Bölüm Yirmi

4.9K 489 6
                                    

   Victor’ın Öldüğü Ara Sokak…

  ‘’Kimdi bu adam?’’ diye sordu Lex.

  ‘’Bir gurubun lideriydi.’’ Andrew.

  ‘’Bana burası hakkında daha çok şey anlatmalıydın.’’ Lex, kelimelerini özenle seçiyor, kısık sesle konuşuyordu.

  Andrew ona alaylı bir gülümsemeyle baktı. ‘’Buna fırsat verdin mi?’’

  Lex, önce cevap vermedi. Daha sonra gözlerini ağabeyinin gözlerine dikti. ‘’Çok fazla sır saklıyorsun, Andrew. Seni tanıyorum. Son bir yıl içinde yaptığın her şeyin bir açıklaması var ama sen bunu saklıyorsun. Ve bana o açıklamaları yapmadığın sürece kardeş değiliz.’’

  Andrew, dişlerini sıktı. Son bir yılda öğrendiklerini Lex’e anlatabilirdi. Ama anlatmayacaktı. Nereye kadar kaçabilirdi bilmiyordu ama sonunda çıkmaz sokakta sıkışacağını bile bile kaçmaya devam edecekti. Başını Victor’ın cesedine çevirdi. ‘’Hiç kimse bunu senin yaptığını bilmeyecek. Anladın mı? Suçu sana atsalar bile tüm gücünle inkar edeceksin. Ve bunu yaparken de inandırıcı ol. Sen bile onu öldürdüğünü unutacaksın. Cadılar, yalan söylediğini anlarlar o yüzden yalan söyleme, olanları mantıklı bir şekilde açık kapı bırakarak çarpıt. Anlıyor musun beni?’’

  ‘’En iyi yaptığımız şey bu zaten. Bir şeyleri inkar etmek.’’

  ‘’Edebiyat yapmayı da kes. Burada ciddi bir şey var.’’ Lex, Andrew’un bu sözlerine göz devirdi.   

  ‘’Kimdi bu adam, Andrew?’’

…                                                                                                   

  ‘’Kimdi o adam, Faye?’’ diye sordum. Faye, önünde uzanan yola sert bakışlar atarak yürüyordu. Ben ise onu takip ediyordum. Nereye gittiğimiz hakkında hiç bir fikrim yoktu.

  ‘’Şehir’de her şey birlik içinde değil. Fikir ayrılıklarından doğan bazı gruplaşmalar var.’’ dedi düz bir ses tonuyla.

   ‘’Hangi konularda anlaşamıyorlar?’’

  ‘’Regulus’la savaşma yöntemleri konusunda. Konsey, saklanmaya devam etmek istiyor. Cadılar’ın Şehir’e yaptığı koruma büyülerinin sonsuza dek süreceğine inanıyor ve çıkıp savaşırsak kaybedeceğimizi düşünüyorlar. Nefilimlerin çoğu da uzun süredir bu fikrin peşinden gidiyordu. Ama bir süre önce Victor, kendi fikirlerini ortaya attı.  Savaşı kazanabileceğimizi söyledi. Saklanmayı bırakıp artık onunla yüzleşmemizi istiyordu. Zaten ortada bir savaş olduğunu, birçok Şehirli Nefilimin buradan dışarı çıktıkları anda öldürüldüklerini söyledi. Artık av değil, avcı olmak; kurban olarak değil savaşarak ölmek istiyordu. Çok kısa sürede birçok kişi onu haklı buldu. Her geçen gün daha çok yandaş ediniyordu. Şimdi onun ölümü her şeyi mahvedecek. İnsanlar birbirlerine girecek. Bir amaç bulmuşlardı kendilerine, takip ettikleri gerçek bir lider vardı. Şimdi bunu öğrendiklerinde ne kadar sinirleneceklerini bir düşün.’’ Konuşmayı bitirdiğinde kurumuş dudaklarını yaladı.

  ‘’Peki, neden seninle kavga ediyordu?’’

  Faye, başını yere eğdi. Sonra tekrar başını kaldırıp bana baktı. ‘’Victor, Tasha’yı kendi tarafına çekmek istiyordu. Bunun için de bana bel bağlamıştı.’’

