Ona bakmadan, bakamadan kalktım ve yatağıma yattım. Bu da neyin nesiydi ki şimdi? Çok lazımdı zaten saçma sapan bir programa katılmak. Program teklifini kabul eden aklıma tüküreyim. Üstümü örterken o da banyodan çıktı.
"Uyuyacak mısın bu saatte?" Saat üç veya üç buçuktu."1 saat dinlensem yeter. Sonra çağırırız arkadaşlarımızı yoksa çok sıkıcı olur. Olur mu?"
Al işte dikmişti o kehribar rengi gözlerini üstüme. Bakışları içimi ısıtıyordu ısıtmasına da elim ayağım buz tutuyordu heyecandan. Anlam veremesem de bu çelişkiye, sevmeye başlamıştım. Biraz durduktan sonra cevap verdi.
"Tamam." ve kapıyı yavaşça örterek çıktı.
Ben ise uykunun kollarında mutlu mutlu dolanıyordum...Bilincim yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Başımda birisinin varlığını hissettim. Başta korkmadım değil, hatta bu yüzden uyuyor numarasına devam ettim ta ki nerde ve kiminle olduğumu hatırlayana kadar. İç çektim ve gözlerimi araladım. Kokusu şey gibiydi... Vanilya. Evet, evet vanilya.
Bir süre sonra boğazını temizledi ve kolumu hafif sarsarak seslenmeye başladı.
"Efendim." dedim uyku mahmurluğuyla.
"Saat beşe geliyor.""Beş daha çok erken."
"Ciddi misin sen?"
"Hıhım."
Pes etmemekte ısrarlıydı, 5 dakika kaldırmaya çalıştı ama nafile.
Pikeyi üzerime biraz daha çekiştirdim ve tek hamleyle ona sırtımı döndüm bu yüzden rulo gibi dolanmıştım. O da zaten pes etmiş olmalı ki önce adım sonra da kapı kapanma sesi geldi. Ben uyuklamaya devam ederken birden uyumakla uyumamak arasında ki o anda boşluğa düşme hissini yaşadım sıçrayarak ayıldım. Uyanmama rağmen yataktan düşmekten kurtulamadım-Kurtuldum.
Belime dolanan kollarla.
Havada yakaladı beni ve sanırım yatağa geri götürüyordu.
Bir adım, iki adım, üç adım, dört adım, beş, altı, yedi...
Sanırım kaçırılıyordum!
Çığlık atarak gözlerimi açtım bir baktım ki Ares'in suratı gittikçe uzaklaşıyor sanırım bu manyak beni bir yere atmıştı! Gözlerimi sımsıkı kapattım. Ve tenime değen suyla anladım ki havuza düştüm. Ben yüzme bilmezdim ki!
Çırpınarak ve gözlerim kapalı çığlık atmaya başladım "İmdat imdaat İMDAT YARDIM EDİN!"
Öyle bir çırpınıyordum ki suyun altında mı üstünde mi olduğumu anlayamıyordum konuşurken arada ağzıma su giriyordu fakat dediklerim anlaşılıyordu.
En azından öyle umuyordum.
"Atlantise mi atıldım acaba? Bu ne sessizlik, bu ne sakinlik. Kimse yok mu?" Çığlık çığlığa konuşuyordum. Ya da bağırıyordum.
"Yok"
Büyük bi hırsla "Fark ettim."
"Gözlerini aç." dedi sakinlikle.
Çırpınmayı kesip yavaşca gözlerimi araladım etrafıma çekingen gözlerle bakınca yanaklarım hafif pembeleşti.
Islak kirpiklerimin arasından hala rulo olmuş şekilde ve önüme düşmüş bir tutam saçla jakuzinin içinden ona bakıyordum. O da alaycılıkla bana..."Ne bakıyorsun" diye mırıldandım.
"Ne yaptığına bakıyorum."
Kaşlarımı çattım. "Yüzüyorum işte ne olsun. Senden naber?"
Homurdanarak kalkmaya çalıştım ama her seferinde kâh dolandığım pikeden kâh zeminin ıslaklığından olsun bir türlü iki ayağımın üzerinde duramıyordum.
"Yardım lazım mı?"
"Eh biraz."
Pikeden kurtulmama yardım ettikten sonra odamda ki puflarımı getirdi. Giyip biraz olsun kayganlığı hafiflettim. Kolundan destek alarak yatağıma kadar geldik. Bugün kameralar çalışmadığı için rahattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Afrodit
ChickLitAklı olmayanın işidir, boğulduğu denize aşık olmak... Ve ben inatla aklının olduğuna inanamayanlardanım.