Kalbim normalinden katlarca fazla hızda atarken uyandım. Ama yüzüme vuran güneş ışığıyla sevgi dolu güne merhaba falan demedim. Ya da burnuma mis gibi kahvaltı kokusu da gelmedi. Tek bir koku vardı ; bira. Her sabah olan o pis koku. Bunu anlamıyordum, bu koku sanki keman çalarken araya giren bateri gibiydi. Rahatsız edici. Ama bunun artık bir önemi yoktu. Saatler sonra ben ve kemanım sahnede süzülüyor olacaktık. Dansımızı yapıp bu eve ve aileme veda edecektik. Tabi ki annemi özleyecektim ama o beni özler miydi bilmiyorum. Bakmaya mecbur olduğu için bakıyordu bana, babam da öyle. Ben, anne ve babamın boşluk anına gelen ikinci ama hata saydıkları ilk çocuktum. Büyük ihtimalle benden doğduğum ilk saatlerde sıkılmışlardı ve bunu geçmişte kalan 18 yıl boyuncada çok net bir şekilde göstermişlerdi. Ama gel gör ki insani taraflarından kalan küçük bir parça beni sokağa atmalarına engel oluyordu, yani sanırım. Buna rağmen, eğer bu sınava gireceğimden haberdar olsalardı büyük ihtimalle kemanımı kırarlardı. Zihnimi ailevi sorunlarımla meşgul ederken sessizce evden çıktım. İlk önce okulumun önüne geldim. Camlarda dün gece yağan yağmurun izleri süzülüyordu. Belki de özlerdim burayı. Yada özleyeceğim tek şey Berrak olurdu. Benim için kardeşe eş değer olan Berrak. Biz küçük kar küresinde dans eden balerinler gibiydik. Nereye gidersek gidelim, ne tarafa dönersek dönelim hep karşılaşırdık. Koşmaya başladım, kemanıma sımsıkı sarılarak. Geleceğime doğru, benim bu mağaradan çıkmama yardımcı olacak treni kaçırmamak için koştum. Karanlık salonun içine düştüm. Bomboş, kırmızı koltuklar ve sadece üstümdeki beyaz ışık. Peki ya kemanım nerede? Buraya ona sımsıkı sarılarak koştum, neredeydi?
Sahnedeki ışık söndüğünde, boşluğa düşmüş gibiydim.
Sesler duyuyordum. Gözlerimi açıp açmamak konusunda tereddütlüydüm. Neler olmuştu? Konuşmaları net bir şekilde duyuyordum.
"Uyanıyor."
"İnci Hanım, sizce ne zamana ayağa kalkar?"
"Bilemiyorum Araz. İç kanaması yok fakat bayağı sarsılmış. Sağ ayağı burkulmuş. Uyandığında psikolojik bir çöküntü bile geçirebilir."
"Bir de bu eksikti zaten. Önüne bakmayan sakarın, vurdum duymazın teki. Teşekkürler İnci Hanım."
"Araz, en az 3 gün dinlenmesi gerekiyor, unutma. Bir aksilik çıkarsa çağırman yeterli."
Korkuyordum. Neredeydim ben? Ve işte o an. Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Gözlerimin içine sanki kurtulmayı bekliyormuş gibi kehribar elası gözler dikilmişti. Upuzun vücüdu vardı. Sanki kavak ağacıydı, işe yarayan bir kavak ağacı. Yaprakları ela olan bir kavak ağacı. Hiç gülmeyen bir suratı vardı. Biraz süzdükten sonra konuşmaya karar verdim.
"Neredeyim ben? Ne oldu?"
"Tahmin ettiğim sorular tabi ki. Araba çarptı, buradasın."
"Hastanede miyim?"
"Hayır."
"Neresi öyleyse?"
"Bu konuda sana çene yormayacağım, bir an önce ayağa kalk ve git."
"Ne?"
Arkasını dönüp gitti. Evet, belliydi. Kesinlikle burası hastane değildi. Olamaz. Sınav! Sınava ne olmuştu? Tabi ki de giremedim. Ve yine her sabah olduğu gibi bira kokusunu tütmeye katlanacaktım. Sığınacağım bir liman bile yoktu. Arkamda duran "Ne olursa olsun arkandayım, buradayım." diyen kimse de. Boş, yolcusu olmayan bir gemi gibiydim. Okyanusta öylece süzülen bir gemi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİLİT
Teen FictionO, gizli bir kutuydu. Her şeye ve herkese karşı. Kapılarını kilitlemiş bir adam. Ve onu keşfetmek için can atan bir kız. İleride notalarının beraber dans edeceklerinden habersizlerdi Kız, onun kapılarını açan ilk anahtar olacaktı.