En çok da Benim Oluşunu Seviyorum

98 9 2
                                    

ISAAC

Sonunda onunla konuşmak için kararımı vermiştim, ancak bütün gün ortalarda yoktu. Gelmediğini düşünmüş olsam da öyle çok istiyordum ki bugünün bizim günümüz olmasını... Sanki araştırabilirdim nerde oldugunu.

Aman kimi kandırıyorum, asla konuşamayacaktım galiba.

Bu düşünceler beynimi yerken okulda tabii ki girmediğim dersler sırasında eve doğru gitmeye başladığımı fark ettim, sonradan hatırladım ki uzun yıllardır boş zamanlarımda eve gitmek için sebebim yok. Annemi kaybedeli 5 yıl falan oldu. Zaten böyle değişik bi tarza sahip olup okulda benden korkulcak birisi olmam da bu yüzdendir. Babam, lanet olası adam. Annemin öldüğüne üzgün bile değil, o da benim gibi eve gelmiyor. Tek fark, ben nadir de olsa (örneğin kız atmak için falan. Özellikle Jess.) geliyorum. Tabii onunla ayrıldığımızdan beri 2-3 kere gelmişimdir, annemden kalanlara bakmaya falan.

Yalnız annemin öldüğünü kimse bilmiyor okulda yada herhangi başka yerde, tabii ortaokul arkadaşlarım hariç, haberi 7. sınıf derslerinden birindeyken almıştım. O zamanlar derslerim de önemliydi tabii ki, annem vardı sonuçta ve benim onun örnek uslu oğlu olmamı istiyordu. Annemi çok sever ve bir dediğini iki etmezdim. Yine de Tanrı onu iş yerinde çıkan lanet yangınla benden almıştı. Neden ha? Asla anlam veremedim. 13 yaşında bir çocuk neden annesinden koparılır? Tanrı'nın sinirlerini bozacak bir şey mi yapmıştım ki. Ama artık inanmıyordum Tanrıya yada gökyüzünde her ne varsa.

Eve yaklaştığımı gördüğümde döndüm, yine perdeler kapalıydı. Annemin çok hoşuna giderdi ışığın dışarıdan girip evimizi aydınlatması. Onu kaybettiğimden beri Jess'in zorla açmaları hariç hep perdelerimi kapalı tutmuştum. Onun olmadıgı bu ev aydınlansın istemiyordum. Jess de annem gibiydi, perdelerin açık olmasını severdi. Bunun dışında hiçbir özellikleri benzemiyor gerçi.

Evet, okula dönmüştüm. Tabii bu kadar düşünceli biri ne kadar erken varırsa o kadar erken dönmüştüm okula, demek istediğim son ders zili çalıyordu.

Alt kattaki pencerelerden birinde, adı yanlış hatırlamıyorsam Melissa olan ve bana Isabel'i anlatan şeker kız vardı. Bir dakika. Orası revirin camı değil miydi? Bazen dövdüğüm çocukların kanlı yüzlerine denk gelmiştim rastgele bakarken, ordan biliyordum. Odanın önüne gittim ve aynı anda Melissa odadan çıktı. Neler oldugunu sordugumdaysa, "Girip görmek istemez misin?" dedi.

Neyi görecektim ki?

MELISSA

Oha Isaac revirin önünde duruyordu. Ne oldugunu sordu ve girip görmesini söyledim. Ancak girmeyecekti sanırsam.

N'apıyordum ben. Gitmeliydim. Artık hemşire gelmeli ve çıkması için son kez bakmalıydı. Ayrıca umarım fikri değişmez ve içeri girip bizi yavaşlatmaz. Arkamı dönüp yürümeye başlamıştım bile.

ISAAC

Melissa buradaysa, illa ki Isabel de vardır ama nerde ki... Yok canım, revirde neden yatsın.

Kendi kendime boğuşurken fark ettim ki kapıyı açmış karşımda yatar pozisyonda olan Isabel'e bakıyorum. Derin düşüncelere dalmış gibi bir hali vardı. Bacaklarını yukarıya çekmiş yan dönmüş, gözleri açık ama uyuyan biri gibi görünüyordu, öylesine masumdu ki...

Merhaba demeye çalıştım. Sesim sandığımdan titrek üstüne üstlük kekeme çıkmıştı. İnanamıyorum, n'oluyordu yine ya! birden döndü ve şaşırmış gibi, biraz da mahmur gözlerle bana baktı. Birbirimizi tanıtırken ona yaklaştığımı ve ilan-ı aşk ediyor oldugumu o koca bir kahkaha patlatıp ne oldugunu sormamda ise benim ona aşık olmayacağımı, ya da onun gibi saçma bir şeyler söyledi.

Yağan Yağmurda AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin