şeyden daha güzel. Sevmeniz ve beğenmeniz dileğiyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Hate You // bxb
Non-FictionSadece kurgu değil. Bolca dram ve hüzün içerir. "Aşk bir Temmuz gecesinde uğradı bana, henüz yedi yaşındayken. O gece gözlerindeki yakamoza düştüğümü anlayamayacak kadar küçüktüm." "İnsanın yalnızca bir kez aşık olmayacağını kanıtladın bana bir hazi...