Bölüm Yirmi Dokuz

3.9K 412 15
                                    

  Gümüş bıçağın sivri ucunu göğsümde hissettim. Ve kesiğin yarattığı yanmayı da... Son anlarımda Theodore'un nefret dolu gözlerine bakmak istemedim ve gözlerimi kapadım. Ama sonra bıçağın kalbime doğru ilerleyişi durdu. Gözlerimi açtığımda gözleri pörtlemiş, ağzı açılmış, suratı morarmış bir Theodore'la karşılaştım. Başımı biraz aşağıya çevirdiğimde adamın göğsünden dışarı fırlamış kanlı bir el gördüm. Başımı tekrar yukarı kaldırdım ve Regulus'un hemen Theodore'un arkasında olduğunu fark ettim. Bakışları sertti ve yüz kasları kasıldıkça kasılıyordu. Thedore'un kulağına doğru eğildi ve ''Ona dokunmanın cezası...'' dedi. Sonra Theodore'un göğsünden fırlayan elini tekrar içeri doğru çekti ve bu kez Thedore'un ağzından kan geldi. ''Gümüş bıçağın saplanacağı bir kalbinin artık olmamasıdır.''

  ''Artık cezasını almıştır, bırak onu Regulus.'' Biraz ileride duvara yaslanmış haldeki adamı gördüm. Bu, dışarıda nefilimleri Tesislerden çıkartan adamdı. Regulus, onu dinlemedi ve Theodore'un yüz ifadesinden anlaşılana göre kalbini kavramıştı bile. Adam, yavaş ve zarif adımlarla Regulus'un yanına geldi ve durdu. ''Onu. Bırak. Regulus.'' Regulus, yüzünü ekşitti ve memnuniyetsiz bir ifadeyle elini Theodore'un sırtından çekti. Theodore, elindeki bıçağı düşürüp yere yığılırken, Regulus da rahat bir ifadeyle yere eğildi ve kana bulaşan elini Theodore'un tişörtüne sildi.

  Siyah pelerinli adam bana yaklaştı ve mavi gözlerini üzerimde gezdirdi sonra Theodore'un açtığı yaraya baktı. ''Birkaç dakikaya iyileşir.'' dedi. Karşılık olarak sadece başımı sallayabildim.

  ''Anael?'' dedi Regulus. Pelerinli adam gözlerini benden ona çevirdi. ''Buna ne olacak?'' diye sordu ayağıyla Theodore'u göstererek.

  Adının Anael olduğunu öğrendiğim adam, eğildi ve sağ avucunu Thedore'un alnına koydu. Birkaç kelime söyledikten sonra Theodore, kayboldu.  Yerde bıraktığı kan izleri dışında, burada olduğuna dair hiçbir iz kalmadı. Anael, ayağa kalktı ve Regulus'a son kez baktı. ''Öfkeni kontrol altında tutmayı öğreneceksin, Regulus.'' Sesi sakin olsa da tehditkar tını duyulmayacak gibi değildi. Birkaç saniye sonra Anael de ortadan kayboldu. Onun bir melek olduğuna şüphe yoktu.

  Bir süre sessiz ve gerilimli bir ortam oldu. Sonra Regulus bana yaklaştı. Geriye gitmeye çalıştım ama arkamdaki duvar buna engel oldu. Nefesimi tuttum ve Regulus'un kahverenginin sıcak bir tonundaki gözlerine bakmak için başımı kaldırdım. ''Hala mı benden korkuyorsun?''

  ''Hiçbir zaman senden korkmadım.'' dedim kendimden emin bir şekilde. Ama alaycı gülüşü yüzünden bütün özgüvenim yok oldu. 

  ''O zaman...'' dedi. Eliyle saçlarımın ucuna dokunurken bir süre duraksadı. Nefesimi tutuyor ve kendimi kasıyordum. Benden uzaklaşması için her şeyi yapardım. ''Bu akşam beraber yemek yiyelim.'' Yüzümü buruşturarak ona baktım. ''İki gündür hiçbir şey yemediğini duydum. Açlıktan ölmeni istemem. Hem madem Tesislerde olmak hoşuna gitmiyor, dışarı çıkarız biz de... İnsanların bizden iyi olduğu bir şey varsa o da yemekleridir.'' Gülümsemesi tüm yüzünü kapladı. Sonunda birkaç adım geriledi.

  Nefesimi koyuverdim. ''Sanmıyorum. Dinlenmem lazım.''

  Bu cevabımın üzerine tekrar yaklaştı ve bana doğru eğildi. ''Seni 7'de odandan alırım. Şimdi biraz dinlenebilirsin.'' Tekrar gülümsedi.

  Cevap vermeme fırsat bırakmadan hızlı adımlarla gözden kayboldu. Bıkkın bir şekilde tekrar nefesimi verdim.

...

  Birkaç saatlik yarım yamalak bir uykunun ardından yatağımda doğruldum. Bembeyaz duvarlar, siyah demirli pencerelerin ortasında öylece oturdum. Duvar saati, 6'yı gösteriyordu. Saatin tik-taklarından rahatsız olup kalktım ve saatin pillerini çıkardım. Tam ayaktayken kapı çaldı. İstemeye istemeye ahşap kapıyı açtım ve karşımda omuzları düşmüş, bitkin bir Andrew buldum. Kapıyı yarım araladım ve kollarımı kulpa yasladım.

  ''İyi misin diye bakmaya geldim.''

  Başımı aşağı yukarı salladım. ''İyiyim.'' dedim. Bir süre sessizlik oldu. ''Nate nasıl?''

  ''Biraz ileride bir kilise var.'' dedi. ''Lyn'i oraya gömmek istedi.''

  ''Kardeş olduklarını bilmiyordum.''

  Andrew, başını salladı. ''Öyleydiler.'' Duraksadı. ''Biraz yürümek ister misin?''

  Hiç tereddüt etmeden başımı sağa sola salladım. ''Hayır.'' dedim. Bozulduğu belliydi. ''Regulus, benimle yemek yemek istedi. Birazdan gelecek. Hazırlanmam lazım.'' Açıklama yapmak zorunda değildim belki ama bunu söyleme gereği duymuştum.

  ''Ah,'' dedi. ''Tamam.'' Bir süre daha bekledi. Sonra tekrar ''Tamam.'' diyerek gitti.   

  Şehir...

  Faye, elindeki ıslak bezi Theo'nun göğsüne bastırdı. Theo'nun kurumuş dudaklarını birbirine bastırsa da küçük bir çığlık çıktı.

  ''Biraz daha sık dişini, birazdan kapanır yara.'' dedi Faye.

  ''Hayatımda uyguladığım en aptalca plandı! Senin bu aptal planına hangi akla hizmet uydum ki?''

  Faye, Theo'nun bu sözlerine sinirlendi ve elindeki bezi kaldırıp sağ elinin tırnaklarını onun açık yarasına bastırdı. Theo, bu sefer tam anlamıyla bağırmıştı. ''Şu an savunduğu şeyin farkında mısın? Sen ve ağabeyin, Şehir sadece saklanıyor, hiçbir adım atmıyor diye bir ayaklanma çıkardınız.''

  Theo, elini sırtına götürdü yarasına dokundu sonra da eline geçen kanı üzerine sildi. ''Antares'i gerçekten alıkoyuyorlarmış. Onu bulabileceğimizi sanmıyorum. Unut o fikri.''

  ''Aklıma bir fikir daha geldi.''

  Theo, gülmeye başladı ama sonra göğsünde açılan delik sızlayınca sustu. ''Yeni dahiyane fikrini sabırsızlıkla bekliyorum.''

  Faye, elini Theo'nun sırtından çekti ve karşısındaki koltuğa oturdu. ''Belki de insanlardan medet ummalıyız.''

  Theo, duyduğu fikir karşısında afallamış kalmıştı. ''Ne?''

  ''Yani...'' Faye, kelimelerini toplamaya çalıştı. ''Eninde sonunda bu savaşa katılacaklar. Sonuçta Regulus'un amacı bu dünyayı ele geçirmek gibi klişe bir fikir. Sence insanların mutlu mutlu yaşamalarına izin verecek mi? Eğer şimdiden bilgilenir ve bizim tarafımıza geçerlerse...'' Duraksadı. ''Çok kalabalıklar, Theo... Ve teknolojileri de çok gelişmiş. Gümüş bıçaklardan çok daha iyisini yapabilirler. Bıçakları silahlara yerleştirebilir, bombalar yapabilirler. İnsanoğlunun en iyi olduğu şey kendi ırkını katletmek... Bu uğurda gece gündüz silah yapımı için uğraşıyorlar.''

  Theo, koltuğun kenarında katlı duran gömleği aldı ve üstüne geçirdi. Düğmelerini iliklerken Faye'e yaklaştı. ''İnsanoğlu asla birlikte hareket etmez, asla bir düzen kuramazlar.''

  ''Kıyamet günü geldiğinde buna mecbur kalacaklar.''

Kayıp Kanatlar: UyanışHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin