İki

929 119 15
                                    

"22.04.2014

Ben Zhang Yixing,

Kore'ye aşık bir Çinli'yim. Koreli bir mektup arkadaşım var ve ben onu bulmaya gidiyorum.

Seni bulmak için yola çıktım. İyisin değil mi? O kadar merak ediyorum ki seni. Daha yüzünü dahi bilmezken seni aramaya çıktım. Nereye kadar dayanacağımı bilmiyorum Sehun. Nereye geldiğimi bilmiyorum. Busan yazıyor. Burası sana yakın mı?

Seni merak ediyorum."

Defterimi kapattım ve etrafa baktım. Uçaktan inmiştim ama havaalanında öylece kalmıştım. Bu yazarak konuşmaya benzemiyordu. Nasıl Korece anlaşacaktım? Yazarak konuşsam beni garip karşılarlar mıydı?

"Harita var mı?" diye sordum ilk gördüğüm kişiye. Bana baktı ve güldü. Telaffuzum yanlış mıydı? Neden gülüyordu?

"Şurada satılıyor."

Satılıyor. Çok hızlı konuşuyordu. Duyup da anlamak zordu. Bu altyazı okuyarak dizi izlemeye benzemiyordu.

Gösterilen yere gittim ve bir harita satın aldım. Yemek satılan yere gidip bir masaya oturdum. Haritayı açtım ve baktım. Her şey Kore alfabesi ile yazılmıştı. En büyük hayalimi bu kadar bilmediğim bir anda gerçekleştirmek garipti.

"Busan." diye mırıldandım kendimce. Sehun Seoul'deki bir okuldaydı. Seoul neredeydi?

Busan ülkenin bir ucunda, Seoul öbür ucunda. Yanlış uçağa mı binmiştim? Başkente giden uçağa binmeliydim. Burası köy sayılıyordu. Belki de bu yüzden yer bulmam kolay olmuştu.

Cebimdeki cüzdanı çıkardım ve parama baktım. Daha demin hepsini Kore Won'una çevirmiştim. Düzgün kullanmalıydım. Nasıl o kadar yolu gidecektim?

"Kayboldunuz galiba?" bir adam yanıma geldi. Hızlı konuşuyorlar.

"Merhaba." dedim salak gibi. Kim bilir ne söylemişti.

"Yabancı mısınız?" daha yavaş konuşunca rahatça anladım.

"Benim Seoul'e gitmem lazım." dedim zar zor cümle kurup.

"Orası çok uzakta."

"Biliyorum ama oraya gidebileceğim bir yol yok mu?"

"Şehirler arası otobüsleri kullanabilirsin. Seni oraya kadar götüreyim istersen."

Bir süre durakladım. Tanımadığım birine güvenip takip etmek mantıklı mıydı? Ama başka seçeneğim var mıydı?

Adam beni arabası ile şehirler arası otobüslerin kalktığı bir gara getirdi. Çok teşekkür edip adamdan ayrıldım. Danışman yazan yere gittim ve Seoul için bilet istedim.

"Çok pahalı değil mi?" param yetmiyordu.

"Maalesef daha ucuzunu bulamazsınız."

"Başka türlü gidebilir miyim?"

"Tren ile gidebilirsiniz ama tren biletleri daha pahalı oluyor."

"Teşekkürler." Nazikçe gülümseyip dışarı çıktım. Yürüyerek mi gidecektim? Haritayı açtım tekrar. Böyle bakınca aralarında iki karış vardı ama yürümek biraz zorlardı.

"Taksiye mi ihtiyacınız var?" diye sordu biri. Yine hızlı konuşuyorlar.

"Efendim?"

"Taksi."

"Hayır teşekkürler."

"Sen Koreli değilsin galiba. Nereye gideceğini söyle bedava götüreceğım. Misafir sayılırsın." adam Çince konuşmuştu. Çinli olduğumu nasıl anlamıştı? Üzerime baktım. Genelde Çin karakterleri yazan tişörtler giyerdim. Bu sefer de "UMUT" yazan bir tişört vardı üzerimde.

"Çok teşekkürler ama benim gideceğim yer Seoul. Taksiyle oraya gidilemez."

"Oraya giden arkadaşlarım oluyor hep. Nakliyat işinde çalışıyorlar. İstersen birinin peşine takılır öylece gidersin. Olur mu?"

Bu adamı Tanrı mı göndermişti?

"Ne kadar teşekkür etsem az." hem rahatça Çince konuşabilmiştim hem de yardım almıştım. Bir dahaki Kilise'ye gidişimde bu yardım sever adam için de mum diyeceğime dair kendime söz verdim.

Bir saat sonra kamyonlar ile dolu bir yere gelmiştik. Seoul'e giden bir kamyona beni yönelttiler. 'Koreliler ne kadar da yardım sever' diye düşünmeden edemedim.

Yolculuğa başladık. Akşam olmuştu bu yüzden uyuyakaldım. Gözlerimi açtığımda kamyonun şoför kısmı boştu. Su dolu şişemin çantada olduğunu hatırlayıp çantama uzandığımda koyduğum yerde yoktu. Ne? Nerede?

"Hey?!" telaşla cebime ellerimi soktum. Kalem ve defterim buradaydı. Bir kaç kağıt para vardı bir de.

Kamyondan indim. Etraf çok boştu. Uçsuz bucaksız tarlalar vardı. Kızgın güneş hemen terletmeye başladı. Ve sonra bir ses duydum. Kamyon! Kamyon hareket ediyor.

"Hey?! Bekle?! Şerefsiz!! Geri ver eşyalarımı?!" dakikalarca koştum. Lanet olsun!

Bir de yardım sever diyordum...

Durdum ve kızgın asfalta oturdum.

Ne yapacağım Sehun? Telefonum bile yok. Ben ne yapacağım şimdi?

Bana yardım et.

Mektup Arkadaşım✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin