Geç kaldığı için üzgünüm. Anlayışınız için şimdiden teşekkürler. Bir de lovely adında yeni bir hikayeye başladım. Dış bağlantıdan bulabilirsiniz. hadi iyi okumalaar.
19 Nisan 2013 *üniversite 1*
"Lanet olsun Alexis, aç artık şu telefonu." Blake'in rahatsız inlemesini duyduğumda yarı açık gözlerimle komidinin üzerindeki telefonumu bulmaya çalıştım. Yaklaşık beşinci seferdir çalıyordu ama benim onu cevaplayacak gücüm yoktu. Sonunda soğuk metal parmaklarıma değdiğinde kim olduğuna bakma gereği duymadan aramayı yanıtladım.
"Alexis?" Telefonun öbür ucunda duyduğum kesik nefeslerin sahibi tüm kaslarımın gerilmesine neden oldu. Sabahki kızgın sesi ve kızarmış suratı gözümün önünden silinmiş ve değildi ve ben bunun ona olan kızgınlığımı geçirmek konusunda yardımcı olduğunu söyleyemem.
"Ne oldu, Harry?"
"Sen, iyi misin? Neredeysen gelip seni alabilirim ve böylece sabah olanlar hakkında-"
"Görüşmek istediğimi sanmıyorum, belki yarın eve uğrarım." Sıkıntıyla nefesimi sıcaklığıyla beni bunaltan havaya verdim. Sesini ele geçirmiş endişe beni ne olduğunu öğrenmeye itse de suçluluk duygusunun onu rahatsız etmesini isteyen tarafıma uyum sağlıyordum.
"Ben özür dilerim Alexis, gerçekten üzgünüm. Yalnızca, gelemez miyim?" Sesinin kırılgan tonu düşüncelerimi kaplayan intikam hissini bir bıçak gibi kesti ve ben kendimi endişesini gidermek için çabalarken buldum.
"Eğer gerçekten istiyorsan, Blake'in evindeyim." Telefon kapanırken açılan kapının sesini duyabilmiştim.
Beş dakika içersinde ben ipi sökülmüş ceketimin koluyla uğraşırken lastik seslerini duydum. Harry uzun boyu ve sağlam görüntüsünün aksine yüzündeki dağılmış ifadeyle bana bakıyordu. İçimdeki gardımı indirmemem için savaşan tarafın sesini çoktan bastırmış olan şey kıvırcık saçlarının arasında yok olup gitme fikriydi.
Uzun bacakları birkaç adımda aramızdaki mesafeyi kapatarak tam önümde durdu. Ona iyi olup olmadığını soramadan minik vücudum sıcak kucaklamasıyla birlikte parmak uçlarımda yükseldi. Kolları uzun bir süre boyunca belimin etrafını sararak aramızdaki mesafeyi en aza indirmek için çabaladı. Saçlarımın üzerine -ve arada bir yanağıma- ufak dokunuşlar bıraktıktan sonra geri çekildiğinde yüzündeki ifade öncekine göre gevşemişti. Bunun ondan çok beni rahatlattığını hissediyordum. Endişe içinde olması anlamsız bir biçimde beni telaşlandırıyordu.
"Bu da neydi böyle?"
"Yalnızca, öyle boktan bir rüyaydı ki. Her zamanki gibi kulübenin olduğu sahil kıyısında, iskelede oturuyorduk. Bana kabuslarından birini anlatırken tıpkı sabah olduğu gibi sana anlamsızca bağırmaya başladım. Ağlıyordun Alexis ve sonra, kayboldun. Seni bir türlü bulamadım." Çocuksu korkusu içimde bir yerlerde azalmaya başlamış olan öfkeyi yavaşça dindirdi. Bana bağırdığı için duyduğu pişmanlık hissinin beni memnun etmesine izin verdim.
"Sorun değil Harold, her ne kadar tam bir pislik olsan da, hala buradayım." Bir kere daha ona sarılırken bunun dışarıdan nasıl göründüğü konusunda hiçbir endişem yoktu.
***
Parmaklarım onu kimsenin bizi bulamayacağı bir odaya doğru çekiştirirken her zamankinden daha aceleciydi. Gereğinden fazla duygu yüklü cümleler kuruyorduk ve kafamızın dağılmaya ihtiyacı vardı. Yine de içimde gözlerimin önüne yalnızca birkaç saat öncesinde onun kolları arasında, aramızdaki bu farklı çekimi fark edişini dile getirirkenki görüntüsü geldiğinde kendini kaybeden bir parça vardı ve bunun nefesimi kestiğini inkar edemiyordum. Dudakları benimkileri daha önce hiç olmadığı kadar sahiplenici bir tavırla kavrarken nihayet odasının kapısına ulaşabilmiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
she's like heroin // hs
FanfictionGülümseseydi ay, sana benzerdi. Güzel bir şeyle aynı izlenimi Bırakırsın, Fakat yok edicisin.