Islak kaldırımda yakın denecek bir şekilde ilerliyorduk onun yüzü dışında her şeye bakıyordum. Hava önceki günlere göre daha güzeldi biran önce yazın gelmesini istiyordum kolsuz tişörtlerimi seviyordum. Güneşin sıcaklığını tenimde hissetmeyi seviyordum tam bir yaz aşığıydım. Esen rüzgar titrememe sebep oldu sanırım soğuk hava bana kendini hatırlatmayı seviyordu.
Adrian’ın yanında hareketlendiğini hissedince elimde olmadan ona baktım tek bir hamlede ceketini çıkarıp sırtıma koydu.
‘‘Teşekkürler ama hiç gerek yok’’ ceketi çıkaracaktım ki elini omzuma koydu.
‘‘Gerek var, üşümüyorum’’ dedi ve elini omzundan çekmeden önce saçlarımı eliyle geriye itti. Kalbim sanki dokunuşuyla canlanmış ve hızlanmıştı. Ceketten gelen koku o kadar hoştu ki leylak, bal ve gül hayır hayır tarçın ya da toprak benzetmek çok zordu parfüm gibi değildi. Çocuk gibi ceketi koklamamak için kendimi tuttum.
İlk defa birine karşı böyle değişik şeyler hissediyordum tam olarak tanımlayamıyordum beklide korkuyordum. Yani uzun zaman sonra demek istiyordum. İçimdeki mantıklı Rose saklandığı duvarın arkasından yumruklarını beline dayamış şekilde göründü. Onaylamayan gözlerle bana bakıyordu. İç sesimi def edip mutluluğumu bozmamaya çalıştım. Kafamı kaldırdığımda evime çok yaklaşmış olduğumu gördüm.
‘‘İşte geldik’’ diye mırıldandım. Ceketi çıkarmaya yeltendim.
‘‘Sende kalsın. Daha sonra alırım.’’ Dedi nefesi yüzüme vurunca ne kadar yakın olduğumuzu fark ettim kapımın önünde durmuştuk. Hiçbir şey söylemeden öylece durdum.
‘‘İyi geceler Rose’’ bir an elini havaya kaldırdı ama sonra hemen yanımdan geçti ve ne zaman geldiğini bilmediğim bir arabanın kapısını açtı. Yolun ortasında öylece durmak garip gelmişti. Ayaklarım harekete geçtiğinde hemen apartmana girdim. Sessizce eve girdim Bayan Julie’yi rahatsız etmek istemiyordum, odama kapanıp kendimi yatağın üzerine bıraktım. Uzun bir sürenin ardından işte gerçekten gülüyordum. Bunun nedeni aldığım haber miydi yoksa- ah neyse boşversene.
Çok geç uyumama rağmen sabah erkenden uyandım, içim içime sığmıyordu heyecanın yanında korkmadan edemiyordum bu sefer de bir şey bulamazsam hayal kırıklığıyla yıkılırdım. Hemen sırt çantamı toparlayıp biriktirdiğim bütün paralarımı aldım. Dışarı çıktığımda Ethan’ın eski ama hala iyi durumda olan cipinde beni beklediğini gördüm.
Cipe binmeye çalışırken ördek gibi görünmemeye çalıştım ama gerçekten yerden yüksekti ve benim beceriksizliğimde olaya dahil olunca biraz çırpınarak da olsa koltuğa oturmayı başarmıştım. Yolculuk şehirlerarası değildi ama beklediğimden daha uzun sürmüştü.
Ethan beni götürmeyi teklif etmese gerçekten yol için hatırı sayılır derecede yüksek bir miktar ödeyecektim. Minnet göstergesi olarak ona yolda bir yemek ısmarlamayı zor da olsa kabul ettirmiştim.
Sonunda mağazanın önünde durduk.
‘‘Arabayı park edecek bir yer bulup geliyorum’’ dedi caddeye daha doğrusu sokak mı demeliyim tek şeritti oyalanmak istemediğimi o da biliyordu hemen arabadan indim. Mağaza çok büyük görünmüyordu. Vitrindeki mankenlerden ikisi çıplaktı sanırım boşaltmaya başlamışlardı. İki katlıydı sanki iki binanın arasına zorla sıkıştırılmış gibi görünüyordu. Mimarisine bakınca eski olduğunu anlamak zor değildi.
Derin bir nefes alıp tahta kapıyı ittirdim. Yerde üst üste yığılmış kolilerin arasından geçtim. Mağaza enine geniş olmasa da uzun bir yapıya sahipti kasa olduğunu düşündüğüm masaya doğru ilerledim. Geldiğimi duyan kadın kasanın arkasında eğildiği yerden çıktı. Ellili yaşlarının ortalarında gibi görünüyordu. Bembeyaz saçlarının altında yüzünü lekeleyen izler vardı. Çenesinin köşesinde çürümüş bir morluk vardı sağ gözünün üstünde ise belirgin bir yara izi vardı.
‘‘Merhaba’’ diye mırıldandım cebimden katlanmış gazete kağıdını çıkardım.
‘‘Bayan Thomas’ı arıyordum’’ dedim elimle ilanı gösterdim. Kadın bir adım geriledi.
‘‘Neden’’ derken cidden korkmuş görünüyordu.
‘‘Ben birini arıyorum daha doğrusu bir çitf kardeşim Kate’in koruyucusu ailesi’’ cebimden yanıma aldığım fotoğrafı çıkardım 2 yıl önce yaz tatilinde Kate ile beraber çekinmiştik. Kadın uzanıp fotoğrafı aldı.
‘‘İsimleri Mary ve Jack Thomson’’ dediğimde daha cümlemi tamamlayamadan bakışlarıyla olduğum yere çivilendim.
‘‘O katil sürtüğün ve kardeşimin adını aynı cümlede kullanma’’ kelimeleri nefretle sanki tükürür gibi söylemişti. Gazete sayfasını yüzüme çarptı.
‘‘O pislik kardeşimi öldürüp ortadan kayboldu’’ kelimeler suratıma bir tokat gibi çarparken sözcükler tek tek kafamda yankı buluyordu.
‘‘Defol git buradan’’ kelimeler sanki direk ayaklarıma hükmetmişti gerilerken kolilere çarptım. Yön duygumu kaybetmiş gibiydim. Bir katil ! Kate bir katilin elindeydi. Yaşıyor muydu? Ya ona bir şey yaptıysa ya onu da öldürdüyse?
Yön duygumu kaybetmiş bir şekilde ilerliyordum hiç durmadan yavaşlamadan… Onu hiç bırakmamalıydım kim bilir şimdi ne haldeydi…
‘‘Rose’’ biri omzuma dokundu. Sanki dokunuşuyla birden dünyaya dönmüştüm. Yağmur damlaları küçük iğneler şeklinde vücuduma saplanıyordu, doğruya üzerimde hiçbir şeyim yoktu. Bana dokunan elin sahibine doğru döndüm.
‘‘Adrian’’ dedim sesim çatallaşmış bir şekilde çıkıp bana ihanet etmişti. O da ıslanmıştı üzerinde kapüşonlu bir eşofman vardı. Sanırım koşuyor olmalıydı ya da öyle bir şey.
‘‘İyi misin’’ cidden nasıl olduğumu bilmiyordum ama iyi seçeneklerim arasında asla yoktu. Etrafıma bakındım etrafta birkaç lüks ev vardı ama ıssız bir yolda gibiydim. Ne ara uzaklaşmıştım buraya gelmiştim hiçbir fikrim yoktu.
‘‘Ben – bilmiyorum –nasıl’’ bir şeyler geveliyordum ama ne demek istediğimi ben bile bilmiyordum. Kapüşonlusunu çıkarıp üzerime geçirdi.
‘‘Evim çok yakında hadi’’ kolunu omzuma dolayıp yürümeme yardımcı oldu. Sanki kendimde değil gibiydim bu yüzden beni yönlendirmesine bana yardım etmesine izin verdim bana yardım etmesine ihtiyacım vardı.
Boğazımdan yükselen hıçkırığa engel olamadan ağlamaya başladım. Kendimi kontrol etmeye çalışmadan ağlamaya başladım. Adrian da benimle birlikte durdu.
‘‘Hey sorun-’’ konuşmasına izin vermeden ona sarıldım konuşmak istemiyordum hiçbir şey yapmak istemiyordum sadece rahat rahat ağlamak istiyordum. Orada o halde ne kadar kaldık bilmiyorum ama kendimi daha rahatlamış ve yorgun hissediyordum. Kollarımı onun üzerinden çekince ellerini omzuma koydu birkaç saniye bana baktıktan sonra sanki 55 kilo değil de 5 kiloymuşum gibi beni kucağına aldı. Ama halimden şikayetci değildim. Daha sonra pişman olacağıma emindim ama şuan hiçbir şey umurumda değildi. Yavaşlamış yağmurun altında ona biraz daha sokuldum…
Arkadaşlar bu bölümdeki vote ve yorumlara göre yeni bölümü yayımlayacağım. Hikayeyi askıya alabilirim.. Sizi seviyorum yorum ve vitelerinizin önemini unutmayın :**

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yokuş
Teen FictionHer şeyini kaybetmiş bir kız... Ona her şeyini kazanmasına yardım etmeye gönüllü bir adam. Bu arayış ne kadar sürecek dersiniz ? Sonsuzlukta bir şeyler aramak ne kadar sürer ki...