  ‘’Ama Tasha istemedi.’’ Onun sözlerini ben tamamladım.

  Faye, başını hafifçe salladı. ‘’Ve Victor da bunun sinirini benden çıkarıyordu.’’

  ‘’Peki, şimdi ne olacak?’’ diye sordum. O an işe yarar bir cevap vermesini öyle çok istiyordum ki…

  ‘’Bilmiyorum.’’ dedi.

  ‘’Tasha’dan yardım istesek?’’

  Faye’in gözleri büyüdü. ‘’Tasha’dan mı? Tasha’dan? Sen aptal mısın? Bana hayatta yardım etmez o!’’

  ‘’Neden ablanın senden nefret ettiğini düşünüyorsun, Faye?’’ Ve buna da mantıklı bir cevap vermesini bekliyordum.

  ‘’Çünkü benden nefret ediyor! Benden utanıyor! Yaptığım şeylerden, kim olduğumdan, varlığımdan utanıyor! Onu utandırdığım için de benden nefret ediyor!’’ Bağırıyordu.

  Ona karşılık verirken ben de sesimi onun kadar yükselttim. ‘’Nereden çıkarıyorsun bütün bunları?! Bence kendine acımaktan zevk alan, ergenliğini doruklarında yaşayan bir manyaksın! Tasha bana senden bahsetmişti. Seni seviyor, seninle gurur duyuyor! Seni anlatırken gözleri parlıyordu! Ona karşı nasıl bu kadar bencil olabiliyorsun?’’

  ‘’Sen bana bu öğütleri verebilecek son kişisin! Sen de ailenden utandığın için, onlardan nefret ettiğin için evi terk edip onların öldürülmesine yol açmadın mı? Sen hangi hakla…’’ Sözünü bitirmesine izin vermedim, içimdeki bütün öfkeyi sert bir tokatla yüzüne çarptım. O tokattan sonra etraf birden sessizleşti. Faye, sağ elini yanağına koydu ve buz mavisi gözlerini bana dikti. ‘’Suçluluk duygunu atabildin mi?’’ Bu sefer sesi sakindi, bağırmıyordu. ‘’Haksız olduğum bir konu var mıydı, peki?’’

  Cevap vermedim. Haksız olduğu bir konu yoktu. Bir an orada ağlamaya başlayacağımı sandım. Ama bunu bile başaramadım. Sadece öylece durdum. Faye, gözlerini benden hiç ayırmıyordu. Dudaklarımı yaladım ve sessizce birkaç bir şey söyledim. ‘’Sana bu öğütleri verebilecek en iyi kişiyim. Çünkü hemen hemen aynı şeyleri yaşadım.’’ Duraksadım. ‘’O suçluluk duygusunu yaşamak istemezdin, Faye.’’ Cevap vermedi.

  Bir süre sonra Tasha’nın bize doğru yürüdüğünü gördüm. Yanımıza geldi ve durdu. ‘’Ne yapıyorsunuz?’’

  ‘’Konuşuyoruz.’’ dedi Faye. Benimle göz teması kurmamaya çalışıyordu. ‘’Sen ne yapıyorsun burada?’’

  ‘’İleride bir ara sokakta bir şeyler oluyor. Ona bakmam lazım.’’

  Güldüm. Neden güldüğümü bilmiyorum. Sinirin böyle bir etkisi oluyordu galiba. ‘’Başka cadılar hissetmiş midir bunu?’’ diye sordum.

  ‘’Sanmıyorum.’’ dedi. ‘’Ben bile az çok bir şeyler olduğunu hissedebildim.’’

  ‘’İyi. Faye sana anlatacak neler olduğunu.’’ dedim ve yürümeye devam ettim.

  Tasha arkamdan seslendi. ‘’Sen nereye?’’

  Ona dönüp güldüm. ‘’Ailemin eşyalarını getireceklerdi bugün. Onları almam lazım. Malum… Geçenlerde öldüler.’’

  Kafayı yemememe çok az kaldığını, bu hareketlerimi kontrol edemediğimden anlamıştım.

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin