Herkese merhaba. Şu an o kadar heyecanlıyım ki ne diyeceğimi veya ne yazacağımı bile kestiremiyorum. İlk kitabım olduğu için bu heyecanımı mazur görün lütfen. İlkler her zaman güzeldir dimi. O zaman bence başlayalım.
•*•*•*•*•*•*
Pencerenin camına düşen her bir yağmur tanesini izlerken zamanın nasıl geçtiğinin farkına dahi varamıyordum. Yağmurun o olağanüstü görüntüsüne takılı kalmışken adeta kendimden geçmiş gibiydim. Ben hep sevmiştim yağmuru. Hem hissedip hem izlemeyi. İçime işliyordu adeta. Sanki hem bedenimi hem ruhumu temizliyordu.
Yanı başımda düzenli nefesleri eşliğinde arada bir horlayan kız kardeşime çevirdim kafamı. Güzelliğiyle baş döndürecek cinsten güzeldi. Tamamen benden farklı olarak sarı saçları ve masmavi insanın içini ısıtacak cinsten gözleri vardı. Birbirimizden dış görünüş olarak o kadar farklıydık ki dışarıdan bize bakan biri asla kardeş olduğumuzu anlayamazdı.
Bense onun aksine kızıl saçlarım ve bal rengi gözlerimle tuhaf bir kızdım işte. Güzel miydim emin değilim. Güzel olduğumu söyleyen milyonlarca kişi olmuştu. Farklı olduğumu söyleyen de milyonlarca kişi olmuştu. Ancak ben kendime güzel kelimesini yakıştıramıyordum nedense. Garip bir kızdım.
Kafamı tekrar usulca cama çevirdiğimde yağmurun dindiğini görmemle bir hüzün dalgası kapladı içimi. Dudaklarımı büzerek derin bir of çektim ve ayağa kalktım. Adımlarımı kapıya doğru yönlendirdim ve odamdan çıkmadan önce son bir kez daha kızkardeşime bakarak dışarı çıktım.
Etrafa kısaca göz gezdirdikten sonra adımlarımı merdivenlere yönlendirerek aşağı indim. Galiba kahvaltı hazırlanıyordu rutin şeyler işte. Merdivenlerden inerken birinin koluma yapışıp saçlarımı karıştırmasıyla ufak bir çığlık attım.
"Günaydın dünyanın en güzel ablası"
Saçlarımı karıştırmayı bırakıp bir anda mutfağa kaçan erkek kardeşim Baran'a gözlerimi abartılı bir şekilde devirerek hem merdivenlerden inip hem saçlarımı düzeltmeye başladım. Genelde çok gülen bir insandım lakin bugün içimde bir ağırlık vardı. Göğüs kafesimi zorlayan bana zor nefes aldıran bir ağırlık.
Mutfağa geçerek etrafı bir kolaçan ettiğimde herkesin mutfak masasında oturduğunu sadece kız kardeşim Beren'in masada olmağını gördüm. Önce babamı daha sonra da abimi yanaklarından sulu sulu öperek sofraya oturdum.
Her şey enfes görünüyordu. Gözüme çarpan milföy hamuruyla inanılmaz derecede mutlu olurken çevik bir hareketle 2 tanesini tabağıma alarak yemeye başladım. Galiba boğulacaktım ama kimin umurunda.
"Kızım yavaş yesene boğulacaksın." diyen babama sevimli olduğunu düşündüğüm bir surat ifadesiyle bakarak " Bono boşey olmoz morok otmo bobo" diyerek kafamı kahvaltı tabağıma geri gömdüm.
'Nah olmaz. Beyinsiz.'
İç sesimi takmayarak Mutfakta yükselen kahkahaya baktım ve kahvaltımı yapmaya devam ettim.
Ailem. Onlar benim ber şeyimdi. Bu hayatta en değer verdiğim insanlar. Babam. İlk kahramanım. Beni düşmekten kurtaran ilk kişi. Beni her zaman mutlu eden gülümsememi sağlayan bana hep sıcak sıcak bakan mavi gözlerin sahibi. Superman'im.
Annem. Koruyucu meleğim. Her zaman arkamda olan beni asla yalnız bırakmayan ve beni hep destekleyecen meleğim. Güvenimin sonsuz olduğu nadir insanlardan. Yaşının ilerlemesine rağmen fiziğinden ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen babamın kar tanesi annem.
![](https://img.wattpad.com/cover/149660195-288-k331444.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LANETLİ BAĞ
FantasyLanetliydik biz. İstemeden ailelerimiz tarafından bağlanmıştık birbirimize. Ayrılanıyorduk. Evet birbirimizi paramparça ediyorduk ama yinede ayrılamıyorduk. Kopmuyordu bu aramızdaki bağ. Şahsen ben de ayrılmak istemiyordum zaten. O beni gördüğü her...