DÖRT SENE ÖNCE
Leo'nun ağzından
Gecenin karanlığında bir ormanda koşuyorduk.Olabildiğince hızlı bir şekilde.Yaklaşık yirmi metre ilerimde Charles'ın yolunu açmak için otları etrafa savurduğunu görebiliyordum.Uzun bir süredir koşuyorduk ve daha fazla ne kadar koşabilirdik bilmiyorum.Kaçmak...çok acizce.Ama şimdi kaçmazsak neler olabilceğini,bize neler yapabilceklerini bilmiyoruz..İki ırk arasında yüzyıllardır süren bu soğuk savaşın yeni kurbanları yoksa bizmiydik?Bu savaşın nedeni neydi?Sebepsizce mi bu savaş?Sanki gelenek haline gelmiş bu ölümsüz iki ırk arasındaki düşmanlık.Kimse ne savaşın nedenini sorguluyor ne de merak edip fikir yürütüyor.Düşünülenler de ağızdan dökülmüyor.Ve bam.Tüm düşüncelerimden beni sıyıran sadece bir bam sesi oldu.Charles'ın bedeni o sesle birlikte toprak zemine yığıldı.Yanına vardığımda nerden bilebilrdim ki ölümsüz bir insanın son dakikalarını yaşıyor olacağını?Bu sırada bizden uzaklaşan ayak seslerine doğru sessizce bir küfür savurdum.
''Charles...Sen iyileşeceksin.'' İyileşmeliydi.O ölemezdi ki?O ölümsüzdü değil mi?O ırkımızın lideriydi.
Sımsıkı tuttuğu elimi bırakmadan düşüncelerime fısıldadı.Leon...ben ölümsüz değilim.Safkan değilim.Melezim.Düşüncelerime fısıldarken bile acı çektiği anlaşılıyordu.Irkımızın sadece bazı özelliklerine sahibim.Bana söz ver,Leon.Sadece söz ver.Heaven'ı ne olursa olsun koruyacaksın.Onu bu savaştan uzak tutacaksın.O bizim özelliklerimizin hiçbirine sahip değil.O kendini koruyamaz.Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.Hiçbir şeyden haberi yok.Olmasın.Leon,lütfen normal bir hayatı olsun.Düşmanlarımızın ondan haberi olmasın.Canını yakmalarına izin verme .Onu koru.Artık ırkımızın lideri sensin,Leon.Kızım ve ırkımızı koruyacağına söz ver.
''Söz veriyorum Charles.'' derin bir nefes aldım.''Söz veriyorum.Senin beni koruduğun gibi kızını koruyacağım.Uzaktan uzağa onu hep koruyacağım.Irkına liderlik edeceğim.Sonsuzadek.Bu savaşın bir galibi olacaksa biz olacağız.''
Elimi tutan eli gevşemeye başladı ve aniden toprak zemine düştü.Charles gitmişti ve bana kızıyla ırkımızı emanet etmişti.Ona verdiğim sözü yerine ne olursa olsun getireceğim.Ne olursa olsun.
GÜNÜMÜZ
Abanoz ağacının parmakları odamdaki pencere camını tırmalerken bu patırtıda daha fazla uyuyamayacağımı anladım.Saatlerdir süren yağmurun çatıya vurduğunda çıkardığı iğneleyici ses de cabası.Odamdan çıktım ve holün ışığını yakmak için düğmeyi aradım.Elektrikler gitmişti.Sanırım dışarıdaki korkunç fırtına yüzündendi.Dikkatlice gıcırdayan merdivenlerden indim.Babamın ölümünden beri tadilat görmeyen bu evin onarılma zamanının geldiğini altımda inleyen merdivenler haykırıyordu. Duvarlardan yardım alarak yolumu buldum.Mutfak tezgahının üzerinde bir el feneri olması gerekiyordu;benden saklanır gibi bir anda ortadan kaybolmuştu.Derin bir nefes çektim ve homurtulu bir şekilde onu serbest bırakmak için kendime izin verdim.Kapının kilitli olduğundan emin olduktan sonra aynı dikkatle odama çıktım.Okulun son haftasına gireceğiz ve hiçbir yerimin kırılmasına izin vermeye niyetim yok.Kafamı yastığımın altına sokup patırtıyı bastırmaya çalışarak uyumayı denedim.Başarmıştım.Sabah kalktığımda fırtınadan eser yoktu.Elektriklerin gelmesi de buna dahil.Haftasonunun verdiği rahatlıkla paytak adımlarla mutfağa inip kendime yiyecek bir şeyler hazırladım.Lavobaya gidip yüzümü döver gibi suratıma su çarptıktan sonra anca annemi merak edecek kadar kendime gelebilmiştim.Şaşırtamayan durum şu:telefonu her zamanki gibi kapalı.Annem aramadığı sürece ona ulaşabileceğim nadir zamanlardan birinde değildim anlaşılan.Annem son dört yıldır,babamın ölümünden beri,çalıştığı iş yüzünden neredeyse hiç evde olmuyor.Çalıştığı işi sevmiyorum.Ben bir kızım ve anneme ihtiyacım var.Ama bu iş ancak geçimimizi sağlıyor.Annemin başka bir işte çalışması ,evimizi satıp daha küçük bir eve taşınmamız anlamına geliyor.Bu ev babamın anılarıyla dolu.Anılarımızla dolu.Bu evden ayrılamam.Bu ev başkalarının anıları olmaz.Babamın izleriyle dolu bu evde başkası yaşayamaz.Ama yinede annemin yanımda olmasını istiyorum.Evimiz kasabanın dışında kalıyor ve etraftaki ormanlık alandan her an vahşi ve aç bir hayvan çıkabilir.Korkuyorum.Tek başımayım ve korkuyorum...Telefon çalınca düşüncelerin elinden kurtulabildim.
''Bebek,dün gece Dominik'in evindeydim.Saatlerce film izledik.'' Arayan en yakın arkadaşım Beccaydı.
''Sen şimdi fırtına bahanesiyle geceyi de orada geçirmişsindir''kıkırdadım.
''Fırtına mı?''Bu açıklama bekleyen bir ses tonuydu.
''Becca,dün ne kadar içtiniz?Fırtınayı bile fark etmemişsin.''
''Hey dur bir dakika.Alkol almadık.Ayrıca olmayan bir fırtınayı öne süren sensin ve içen biz mi oluyoruz?'' Becca çok ciddiydi.
''Evet,Becca.Tabii.Sana söz veriyorum annen sorarsa ona tüm gece birlikte olduğumuzu söylerim.Sizi ele vermem.Ama bir dahaki sefere alkolü bu kadar fazla alma olur mu?''
''Heaven,sen iyi misin?Bak bu konuyu sonra konuşalım olur mu?Dominik geldi ayrıca dün gece orada kalmadım.''
Bana cevap verme fırsatı tanımadan telefonu kapadı.Saçmalık bu.Pekala,yine de şizofren olmadığımı bilmeye ihtiyacım var.Benjamin ve Alexis'i aradım.İkiside dün gece yaprak kımıldamadığı konusunda hemfikirler.Tabii dün gece onlara kendi çapımda yaşadığım fırtınadan bahsetmedim.Yinede bir eşek şakasının kurbanı olmadığımı anlamak için internetten dünün hava durumuna baktım.Kesinlikle bir fırtına olmamıştı.Pekala, o zaman dün olanlar neyin nesiydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Söz Ver Bana
Romance''Her şey gerçek olmayabilir ama o gerçek!Dokunuşu gerçek!Derinlerde bir yerde...O var!''