Not. #3

801 61 38
                                    

Bölüm Şarkısı : The Vamps - Can We Dance

Sıkıcılık çukurunun dibinde geçen, 40 dakikalık bir işkence seansı sonrası -ki bu benim matematik dersi tanımımdı- beynimin vücudumun taşıyamayacağı kadar ağırlaştığını hissediyordum. Ufuk hocanın zihnime buyur ettiği rakamlar, içeride hunharca dans ediyorlardı.

O ve göbeği sınıftan çıktığı gibi bir hanımefendiye yakışmayacak şekilde esnedim. Başımı, masaya yasladığım kollarımın arasına gömdüm ve gözlerimi yumdum. Uyumak istiyordum. Sonsuza kadar uyumak istiyordum.

"Kalksana kızım!"

Ceyda'nın uyumamı hiç de kolaylaştırmayan sesini duyduğumda tekrar inledim. Muhtemelen kış uykusuna yatmakla kafayı bozmuş tombul bir ayıyı andırıyordum. Öğle arasında değil miydik? Gayet de uyuyabilirdim.

"Detaylar!" diye bağırdı irkilmeme sebep olacak kadar yüksek bir sesle. Ah evet, Ege.

"Kalkmayacaksan yemekhane kartını bana ver," dedi Teoman'a ait olduğunu tahmin ettiğim ses. "Bir tepsi beni doyurmuyor." diye ekleyince o olduğundan emin oldum. Başımı kaldırmadan gülümsedim ve onayladığımı belirten bir ses çıkardım. Ceyda cüzdanımı çantamın hangi gözüne koyduğumu biliyordu, kartımı bulabilirdi.

"Menüden haberin var mı senin?" diye sordu Anıl. "Patates kızartması ve köfte." Muhtemelen uzakta olduğu için sesi boğuk çıkmıştı ama bu söylediği şeyin harikalığını değiştirmiyordu. Robotumsu bir hareketle anında başımı kaldırdım ve sırıttım. Uykum birden açılmıştı, enerjik hissetmeye başlamıştım.

"Üzgünüm," dedim Teoman'a bakarak ama ruhum halim kurduğum cümleyle çelişiyordu. "Bugün değil." Sevinçle kalkıp cüzdanımı aldım ve kapıya yöneldim. Ceyda hemen bana yetişip koluma girmişti.

"Anlat!"

Yemekhaneye yürürken ve içeride sıramızı beklerken, olanları anlatıyordum. 6 kişilik bir grup halinde ilerliyorduk ama beni dinleyen sadece Ceyda'ydı. Umursayan sadece Ceyda'ydı. Hatta biraz fazla umursuyordu.

Aşık olduğunu sandığı ya da gerçekten aşık olduğu çocuk hakkındaki kötü izlenimlerimi olabildiğince kendime saklamaya çalıştım. Önyargı kelimesini oluşturan harflerden bile nefret eden bir Tumblr girl olarak, ondan duyduğum birkaç cümleden yola çıkarak kişiliği hakkında bir kanıya varmam doğru olmazdı. Onu yanlış tanımış olabilirdim, herkes ikinci bir şansı hak ederdi falan.

Sonuç olarak hikayeyi genelev şeysini atlayarak anlattım. Ah bir de, parfüm olayını. Nedense içimde bunu kıskanabileceğine dair bir his vardı. Cidden, nereden biliyordu? Bu konu üzerine hiçbir mantıklı teorim yoktu. Benim bile anlam veremediğim bir şeyi, Ceyda'ya açıklayamazdım. Ve hayır, olmayan kanka anayasasının olmayan kanununu ihlal etmiyordum. Ve evet, vicdanımı böyle rahatlatacaktım.

"Magnum şu an kantinde anneciğini bekliyor," dedim gülümseyerek. "Masal da burada bitmiş."

"Gözleri tam olarak ne yeşili? Çimen? Yosun?" diye sordu heyecanla. Ah hadi ama, ikisi arasında bir fark bile var mıydı? "Zümrüt yeşili? Yoksa ela gibi mi?"

Gözlerimi devirdim ve yalan attığımı anlamaması için gözlerimi kaçırdım. Yemek yiyen öğrencilerin tepsilerindeki şirin köfte ve patatesçiklere baktım. "Bilmiyorum Cey, hiçbir fikrim yok." Yalan. Aslında biliyor ama buna dikkat ettiğimi kendime bile itiraf edemiyordum.

Gözleri orman yeşiliydi.

"Ses tonu nasıl?"

Sorularından hoşlanmasam da, bu beni düşünmeye itmişti. Cidden, ses tonu nasıldı?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 07, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

PİLEYBOY™Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin