Tam uyumaya dalmıştım ki bir den kapının sesini duydum. Sanırım gelen annemdi.Uyuyormuş gibi yaparak onun ne yaptığını izledim.İlk önce elbisesini çıkararak özenle dolabıma astı daha sonra da yatağımın üstüne koyduğu pijamalarını giydi. Odamdaki kocaman ve göz alıcı taşlı aynanın önüne geçti, ardından ipek gibi yumuşacık olan saçlarını taramaya başladı.( Annem bugün benimle kalacaktı...)
İşini bitirdikten sonra yanıma geldi ve saçlarımı okşayarak bana çok güzel bir ninni söyledi...
"Uyu Venus uyu...Uyku şefkatli kollarıyla sarsın seni.Yanında olamadığımdan dolayı gösteremediğim şefkati göstersin.Acılarını dindirsin ve seni mutluluğa erdirsin..."
Sözler o kadar anlamlıydı ki bir anda bütün vücudum titremeye başladı.Ninnisi bitirdikten sonra alnıma bir öpücük koydurdu ve "Tyaise" dedi. Anlamını bilmediğim bir şeydi sanırım iyi geceler anlamına geliyordu. Bir günde iki öpücük benim için görülmesi zor bir şeydi. Babam beni sevdiğini söylese de hiç sevgi gösterisinde bulunmazdı. Burada, hayatımda ilk kez sevildiğimi hissettim. Burası benim gerçek evimdi.
Sabah, açık olan pencereden gelen kuş sesleriyle uyandım. Yanımdaki saate bakınca Sky ile buluşmamıza üç saat kaldığını gördüm. Aslında daha uyurdum fakat tembel olduğumu düşünmemeleri için zorla da olsa kalktım. Banyonun nerede olduğunu bilmediğim için kapıdan çıkınca anneme seslendim. Evde değildi.
Burasının artık benim evim olduğunu düşünerek gördüğüm ilk odaya girdim. Şanslıymışım, çünkü girdiğim yer banyo çıktı. Elimi yüzümü yıkadım. Odama girip, dolabın karşısına geçtim. Elbiselerin bulunduğu bölümde, gelenekselmiş gibi görünen kıyafetler ağırlıklıydı çünkü Chejea ve annem bunlara benzer elbiseler giyiyorlardı. Ben de içlerinden aşırı derecede hoş görünen, beyaz, çiçek ve boncuklarla süslenmiş olanı seçtim. Bedenime tam uymuştu. Dün annemin saçlarını taradığı tarakla saçlarımı taradım. Aynanın altında iki tane pek büyük olmayan çekmeceler vardı. Birini açtığımda içi değişik şekillerde, süsleri farklı onlarca tokayla doluydu. Elbiseme en uygun olanı seçtim ve saçlarımı onunla topladım. Saç toplamayı çok beceremem ama bu sefer gerçekten güzel bir iş çıkartmıştım. Diğer çekmece ise boştu, sanırım annem orayı bana ayırmıştı.
Yarım saat hazırlandıktan sonra, dün Sky'ın bana gösterdiği yolu yeniden bulabilme umuduyla evden çıktım. O zaman uykulu olmama rağmen, gece toplanıp oturulan yeri buldum. İçlerinden sadece annem ve Chejea'yı tanıdığım beş-altı kişi orada oturmuş sohbet ediyordu. Yanlarına yaklaştığımda kahkahalarının arasında Chejea beni gördü ve gülümsemeyle baktı.
Yanlarına iyice yaklaştığımda "Wiufra sana yakışmış" dedi ve sanırım açıklama yapma ihtiyacı duydu. "Wiufra bizim geleneksel kıyafetimizdir. Eskiden herkes bunlardan giymek zorundaydı ama o... Başkaları tarafından katı kurallarla yönetilirkendi." son kısımda biraz tedirgin olmuş gibiydi.
