Yorucu,stresli ve sürprizlerle -bu tanımı kullanabilirim sanırım- dolu bir günün sonunda kendi evimdeydim. Bende olan anahtarı cebimden çıkarttım ve anahtar deliğine orantılı koyarak yavaşça çevirdim. Neden böyle adeta bir hırsızmışım ve az sonra bu evin altını üstünü getirecekmiş gibi saçma bir hissiyata kapıldığımı bilmiyordum. Fakat bildiğim bir şey vardı. Oda az sonra bu evde hiç güzel şeyler olmayacağıydı. İçeriye adımımı atarken buradan bile bira kokusunu duyabiliyordum. Eğer hayatınızı zindana çevirmeye adamış bir aileniz yoksa gerçekten ama gerçekten şanslıydınız. Tam askılığa eşyalarımı asıp odama doğru yönelecektim ki onu gördüm, babamı. Genelde, elindeki birasını yudumlarken bana seslenmeyi unuturdu. Yaşıtlarım şu durumda neden geceyi evde geçirmediğine dair ailelerine hesap verir, onlarda çocuklarına nutuk çekerdi. Çocukluğumdan beri bunun bile hayalini kurmuştum. Hep merak etmişimdir, bir babanın çocuğu için endişelenmesinin ya da kızının sırtını sıvazlayıp "seninle gurur duyuyorum" demesinin hislerini.
Ve, tabi ki odama doğru ilerlerken içkili ve boğuk ses yükseldi.
"Salona gel."
Yüzümü ona doğru çevirdim, ters ters bakıyordu. Annem nerelerdeydi? Her neyse, bunu düşünmenin pekte sırası değildi. Kendi çocuğuna göstermediği ilgiyi o derneklerde harcıyordu muhtemelen. Ben bu düşüncelerle boğuşurken masanın tam önünde durduğumu fark ettim. Ben babama o ise karşımda ki tek koltukta oturuyor ve doğrudan -sanırım boş olan- bira şişesine bakıyordu. Ellerimin daha şimdiden terlediğini hissedebiliyordum. Korkuyor muydum? Sanırım hayır. Peki ya endişe? Hiç bir zaman babam bana kızacak diye endişe duymamıştım. Bunlardan yoksun büyümüştüm. Endişe duyduğum tek şey, bu evde ki yaşamım sonsuza kadar sürecek miydi meselesiydi. Ağzını araladığını fark ettiğimde, kafamı eğdim. Onunla göz göze gelmekten çekiniyordum. Geçen sene, üç hafta yüz yüze bakmamıştık ve bir kere olsun beni fark etmemişti.
"Esila."
Aklımdan geçenleri duydu mu? Yoksa yine bira mı isteyecekti?
"E-Efendim baba" diye karşılık verdim. Baba kelimesine ayrı bir vurgu yapmayı da ihmal etmedim. Bunu dememle ayağa kalkıp bana bağırması bir olmuştu ve ben daha ne olduğunu bile anlayamamıştım.
"Neredeydin sen? 18 yıldır sana bakıyoruz ve karşılık olarak evden kaçıyorsun ha? Ne zaman biralarımı yenile desem yoksun! Sana yaptıklarımızın karşılığını böyle mi alacaktık?"
Neler diyordu? 18 yıldır bakıyorlar, tabi ya. Kafamı iyice eğdim. Gerçekten bunu bana söylemesi gururumu kırmıştı. Her şeyimi kendim yapmıştım ben. Annem ve babamın verdiği aylık parayı, kemanımın bakımına yatırıyordum. Aslında farkında olmadan baktıkları ben değil, kemanımdı. Bunu bilselerdi, yapacağım ve yapmış olduğum her şeyin önüne geçerlerdi.
Asıl sorun şu ki, tam 18 yıldır gözlerinde bir hataydım. Evden gittiğimde, 18 yıl boyunca neden hata olduğumu düşünmeye yeterli vaktim olacağını umuyordum. Şimdi "Neredeydin sen?" sorusuna okkalı bir cevap vermem gerekirdi.
"Yüzüme bak ve cevap ver!"
Öyle bağırmıştı ki, yerimden hoplamıştım.
"Berraklarda kalıyordum. Annesini kıramadım."
Bana bakıp gülüyordu. Acaba yalan söylediğimi anladı mı? Yoksa onun için yeterli miydi?
"Sen annesini kıramadığına göre, ben bira şişelerimi kulağının dibinde kırabilirim, nasıl fikir Esila?"
Babama verecek hiç bir cevabım yoktu. Ona her şeyi anlatabilirdim. Anlattığımda "Ah, benim güzel kızım keşke haber verseydin." sözcüklerini duymayacağımdan emindim. Gözlerim bu düşüncelerle beraber çoktan dolmuştu. Ağlamaktan hoşlandığım söylenemezdi.Sık sık, babam içmekten sızdığında ve annemin geceleri gelmediği günler -ki bu genelde her gün oluyor- yastığıma gömülüp ağlardım. Bunu yaparken bile yine onları düşünürdüm, rahatsız olurlar mı diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KİLİT
Teen FictionO, gizli bir kutuydu. Her şeye ve herkese karşı. Kapılarını kilitlemiş bir adam. Ve onu keşfetmek için can atan bir kız. İleride notalarının beraber dans edeceklerinden habersizlerdi Kız, onun kapılarını açan ilk anahtar olacaktı.