Gülüşü...

145 15 6
                                    

Vote verenler sagolun :') okuyup da vermeyenlere küfür ederdim ama ben terbiyeli yazar :))

"Seni seviyorum bebeğim."

"Ah, ben de seni."

İğrenç. En yakın iki arkadaşınızın sevgili olması. Ne biliyim, önümde yiyişmeleri, sıç bok.

Jordan Melissa'ya belinden sarılmış, Mell de onun yüzünü tutmuş elektrikli süpürgeden kuvvetli yapışıyorlar anasını satıyım. Ben de burda çay yudumlıyım zaten. Argh, yaklaşık 10 dk sonra zil çaldı ve varlığımı gitmek üzereyken fark edip geri döndüler.

"Huhuu, derse gelmiyor musun?"

"Bu mal dalmış yine bebeğim heralde konserde olan şeye mutlu. Siz kızlar."

"Ne varmış biz kızlarda?"

"Hiçbir şey aşkım"

Ve dudağına öpücük kondurdu. Aman mutlu son. Ne o bana gelmişlerdi.

Jordan ruhumu okumuş olucak ki, öküz gibi kolumdan çekmesiyle yerimden kalktım ve Mell'le kol kola girdim, Jordan'ın da Mell'e sarılmasıyla üçlüyü tamamlamıştık. Bekle bizi iğrenç Coğrafya.

Bok gibi bir dersti, yine. Jord ve Mell olmasa da-ya-nıl-maz. Son ders olması tek iyi yanıydı ve tabii ki koşarak eve geldim, günlük yazamıycak kadar kafam beş karış havadaydı. Müzik dinledim yürüyüş yaptım, bi baktım gece olmuş.

Ve konserde Melissa'nın dediği,, üzerinden neredeyse 2 hafta geçmişti, ben tabii ki manyaklar gibi Isaac'i izliyor ve beni tanıyor olma yada en azından görmüş olma ihtimalini düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Çok nadir konuştuğum babam bile etrafta salak salak gülerek gezdiğimi fark etmişti. Isaacla Jess sürtüğünü izlerken bile tam konsantre olamıyordum, bir keresinde az kalsın damdan uçacaktım, ama görseler bile sikimde değil, o alçıyı asla tekrar takmam. Tüm bunları ve Isaac'i düşünerek uyuya kalmıştım.

Ertesi sabah, hayvan gibi ortalığı gürleten telefonun çalmasıyla uyandım. Melissa arıyordu,

"Günaydın yawru."

Hıçkırıklar arasında tam anlayamadığım bi "Isabel" sesi

"Noldu lan sana, nerdesin, evde misin, bekle geliyorum."

"T-t-ta-mam"

Anında fırlamış kendime ait her türlü derdi unutmuştum. Bizden iki sokak ötedeki Mell'in evine nasıl koştuğumu bilmiyorum. Hatta ne ara giyindiğimi. Peki ya saat kaçtı? Hasiktir, galiba telefonu bile unutmuştum. En yakın arkadaşım ağlıyor lan. Tabi hemen gelicem. Onu üzen beni üzer. Sikerim.

Bu düşüncelerle çoktan eve varmıştım, kapıyı salya sümük ağlayan, biraz da şoka uğramış gibi gözüken, her zamanki gibi pijamaları da rengarenk bir Melissa açmıştı. "Jordan ayrıldı" dediği anda verdiğim tepki görülmeye değerdi.

"NE! NASIL YANİ? DALGA MI GEÇİYON OLUM."

Bu sesin diğer şehirlerden duyulmuş olabileceğine inanıyorum.

Bir an için tepkim onu güldürdü ama sonra tekrar gözleri doldu.

"Önce bir yüzünü yıkayalım, gel."

"S-s-sa-ğol I-I-sabel"

"Ne demek mal ya."

Yüzünü yıkadık, biraz daha kendine geldi. Anlattı. Jordanla kendimi bildim bileli sevgililerdi. Ayrılmaları şaka gibiydi.

Jordan çok kötü ayrılmıştı. Artık okulda daha geniş çevresi olduğunu ve bir daha onunla asla olmayacağını yazan bir mesajdı. Jordan'ın bu kadar iğrenç biri olduğunu daha önceden bilmek isterdim.

Artık okuldaki o arkadaş grubumuz yoktu galiba. Çünkü lanet olsun ki Jordan salağı artık götü kalkmış ve indirilmesi imkansız durumdaydı. Bir gecede ne değişmiş olabilirdi ki?

Ve işte sorumun cevabı: Ahhh lanet. Jess'in sürtük arkadaşlarından biri olan Abigail Jordan'ın kucağına oturdu. Yanımdaki Melissa'nın gözleri dolmuştu. Direk çekiştirdim ve gittik. Ah seni lanet orospu çocuğu Jordan. Nasıl yıllarca yakın arkadaş demiştim buna. Aman Tanrım! Melissa daha fazla dayanamam gibi tuhaf şeyler söylüyor bir yandan ağlıyordu.

Müdürün odasına gittiğimizde çok hasta olduğunu söyledim, zaten suratı ağlamaktan ölmek üzere gibi duruyordu. Müdür birkaç saçma soru sorup, Melissa'nın ailesini aradı. Annesi çok takan bi kadın değildi zaten ve babası annesinden beterdi. Direk kabul ettiler. Okuldan çıktık. Biraz kafa dağıtalım dedik ve saat baya geç olmuştu.

Eve gelmek üzereyken üzerimize 5-6 tane serserinin yürüdüğünü fark ettik. Ben direk geriledim ancak Mell "biraz eğlencenin zararı olmaz bebeğim" diyerek onlara yaklaşıyordu. Çekiştirdim fakat takmadı. Ah, bu kadar içmesine engel olmalıydım. Çocuklarla aramızda 1 metre bile yoktu. Ağlamak üzereydim korkudan, ama Melissa'yı yalnız bırakmak istemiyordum.

Gözümden bir damla yaş düştüğü sırada birisi kolumdan tuttu, işte son günüm, "Kiss my ass, biçız" diye mırıldandım ve gözlerimi kapattım. Yaşayacaklarımı hazır dururken birden kolumun rahatladığını hissettim, gece karanlığında yüzlerini seçemediğim ama birinin mavi gözlü olduğuna emin olduğum -çünkü utanmasa dibime girecekti- 4 çocuk bize doğru yürüyenleri dövmeye başladı. Kendi mevzuları olsa gerek dedim, ordan koşarak uzaklaşırken Tanrı'ya teşekkür ediyordum. Melissa'nın bu yaptığını asla unutmayacaktım, eve geldiğimde hala titriyordum. Bugünü de atlatmanın mutluluğuyla uyudum. O an Isaac'i bile unuttuğumu farkettim.

Ve unutmadan yazayım günlük, Isaac'in beni görmüş olma ihtimalinin mutluluğu uçup gidiyordu, çünkü Jess ve Isaac hiç olmadıkları kadar mutlu görünüyorlardı. Buna yemin edebilirdim, çünkü kafede, okulda ve Isaac'ın evinde, Isaac hiç olmadığı kadar gülen gözlerle bakıyordu Jess'e. Ama her şeye rağmen, gülüşü... Beni. Öldürüyordu.

Yağan Yağmurda AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin