Tarık ile birlikte indik arabadan. Her ne olursa olsun dışarıya kendi başıma çıkmam başlı başına bir tehlikeydi.
Okul çıkışı, Tarık'ın yanına giderek arabamın yanımda olmadığını ve bu yüzden bu akşam beni çocukların yanına götürme şerefinin ona nail olduğunu söyledim. Tâbi oda kabul etti. Önce eve uğradık ve ben üstümü değiştirdim. Renkli olarak giydiğim tek iki rengi giydim, sarı lacivert. (Takımların her biri çok özeldir. Hiç bir ayrım yapmam!!!)
O eski gece konduya varmıştık. Buraya ne zaman gelsek içim acıyordu. Gözlerim bir tek buradayken yanıyordu, bir tek buradayken doluyordu. Burası beni en derinden etkiliyordu.
İlk defa benim geldiğimi anlamamışlardı. Normal de her geldiğim de bu kapı o ince ve tiz gıcırtılarla açılır en azından birinin kafası çıkardı o boşluktan. Ama şimdi... Birşeyler oluyordu. Bunu güçlü altıncı hissimle seziyordum. Birşeyler oluyordu...
"Tarık" dedim önce fısıldar gibi. Sonra büyük bir haykırışla döndüm arkamı. "Nerdeler Tarık!?"
" Tamam. Sakin ol. Uyumları büyük olasılık. Sonuçta biz çok erken geldik ve biliyorsun, onlar bu saatte yeni yeni işten dönmüş oluyorlar." Bana ihtimalleri sıralıyordu ama onca şeyden sonra güçsüz düşmem beni her durumda yıkmayı başarıyor du.Koştum. O arsa her ne kadar küçük olsada ben koştum. Artık canımın yanmasını istemiyordum. Ben, ben olmaktan çıkıyordum. Bu durumdan sıkılmıştım. Bir şeyler yapıp, engel olmam gerekiyordu.
Kapıyı açmak için zorladım. Elimi o kırık kulpa koyup, aşağı indirdim ama açılmadı. Eğer içerden kitli olmasaydı açılırdı. MUTLAKA...
Yumruklarımı sıktım. Battı elime tırnaklarım. Hafifçe tıklattım önce. Ses yok. Daha hızlı vurdum. Daha hızlı... Artık kapıyı aşınacak derce de yumrukluyordum. Onları kayıp edemezdim.
Arkamızda ani bir frenle durdurdular arabanın birini. Arkamı döndüm. Ben döndükten beş saniye sonra arka kapı açıldı ve içinden Meryem atlayarak indi. Beni gördüğünde " Uyuyan güzel!" diyerek koştu yanıma. Dona kalmıştım. Gözlerim yanıyor, yanaklarım uyuşuyordu. Yavaş yavaş dolmaya başladı gözlerim. Işte oluyordu. Kaç yıldır akıtmadığım göz yaşlarını şimdi, burada akıtıyordum.
Yere çöküp açtım kollarımı. Hepsi aynı şekilde koşuyor du bana. Hepsinin o açlıktan kurumuş bedenlerini, eski yırtılmış kıyafetlerini sarmaladım kollarımla.
"Nerdeydiniz siz?" dedim. Ahmet konuşmaya başladı önce
" Biz işten dönerken Meryem susuz kaldığı için bayılacak duruma geldi. Orda da bu abi vardı. Bizi hastaneye götürdü. Hem Meryem'i hem bizi muayene ettirdi." Hepsi bir ağızdan onaylayan mırıltılar çıkartırken ben onların küçük bendenlerinden kafamı kaldırdım. O koca yürekli adama teşekkür etmek için. Başımı kaldırdığım da araba yoktu, ama Tarık ile konuşan bir Mete vardı. O çok haraketli konuşmalarını bölen, benim ağlamaktan çatlamış olan sesimdi."Senin burda ne işin var!?" Bana bakmaya bile tenezzül etmeden, çocuklara döndü ve el salladı. Fatma koşup sarıldı önce bacağına, sonra sırayla hepsi. Ben onlara şok olmuş gözlerimle bakıyordum. O ise gözleri dolu bir şekilde yere eğildi ve hepsini o kocaman, kaslı kolları ile sardı minik bedenlerini. Onlar da; sanki başlarını sokacak en görkemli, en güvenilir yuvayı bulmuş kuş misali sokuldular Mete'ye. Çaresizce... Ahmet kafasını kaldırıp baktı Mete'ye "Ama biz seni daha uyuyan güzel ile bile tanıştıramadık abi."
Sonra o minik suratın sesi duyuldu. Meryem o ince ve bebeksi sesiyle karşılık verdi Ahmet'e "Ya niye uyuyan güzele böyle diyorsun. O... O uyuyan çok çok güzel! Anlaştık mı abeycim?" Onun söyledikleri beni güldürürken hiç kimseden duymadığınız o şevkat dolu ses duyuldu " Kim peki o uyuyan çok çok güzel? Hm?" Arkasını dönüp o minicik parmaklarıyla beni göster di. Kafamı kaldırıp Mete'ye baktım.Gözleri irileşmişti. Sanırım benim gibi bir duygu yoksununun, nasıl bu masum çocuklarla alakam olduğunu düşünüyordu. Ama bir anda kaşları çatıldı. Damarları belli olan ellerinde kasılmalar başladı. O sert ve kalın damarlar çıkmak istiyordu o derinin altından adeta. Gözlerine tırmandı gözlerim. Siyahın bundan başka koyu tonu olmaz diye düşünüyordum. Ama dahada koyulaşmış, akacak gibi duruyor du. Benimde kaşlarım çatılmışdı. Ne oldu? Der gibi baktım. Ama tepki vermedi. Ne olmuştu birden bire?
Mehmet konuşmaya başladı "Buda bizi muayene ettiren abi uyuyan güzel." dedi.
"Ne?" Benim feryadıma daha çok çattı kaşlarını.
"Siz bu adamla mı gittiniz hastaneye!?" Benim yükselen sesim ve sözlerimi yanlış anlamışlar ve Mete'yi kötü biri salmışlar dı. Çünkü ondan bir anda uzaklaşmış, koşarak benim yanıma gelmişlerdi. Yere oturup hepsinin kolunu okşadım "Tamam. Bu abinizden korkmanıza gerek yok -söylediğim cümleyi duydukları gibi büyük bir soluk firar etti dudaklarından- ama bundan sonra başkalarının arabasına asla binmeyin ve yanına yaklaşmayın. Sizi tekrardan uyarmak istemiyorum. Anlaştık?" Sadece Meryem kafasını sallamış, diğerleri olumlu mırıltılar çıkartmıştı. Meryem'in yaşından kaynaklı olsa gerek. Hep diğerlerinden farklıydı.Tarık'a doğru döndüm önce yerde çökmüşken "Eşyaları taşıyalım."
"Tamam."
Elinde tuttuğu ağır koli ve bir kaç poşet ile kapıya yaklaştı. Poşetleri elinden ben aldım, koli ise onda kaldı. Yeniden kapının kulpuyla oynuyordum ki açılmadı.
"Bu kapı önceden açılıyor du, şimdi ne oldu?" Mehmet kafasını eğdi. Suratları şekilden şekle giriyor du. "Ne oldu dedim!?"
"Patron değiştirdi."
"O şerefsiz buraya mı geldi? Bundan benim haberim yok bide, öyle mi? Ne zaman geldi?"
Sessizlik. Herkes benim sinir krizime odaklanmış dı sadece, çünkü sonunda ne olacağını biliyorlardı. İzmir'i kül edeceğimi, yanında kendimi de yakacağımı biliyorlar dı. "Size bişey sordum!!!"
Yerlerinden zıplamışlar dı. Mehmet... ağlamak üzereydi. Diğerleri zaten hayattan kopmuş, sadece hıçkırıklarını saklamaya çalışıyorlar dı."Çocuklara bağırmayı kes Sima!" Gür ve yüksek sesi içimi ürperten derecedeydi ama dışarı vurmadan ona döndüm ve boğazım yırtılasıya bağırdım. " Senin ne haddine ha!? Senin ne haddine!? Allahın cezası, bir işe bulaştın diye her işime karışamazsın! Bir iki vurgunda beni koruyacaksın diye yedi yılıma karışamazsın! Anladın mı!? Anladın mı, Mete!?"
Sinirden alnındaki damarları belirginleşmişdi. Bu durum beni ürkütüyordu, ama boyun eyemezdim. Eymemeliydim!Bileğimde hissettiğim acı ile aynı anda yanağımda da bir acı hissettim. Başım sola doğru savrulurken terden ıslanmış saçlarım yüzüme yapışmıştı. Yanan gözlerimi kapatıp uyuşan yanaklarım ile döndüm ona. Bana tokat atmıştı. Hemde herkesin içinde. "Sana daha kaç defa dicem ona karşı gelmemen gerektiğini Sima?" Gözlerimden yaşlar düşerken açtım gözlerimi. İlk şaşırdı tabi o tuzlu su damlalarını görünce. "Sen bana tokat attın Sinan? Hemde bunun için!" Elimle Mete'yi gösterdim. Mete'ye dönüp " Kriz geçirmeden onu burdan götür. Ne zaman gelip bizi ne süre izledi bilemiyorum ama, su anda bu konuya kafayı takamayacak kadar bitkindim.
Gerçekten çok kırılmıştım. Ona söylediğim sözler bile fısıltı gibi çıkmıştı. Ama o da biliyor du ne kadar haykırmak istediğimi.
Şu anda Mete beni kucağına almıştı. Buna bile bişey demezdim. Bana, sözde biricik kardeşine vurmuştu. Özbeöz kardeşine vurmuştu. Yazıklar olsun. Gerçekten yazıklar olsun.
Beni arabaya bindirip, kendisi de şoför koltuğuna, hemen yanıma oturdu. Benden bağımsız yerde ölü gibi yatan elimi tuttu. "Ya bak Sima, büyütmeye gerek yok. Sabah okulda Sinan'dan özür dilersin olur biter. Zaten tanıdığıma göre sana kıyamıyor. Mutlaka pişmandır, buna eminim." Sakin tavırlı sözlerine karşılık, yavaşça ona döndüm ve bir hışımla kollarımı boynuna doladım. Hıçkırıklarım durmuyor du. Konuşmaya çalışıyordum ama başaramıyordum. Kendimi zorlamıştım, ama yinede Mete söylediklerimi anlamış gıbı gözüküyor du. "B-b-ben... ba-bana vu-uu" büyük, aşırı büyük ve acı dolu bir feryat koptu ağzımdan. Çok canım yanıyordu. Hiç olmadığı kadar.Birbirimizden ayrılmamızı sağlayan kapının gürültülü bir şekilde açılıp benim tişörtümden çekiştirilip dışarı çıkartılışımdı.
Sınır 20 yorum 10 oy. Aksi takdirde asla yeni bölüm atmayacağım. Aslında iki bölüm birden yazmıştım ve diğer bölüm hem çok uzun hemde sırları açıklayan bir bölüm olmuştu. Çünkü biliyorum, etrafınızdaki arkadaşlarınızı dürterek bunu sınıra tamamlayabilirsiniz. Sevgilerle; karanlık güneş...
Yazardan sözler ekleyemiyorum çünkü kara defterin evimde kaldı ve şehir dışındayım. Hiç bir şekilde elime geçmiyor. Kb.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEBTEM
ChickLitSenin yolunda mı ölmek, yoksa sadece sevmek mi bizim görevimiz? Siz görmediyseniz bile gözlerim hep kan... Sihirli çeşmelerden akan zehri toplamak için kullandım ben kalbimin dört odacığını da. Sen ister sev ister söv. Biz her saniye kafiye bakarız...