Ne diyeceğimi bilemediğimden dolayı gülümsedim. Sessizlik olunca, birinin buraya yaklaştığını fark ettim. Arkamı döndüğümde Sky'ı gördüm. Beni görünce duraksadı, yüzünde tam ne olduğunu çözemediğim bir ifade ile baştan aşağı süzdü.
Sky'ı bekletmemek için "Ben biraz etrafı gezeceğim" diyerek yanlarından uzaklaştım.Yanına gittiğimde duyduğum iltifat karşısında yanaklarım kıpkırmızı olmuştu. " Ne kadar güzel olmuşsun Prenses"... bu sözü sanırım hiç unutmayacağım.Evden biraz uzaklaşarak ormana doğru yürüdük...
Bir süre ikimizde sessiz kaldık ve Sky durumumu anlamış olmalı ki "Kendimden bahsetme mi ister misin ? " diye bir soru sordu. Ben de "tabii ki " cevabını verdikten sonra bana yaşantısından söz etmeye başladı.
"Adım,Totore Sky Majeis seninde bildiğin gibi kısaca Sky.Ailem ben daha bebekken,savaş sırasında ölmüş.Onları hiç görmedim fakat beni büyüten Padeis bütün her şeyi bana anlattı. Türüm Aolys türü senin de anlayacağın dil de ben bir boynuzlu elfim..."
Onu dinlerken sanki başka bir yerdeymişim gibi hissettim. Ses tonu, gülümsemi ve sempatikliği öyle hoştu ki karşısında zar zor duruyordum. "Benden bu kadar peki ya sen nasıl birisin sen anlatsana" dedi. Ben de onu kırmamak için kendimden bahsetmeye başladım.
"Ben Venus Crawford, 17 yaşındayım. Şimdiye kadar babam ve üvey annem ile yaşadım. Sorunlu bir çocukluk geçirdiğimi söyleyebilirim. Buraya gelmeden önce dil üzerine okuyordum ama eğitimime devam edebileceğimi sanmıyorum. Dil üzerine eğitim aldığımdan dolayı İngilizce ve Fransızca'yı akıcı bir biçimde konuşabiliyor, Latince ve İtalyanca çeviriler yapabiliyorum.Konuşamasamda Yunan ve Kiril alfabesini aksansız olarak okuyabiliyorum."
Kendimi olabildiğince kısa biçimde anlattım. Sessizlik olunca Sky, "İstersen sana buranın dilini öğretebilirim." dedi. Kabul etmesem kabalık olacağını düşünüyordum. Hem birkaç dil öğrenince yeni dilleri öğrenmesi kolay oluyor. Tüm şartları göz önünde bulundurarak kabul ettim. Gülümsedi. Konuşurken etrafa bakmayı unutmuştum. Durduğunda önümüzde kocaman bir duvar olduğunu fark ettim. "Sakın bu duvarı geçmeye çalışma. Hatta yakınına bile gelme." dedi endişeli bir ifadeyle. Nedenini sorduğumda sadece adanın iki parçaya bölündüğünü, büyük kısmın bizde olduğunu, karşı tarafın düşmanımız gibi olduğunu söyledi. Olayı incelikleriyle anlatmamıştı ama açılmaması gereken bir konu olduğunu anladığım için üstüne gitmedim. Tura devam etmek için arkamızı döndüğümüzde, duvara yaklaştıkça seyreldiğini gördüm. Diğer her yerde bulunan yumuşak, kahverengi toprak burada yerini kuma bırakıyordu. Adanın ne kadar büyük olduğunu yeni fark etmiştim. Sanırım yaklaşık olarak dört saat boyunca durmadan yürümüştük. Buna rağmen Sky hâlâ çok uzaklaşmadığımızı söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VENUS
Fantasy"Ben denize elimi değdirmek için geminin uç tarafına geçtim ve bir anda hiç beklenmedik bir şey oldu,sanki denizin içinde biri vardı ve şarkı söyleyerek "Venus benimle gel" der gibiydi..." yanlış duymuyordum deniz konuşuyordu adeta.Ben de sesin geld...