Evet, hepinize selamlar. Çok uzun bir süre olduğunun farkındayız, bu nedenle eğer bölüm hakkında tereddütleriniz olursa bile bana zaman tanıyın çünkü malum 45654 aydır adamakıllı yazı yazmıyorum. Ve bu bölümde geçmiş kısmı yok. Ve bölüm bir yıldır bunu bekleyen arkadaşım, whereismystyles ve always in my heart millbug için fssdhag. Bu kadar, tekrar hoşgeldim jsjdjd
Yılların eskittiği ahşap merdivenlerin gıcırtısı geniş holde yankılandığında üç çift göz üzerime çevrilmekte gecikmedi. Anne, Robin ve Gemma yıllar önce Liverpool'da bir antikacıdan aldığımız geniş çam masada oturuyorlardı. Koyu renkli çay fincanları masanın üzerinde her zamanki yerlerinde kaynar tarçın çayıyla doluydu. Üzeri tamamen sevdiğim yiyeceklerle doldurulmuş masanın ışıltısı bir anda onlarca katına çıkmış gibiydi. Göğsümün içerisine yavaşça hissedilmeyi özlemiş, uzun zamandır pusuda bekleyen saf bir huzur yayılıverdi.
"Hey," diye mırıldandı yumuşacık bir ses mutfak açıklığından. Yeni uyanmış olmanın getirdiği soğukluğa rağmen beni sıcak tutmayı başarabilen sesin sahibini kısa sürede tanıdım. Bir eliyle üzerinde hala dumanı tüten krepleri, diğeriyleyse mutfak kapısının pervazını kavrıyordu. Evi doldurmuş güneş ışığı neredeyse omuzlarına kadar uzamış, dağınık kıvırcık saçlarının arasında uyuyakalıyordu.
"Günaydın." diye mırıldandım fısıltıdan farksız olan puslu sesimle.
"Günaydın Allie." Artık bir alışkanlık haline gelen cümlenin kıvrılmış pembe dudaklarının arasından dökülmesinin hemen ardından uzun boyuyla karşıma geçmesi uzun sürmedi. Ilık parmakları önce gözlerimin önüne gelen saçları çekerek yüzümü açığa çıkardılar, ardındansa gereğinden fazla belirgin olan elmacık kemiklerimin üzerinden bir meltem gibi geçtiler. Tıpkı kış soğuğunda yuva sıcaklığına hasret, minik bir kedi gibi parmak uçlarının tenime bulaşan sıcaklığına sokulurken buldum kendimi, şaşırtıcı değildi.
Evden ayrılana kadar geçen tüm vakitte Gemma'nın meraklı bakışları Harry ellerimizi birleştirip beni masaya çektiğinde de, ihtişamlı kahvaltı boyunca tenimizin her temasında da, bavullarımızı birlikte hazırlarken senkronize hareketlerimiz esnasında da üzerimizdeydi. Nedenini sorgulamanın fikri bile göğsümü alışıldık bir sızıyla kaplıyor, nefesimi kesiyordu.Yine de, tanrı biliyor, tarifi yapılamayacak kadar tatlı, efsunlu bir sızıydı.
"Siz çocuklar bu kadar erken gitmek zorunda mıydınız?" Anne tıpkı küçük bir kız çocuğu gibi kollarını göğsünde kavuşturup gözlerini bize dikti. O gidişimize karşı çıkıyorken Harry ve ben de ufak bavullarımızı arabanın bagajına yerleştirmeye çalışıyorduk.
"Balo sona erer ermez tekrar gelmeyi düşünüyoruz zaten anne." diye mırıldandı Harry boyu kendisininkinden bir hayli kısa olan, ona tüm güzelliğini vermiş kutsal kadının alnına ıslak bir öpücük bırakmadan hemen önce. Kadife sesi ılık meltemi aydınlatıyordu.
Göğsümün içini bir küçük huzurla dolduran bu ilahi görüntünün tadına bile varamadan Harry çabucak arabanın önündeki yerini almış, elini tutmam için uzatmıştı, her zaman yapardı.
"Hey, sana dediğimi yapmayı unutma ufaklık!" diye seslendi Gemma Harry kontağı çevirdiği sırada. Gözleri birkaç saniye boyunca üzerimde dolaştı ve yalnızca bu bile Bristol'e giden iki buçuk saatlik yol boyunca beni onlarca soruyla baş başa bırakmaya yetti.
***
"Tanrım, öyle yorulmuşum ki." Geniş bedeniyle yatakta yerini bulduktan sonra kollarını başının altında birleştirerek tavanı izlemeye başladı. Trafik nedeniyle beklenenden uzun sürmüş yolculuğun ardından saçları nemle kabarmıştı ve güneşin sağ yanağında bıraktığı dokunuşlar açıkça belli oluyordu. Kapının pervazına yaslanıp yorgun bedenime rağmen kırışmış gömleği ve oturmaktan dizleri çıkmış pantolonuyla darmadağın fakat bir o kadar da büyüleyici gözüken bu oğlanı izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
she's like heroin // hs
FanfictionGülümseseydi ay, sana benzerdi. Güzel bir şeyle aynı izlenimi Bırakırsın, Fakat yok edicisin.