Epilog Yağmur&Can

504 15 0
                                    

Bu gün 2 Temmuz. GB'nin yıldönümü. Ve final duyurusunun yapıldığı gün. Ben de dedim ki, madem birinci yıl, madem final, hayali sahne yazayım. Ama maalesef ZeyKer'in sonunu pek de hayırlı görmediğim için YağCan yazdım. Artık AkMel ve ZeyKer'i de birileri yazar da ben okurum diye umuyorum. Birinci yılımız kutlu olsun. Ve işte karşınızda gelecekten YağCan! Umarım beğenirsiniz, ve biliyorum kısa oldu. Fakat idare edin, sevgiler.

“Anne!” diyerek yanıma geliyor Buse. “Babam işten ne zaman gelecek?” Ah, bir bilsem yavrucuğum, senin şapşal babanın ne zaman geleceğini?!

“Bilmiyorum tatlım. Ama bak, onu beklerken biz seninle çok güzel keklerden birini yiyebiliriz. Ne dersin?” diyorum dikkatini başka bir tarafa çekmeye çalışarak. Sırıtarak başını sallıyor. Ben de hızlıca yerimden kalkıp mutfakta duran keklerden birini Buse’ye getiriyorum.

“Sen yemeyecek misin?” diyor. Gülüyorum. Kıvırcık siyah saçlarını okşuyorum.

“Hayır, canım, sen ye.” diyorum. Tamam der gibi başını sallıyor ve keke yumuluyor. Bildiğin yumuluyor. İşte babasının kızı… Neyse. Ben bunları düşünürken kapının kilit sesi duyuluyor.

“Yağmur!” diyerek içeri giriyor Can. Elinde bir buket çiçek… “İkinci yılımız kutlu olsun aşkım!” Çiçekleri bana uzatıyor, dudağıma kısacık bir öpücük bırakıyor. Daha sonra Buse’yi kucağına alıyor. “Kek mi yiyor benim kızım?” diyor. Buse evet der gibi başını sallıyor. “Tamam” diyor Can, “Sen onu ye, sonra ben seni yiyeceğim!” Buse’yi yere bırakıyor ve yanıma sokuluyor.

“Benim aşkım nasılmış?” diyor burnunu boynuma sürterek. Gülüyorum.

“İyiyim hayatım.” diyorum. “Seni sormalı.” Gülüyor o da.

“Seni görüp de kötü olmam mümkün mü?” diyor. “İşten erken dönmüşsün bugün?” Başımı sallıyorum.

“Öyle oldu.” diyorum. O sırada kapının zili yükseliyor. Ben hızlı adımlarla kapıya yönelirken, Can onu öylece bıraktığım için pek de hoşnut görünmüyor. Kapıdaki kurye elemanı gülümsüyor.

“Yağmur Hanım?” diyor. Onaylarcasına başımı sallıyorum. “Bir paketiniz var. Şuraya bir imza atın…” diyor elindeki forma benzer şeyi göstererek. İmzalıyorum ve elindeki paketi alıyorum. Can’a bakmak için döndüğümde tam arkamda olduğunu görüyorum.

“O ne?” diyor. Bilmem dercesine kaşlarımı kaldırıyorum. Salona, Buse’nin yanına gidiyoruz. Paketi açıyorum Can’ın soru sormasına fırsat vermeden. Bir kutu çıkıyor içinden. Açıyorum. Liseden, çektirdiğimi bile unuttuğum fotoğraflar. Can ile; Zeynep ve Can ile; Kerem ile tonla fotoğraf! Fotoğrafların sonunda bir not görüyorum.

“Evlilik yıldönümünüzü unutacağımızı düşünmediniz her halde. Nice uzun yıllara! –ZeyKer-

Ve notun da altına kendi fotoğraflarını koymuşlar, Zeynep, Kerem ve turunç saçlı bir çocuk! Adının Arda olduğunu bildiğim çocuğu ilk görüşüm. Bu zamana kadar onların yerini bilmiyorduk, sadece telefonla konuşuyorduk. Fotoğrafın arkasında yazan New York-ABD-2018 yazısıyla yerleri netleşiyor. Onlar adına mutlu oluyorum. Can da öyle…

Aradan geçen iki saatte çoktan Buse’yi uyutmuş ve baş başa bir yemek yiyor oluyoruz. Can gülümsüyor ve cebinden bir kutu çıkarıyor. Bir kolye. Boynuma zarifçe takmasına izin veriyorum. Benim hediyem ise çok daha büyüğü. Can’ın aylardır çocuk istiyorum diye tutturduğunu söylememiştim değil mi? Elimde tuttuğum gebelik testini Can’a uzatıyorum hiç konuşmadan. Çift çizgi. Baktığı anda yüzünü koca bir sırıtış kaplıyor ve bana bakıyor.

“Ciddi misin?” diyor. Başımla onaylayınca oldukça yüksek bir sesle, “Allaaaaaah!” diye bağırıyor. Sonra yerinden kalkıyor ve bana sarılıyor. “Seni çooook seviyorum aşkım.” diyor. Tereddütsüz cevaplıyorum.

“Ben de seni seviyorum aşkım!”

Hayali Sahneler [devam etmeyecek]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin