3.BÖLÜM

33 5 2
                                    

Multi: Sima

Herşeyin bittiğini sanırsın bazen. Bileğinin, aynı şekilde sevginin kesildiğini anlarsın. Peki o zaman ne yaparsın. Bizim bir hikayemiz var. Umutları kırılmış yedi kişi.

Mete beni beklemeden koşmaya başladığında, bizimkilerde bana doğru seri adımlarla geliyorlardı. İlk önce yanıma Eylem geldi. Ardında sırayla Emir, Burak, Tarık, Sinan ve Sena. Herkes çatık kaşlarla bana ve koşan Mete'ye bakıyorlardı.

Bana soran gözlerle bakanları aldırmadan Mete'nin arkasından gittim. Gayet sakin bir tavırla müdürün odasına girdiğimde gördüğüm şeyle olduğum yerde dona kaldım.

Bazen sevgiler, bazen katiller inandırır size eskiyi. Onlar getirir her zaman olduğu gibi maziyi! Benide karşılamıştı artık bu yolculuk sonunda katiller. Ama içimdeki o karanlık, o sislerle etrafı kapanıp gizlenmiş ses daha yolun çok uzun. Bekle, henüz daha sadece mola için indin sevginin kucağından diye haykırıyor du. Sanırım benim hikayem, daha yeni başlıyordu. Çünkü ben henüz, bir saat sonraki yemek molasındaydım.
İçtiğim son yudum suyun havasındaydım!

Yavaş yavaş odanın kapısını kapatıp, Mete'ye yaklaştım. Yerde oturmuş o ben beyaz kesilmiş adamın yüzünü okşuyor, hatta arada sinirden morarmış dudaklarıyla yanaklarından ölesiye öpüyor du. 

Beni fark edip arkasını döndüğünde bişeyi de ben farkettim. Kolunda siyaha yakın bir leke vardı. Aynı şekilde müdürde de. Kaşlarım çatık haldeiken bir onun koluna bir müdürün koluna baktım. Yerinde huzursuzca kıvranıp ayağa kalktı ve her zerresinden asalet akan sesi ile hafif bir şekilde öksürdü.

"Biraz sonra ambulans gelir. Biz... Gidelim. Hadi!" Sesi o kadar sert o kadar emri vakiydiki kendinizi hiç görmediğiniz, hatta hiç duymadığınız bir azap çukuruna düşmüş gibi hissedersiniz.

"Burda ne oldu?" Sakin sesim onu şaşırtmışa benziyordu.
"Katliam!" Dedi beni korkutmak istercesine, 'katliam'...

Arkasını dönüp müdüre baktı ve sesli bir şekilde yutkundu. Sanki  hayatını ellerinden almışlar gibi buruşturdu yüzünü. Sanki...Sanki ölen o olmuş gibiydi.

Kapı sert bir şekilde açıldı ve içeri ambulans görevlileri girdi. Ellerinde sedye yüzlerinde iğrenç bir ifade. Düşünüyorum bazen, madem istemiyorsun neden geliyorsun? Neden seçiyorsun? Peki ya neden seviyorsun?

Müdürü sedeyeye alıp odadan çıktılar ve geriye parçalanmış cam kırıkları bıraktılar. Ben neden olduğunu bilmesem de. Yavaş yavaş bana doğru döndü. İki adım atıp tam karşıma geçti ve yüzüme iğrenir gibi bakarken bana şu sözleri sarfetti "Senin yüzünden... Senin yüzünden! Senden iğreniyorum!!!" Gittikçe yükselen sesi beni her ne kadar korkutsada bu sözlerine hiç bir anlam vermemiştim. Benimle tanışalı henüz bir saat bile olmadan, ne yaptığımı bilmiyordum. Benden, ellerimden iğrenmesinin nedeni neyse gerçekten merak ediyordum.
"Ne?" diye bir nida çıktı ağzımdan. İçimi parçalayan
sözcükler değilde, dudaklarımı sızlatan bir kelime çıktı.

Gözlerini kapattı. Derin nefesler aldı. Sonra o ateş eden sim-siyah gözlerini açıp yüzüme son kez tükürürcesine konuştu " senden su andan itibaren ölesiye nefret edicem." Sakin tavırlı ama bir o kadar da küfürden hallice sözleri yüzünden yerimden kıpırdayamaz haldeydim. Şoka girmiş onun kas katı kesilmiş suratına bakıyordum. Beni omzumdan iktirip kapıyı tüm gücü ile yerinden oynatacak şekilde açtı ve dışarı çıktı.

En alt katta indim arkasından. Yedi kişi birlikte kantinin cam kenarında oturuyorlardı. Yanlarına gidip Tarık'ın yanına oturdum. Eline aldığı bisküvilerden bir tanesini ağzıma uzatıp yememi istedi. Ağzımı açıp bisküviyi beklerken Tarık bisküviyi neden vermediğine baktım. Bana bakıyordu. "Verceksen ver artık!" Sinirli sesime gülüp          "bende bir hediyeyi hakediyorum bence." Diyip yanağını gösterdi. Hafif bir şekilde öpüp bisküviyi kaptığımda masada dönen konuya odaklandım.

SEBTEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin