İddia. #2

753 61 29
                                    

Bölüm şarkısı : Don't You (The Breakfast Club // Soundtrack)

"Beyaz bademliler bin basar." dedi Zara masada gezinen uğur böceğini eline almaya çalışırken. Uğur böceklerine gösterilen aşırı ilgiyi hiçbir zaman anlayamamıştım, ve sanırım anlayamayacaktım da. Bize küçüklükten beri öğretildiği gibi şarkı söylediğinde uçuyor falan da değillerdi, ya da tesadüfen uçarlarsa anneleri onlara terlik pabuç falan almıyordu. Ama tabii bu işin esprisiydi, benim asıl anlam veremediğim şey başkaydı. Bir hamam böceği gördüğünde iğrenip yüzünü buruşturan hatta onu öldürmeye çalışan insanların, aynı ırktan gelen başka bir böceği sadece güzel renklere sahip diye eline alıp şarkı söylemesi, zarar vermemeye çalışması; insanların dış görünüşe verdiği gereksiz önemin en basit örneğiydi bence. "Önemli olan iç güzellik." diye yırtınan herkesin uğur böceklerini kayırdığına emindim, bu diğer böceklere yapılan büyük bir haksızlıktı.

"Ah hayır," diye itiraz etti Anıl başını iki yana sallayarak. "Double Çikolata." Aslında konumuzun bu olduğu söylenemezdi, Magnum'un çesidi sadece bir ayrıntıydı. Elindeki köpük bardağı dudaklarına götürdü ve sıcak çikolatasını fondipledi.

Karşımda oturan sarışın kız, ellerini birkaç kez masaya vurarak 15 yıllık Magnum gurularını başarıyla susturdu. "Kapatın o kapçık ağızlarınızı be yellozlar." diye azarladı onları, ki bu kimya öğretmenimiz Reyzan hocanın tüm okulca bilinen meşhur repliğiydi. Ve yaptığı alıntı, Ceyda da dahil hepimizi güldürdü.

Sonunda biz yellozlar, kapçık ağızlarımızı kapatabildiğimizde elindeki hayali mikrofona konuştu. "Lütfen çığlık atmadım, de." Ardından yumruk yaptığı elini ağzıma yaklaştırdı. Sanırım Ceyda, bu yüzden En En İyi Arkadaşım'dı, ilgiliydi. Anlattığım herhangi bir şey benim için önemliyse, onu da heyecanlandırıyordu.

Yüzüme yapmacık bir ciddiyet yerleştirdim. Yutkunup boğazımı temizledikten sonra epey uzun bir basın açıklaması yapmak için hazırdım.

"Çığlık atmadım." dedim gururla ve zafer gülümsememi gösterdim. Korku filmlerine bağışıklık kazanmış biri için bu pek şaşılacak bir şey olmasa da işin ucunda bir iddia olduğu için gereksiz mutluydum. Dün o tünelde sesim çıkmamıştı. Bırakın çığlık atmayı korkmamıştım bile.

Başladığımız yere geri döndüğümüzde yanımdaki genç "Bravo," demişti kısaca ve sesinde hala ego kırıntıları vardı. Çok kısa bir süre sonra vagonda yalnızdım. O sağındaki kapıyı kullanmıştı, ben de solumdakini kullanacaktım. Ve ışıkları tur boyunca hiç açmadıkları için çocuğun dış görünüşü hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

Çapraz karşımda oturan Teoman "Hu huu!" tarzı sesler çıkararak benim bilmediğim bir dilde tezahürat yaptı ve yüzündeki kocaman gülümsemeyle ayağa kalktı. Sağ elimi tutup yukarı çekerek benim de ayağa kalkmamı sağladı ve boşta kalan eliyle beni işaret etti. "Asya Türkmen, ladies and gentlemen! Korku tünellerinin korkutamadığı kız."

Masadakiler "Evet!", "İşte bu kızım!", "Kim tutar seni?" gibi kelime ve cümlelerle sevinçlerini dile getirirlerken abartılı bir şekilde alkışlamayı da ihmal etmemişlerdi. Anıl da mırıldandığı We Are The Champions şarkısıyla fon müziği işini halletmişti. Ceyda bir ara halay çekiyormuş gibi elindeki hayali mendili sallarken "le le le" tarzı sesler çıkarmaya başladı ve bu daha da çok gülmemi sağladı. Bu çocukları cidden seviyordum.

Sağa doğru birkaç adım atıp piknik masasının hareket etmemi engellediği alandan çıktım. Pileli okul eteğimin uçlarını tutup kaldırdım ve bacaklarımı çapraz yaparak hafifçe eğildim. Reveranstan sonra bir elimi belime yerleştirip diğeriyle onları selamladım.

PİLEYBOY™Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin