4. Bölüm - Acaba

229 16 2
                                    

 

MULTİMEDİADAKİ MÜZİKLE OKUYABİLİRSİNİZ :D

BÖLÜM 4 :

Anyela'dan devam :

 Uyandığımda Mete yanımda değildi. Resmen 9 çocukla ortada bırakılmış gibi koydu bana. Kalktığımda bütün cesaretimi toplayıp, onu öperek uyandırmayı düşünmüştüm oysa.

 Gece dikkat etmemişim, kaldığımız oda ne kadar da büyükmüş. Kapıdan girince sol tarafta büyük bir gardrop, hemen ilerisinde başlığı duvara dayalı olan çift kişilik yatak, yanında küçük, iki çekmeceli komodin, yatağın karşısında büyük bir televizyon duruyordu. Duvarlar açık griydi. Duvardaki nişlerin içleri kırmızıydı ve nişlerin içi de küçük tatlı biblolarla süslenmişti. O anda Mete içeri girmeseydi, odaya belki yarım saat dik dik baktığımı farketmeyecektim.

 "Günaydın güzelim" dedi gülmeden önce. Günlük seçimini asker yeşili, düz, hafif bol bir t-shirt, siyah dar pantolon ve siyah converseden yana kullanmıştı. Gerçi ona mavi rengini de çok yakıştırıyordum ama onun kıyafet seçimleri asla kötü değildi.

 Küçük bir "günaydın" la karşılık verdim en tatlı gülüşümü dudaklarıma yayarken. Hayallere daldığımı yatağın hafifçe çökmesiyle anladım. Yanıma oturduğunda kalbimin daha hızlı attığını hissettim. Keşke tüm cesaretimi toplayıp onu öpebilsem. Bana çok kızamıydı acaba ? Sen kendini ne sanıyorsun falan der miydi ? Düşüncelerim Mete'nin dudağını yanaklarıma yapıştırmasıyla son buldu. Anlamsızca suratına baktığımda "Sıra sende" dedi ve yanağını uzattı. 

Mete'nin ağzından :  

 Dudakları, yanağıma utangaç bir şekilde temas ettiğinde gülümsedim. Yanakalarına kırmızı renk hücum etmeden önce onu tekrar öptüm ve tekrar "günaydın" dedim. Kapıdan çıkarken sanki bişey unutmuşum gibi dönüp "Bu da günaydın öpücüğündü" dedim ikimiz de kahkaha atmadan önce.

Anyela : 

  Mete çıktıktan sonra The Beatles t-shirtimi ve yırtık, siyah kotumu giyip vanslarımı ayağıma geçirdim. Banyoya girip yüzümü yıkadım ve saçlarımı topuz yaptım. Aslında saçlarım benim için büyük bir bela. Tam olarak konu saçlarım değil. Kulaklarım. Kepçe. Yani My Mad Fat Diary deki Kester gibi değil tabi ki... Önceden sorun etmiyordum ama sonra dışarıdakiler dalga adı altında kalp kırıcı sözler söyleyince iş değişti tabii. Sadece bazı ayaklı hata diyebileceğimiz insanlarla daha fazla muhattap olmak, onların seviyesine inmek olur diye düşünüyorum. Bu yüzden insanları umursamadan hayatıma devam etmek istiyorum. 

  Uzun kolidoru geçip salona ilerledim. Salondaki herkes başını kapıya çevirmişti. Kapıdaki silüet yabancı değildi. Mete. Yanlız benim köşeli paraşüt anca düştü. Yanındaki silüetin belinden mi tutuyordu ? Yo yo yo. Katniss'in okunu kalbime saplayıp beni öldürmesini diledim. Birden bütün bakışlar üzerime kaydı. Ve kapıdaki gereksiz silüetlerin de. Kız esmer, kısa ve fazlasıyla neşeli biriydi. Mete bana döndüğünde kızı incelemeyi bırakıp halının desenlerini incelemeye başlamıştım. Halı büyük ve açık griydi. Üzerinde kırmızı şeritler vardı. Tıpkı Mete ile kaldığımız odadaki nişler ve duvar gibi.

 "Bu da Anyela" dedi Mete gereksizi, gülmeden önce. Çok güzel gülüyordu. Gülünce sağ yanağındaki gamz-.Ne diyorum ben ya. Bir de gülüyo. Kız yanıma gelip elimi sıktı ve "Ben de Hatice." dedi gülmeden önce. Mete yanıma gelip kolunu omzuma attı."Hatice benim kuzenim..." Rahatlayıp derin bir nefes vermemden sonra kıkırdadı ve devam etti "... Asrın onu da davet etmişti" Kız birden gözüme elma şekeri gibi gözükmüştü. Harbiden. Acıktığımı o an anlamıştım. Çocuklarla birlikte masaya oturduk.

   Asrın bana bir sürpriz yapacağını söyleyerek gözlerimi siyah bez parçasıyla bağlayalı tam 3 dakika oldu. Ama bana 3 saatmiş gibi geldi. Gözlerimi açınca kapıda benden 2-3 santim kısa ve tatlı esmer kuzenim Sudenur'u gördüm. Yanına gittim ve filmlerde olduğu gibi, hani böyle yıllarca birbirini görmeyen kardeşler vardır ya. İşte öyle sarıldık. Çok özlemiştim. 

 Hep beraber dışarı çıkıp Asrın'ın akşam vereceği parti için kıyafet bakacaktık. Fuşya rengi bileklerime kadar inen uzun, askılı bir elbise, kahverengi, püsküllü çantam ve çantamla aynı renk olan, üzerinde pembe ve mavi küçük taşlar bulunan sandaletlerimi giydim. Salona geldiğimde diğerlerini incelemeye başlamıştım. Yeşim, kot bir elbise giymişti. Beste ve Asrın siyah tercih etmişlerdi. Hatice'nin beyaz üzerine pembe çiçekli, fermuarı önünde bulunan elbisesi favorimdi. Boyu kısa olduğu için beyaz dolgu topuk bir ayakkabıyı elbisesine uygun bulmuştu. Mete, siyah Arctic Monkeys t-shirt üzerine kırmızı kareli bir gömlek ve siyah bir pantolon tercih etmişti. Onun tarzının bir numaralı hayranıydım.

   Kabinden her çıktığımda dudağını ısırıp göz kırpıyordu. Bu hareketine karşılık cevabım kırmızı bir yanak oluyordu. En az yirmi elbise seçmiştim ve denemediğim son elbiseyi üzerime geçiriyordum. Bu elbiseyi özellikle en son denemeye karar vermiştim. Belden yukarısı dar, yazlık beyaz kısa bir elbiseydi. Üzerine siyah kısa deri ceket tercih etmiştim. Ayakkabı olarak da siyah bir topuklu ayakkabı seçmiştim. Ayakkabıları da giydikten sonra kabinin perdesini açıp utangaç adımlarla karşımda duran Mete'ye ilerledim. Islık sesi gecikmemişti. Belimden tutup kendine çekti ve alnıma minik bir öpücük kondurdu. Kızlar başka bir mağazaya göz atıyorlardı. Ben, kasaya vardığımızda, elbisenin, ceketin ve ayakkabının fiyatına bakmadan seçtiğimi anlamış olacaktım ki gözlerim birden açıldı. Bir ayda harcamadığım parayı sadece elbiseye vermiştim. Ben değil, Mete vermişti. Israr etmeme rağmen kabul etmeyip kibarca susturmuştu beni.

  Eve geldiğimizde Asrın, aramızda yapacağımız küçük partimizi sahilde yapmamızın daha eğlenceli olacağını söyledi. Hepimiz dünden hazırmışız gibi kabul ettik. Aldığımız topukluları sahilde giyemeyeceğim için siyah bir converse giydim. Mete "Vans Off The Wall" yazılı t-shirt ve siyah, dizi yırtık dar pantolon ve siyah converse giymişti. 

   Sahil yolu boyunca Mete elimi bırakmamıştı. Yola çıktığımızdan beri beni iltifat yağmuruna tutuyordu. Ben ise sadece kum tanelerine bakıp gülümsüyordum. Belli bir yerde durup şezlongları çember bir şekilde oturabileceğimiz gibi sıraladık ve ortaya büyük bir ateş yaktık. Büyük değildi belki de ama ateş yakmıştık sonuçta. Mete gitarını getirmişti. "Akdeniz Akşamları" nı çalsa fazla klişe olurdu diye düşünüyordum. Mete de öyle düşünmüş olacak ki  Cem Özkan'dan " Acaba" adlı parçayı çaldı. Gözlerimin içine bakarak söyledi. Özellikle de şu kısmı:

" Acaba sende beni benim seni düşündüğüm kadar düşünüyor musun ? "

       -OKUDUKTAN SONRA OYLARSANIZ SEVİNİRİM.

Aleyna'nın GünlüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin