Iyi okumalar...
******
Derin bu ani çıkış karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Tüm gün boyunca birbirlerini görmemek ve yalnız kalmamak için denemedikleri yol kalmamıştı. En azından Derin için durum böyleydi.
Bu denemelerin sonucu birbirlerini daha fazla görmeyle sonuçlanmıştı. Sanki aralarında bir mıknatıs vardı. Ne yaparlarsa yapsınlar bu çekime engel olamıyorlardı. Şimdi ikisi de aynı odada yapayalnızlardı. Aynı havayı soluyorlardı.
Alev cüretkâr bir tavırla yerinden kalktı ve Derin'in oturduğu tarafa doğru yürümeye başladı. Derin her topuklu ayakkabının zeminde çıkardığı sesi duyduğunda kalbi yerinden fırlayacak gibi oluyordu.
Artık topuklu sesleri kesilmişti. Bu sesin yerini Derin'in kalp atışları aldı. Alev’in nefes alış verişlerini ensesinde hissedebiliyordu. Alev, Derin'in sandalyesinden tutarak kendine doğru çekti. Derin'in elbisesini yukarı doğru hafifçe sıyırdı.
Elleri Derin'in bacaklarında ilerlerken Derin buna itiraz etmedi çünkü günlerdir aklından çıkmıyordu bu kadın. Uyuyamıyordu bardaki o günü düşünmekten. Başta kendini teslim etmekten korkuyordu çünkü hayatında hiç bir zaman böyle hissetmemişti. Ama sonra zaten çoktan bedeni kadar ruhunu da teslim ettiğini fark etti. Karşısındakinin her dokunuşu, teninde hissettiği her nefesi Derin’i yeniden oluşturuyordu sanki.
Alev, Derin'in kucağına oturdu. Şimdi sadece bakışıyorlardı. Bu bakışma Derin'in Alev'e doğru yaslanıp onu öpmesiyle sona erdi. Artık kendini tutmak istemiyordu.
Derin, Alev'in gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştı. Bu sırada Alev’i yavaşça iterek masaya sırt üstü yatırdı.
Düğmeler çözüldükçe Alev'in sabrı da tükeniyordu. Birden dışarıdan bir ses duyuldu. Alev apar topar açık olan düğmelerini kapattı ve toplantı odasının diğer kapısından kendini dışarı attı. Derin yine tek başına kalmıştı. İçeri gelen Alev'in asistanıydı.
“Şey Alev Hanım’ı gördünüz mü acaba?”
“Alev Hanım mı? Hayır görmedim.”
“Bu karanlıkta tek başınıza ne yapıyorsunuz?”
“Sunumdaki bilgileri derliyordum. Daha iyi bilgi edinmek için.”
“Ah, tamam. İyi akşamlar.”
Derin bu kızın daha yakına gelmemesine sevindi çünkü altında hiç bir şey yoktu. Elbisesi de yukarı kıvrılmış bir şekilde duruyordu hala. Buna da bir bahane uyduramazdı zaten. Dosyalarını topladı ve o da odadan çıktı. Lavaboya gitti ve orada Alevle karşılaştı.
Sırtını duvara yaslamış bir şekilde aynaya bakıyordu. Onu görünce olduğu yerden ayrılıp yanına gitti.
“Çok özür dilerim, Derin. İkinci karşılaşmamızın böyle olmasını hiç istemezdim. Sanırım bizim biraz konuşmaya ihtiyacımız var. Yarın akşam seni bir yemeğe çıkarmama ne dersin?”
“Olur.”
Derin tepkisini çok belli ettiğini düşünerek biraz toparlamaya çalıştı.
“Yani sevinirim.”
“Peki, o vakit yarın akşamı sabırsızlıkla bekliyorum.”
“Ben de.”
Alev Derin’e gülümseyip tuvaletten çıktı. Çıkmadan önce Derin’in dudaklarından ikisini de kül gibi yakan o öpücüğü çaldı.
Derin o gittikten sonra çok fazla durmayıp şirketten çıktı. Otobüse bindikten sonra en arkadaki boş koltuklardan birine oturup dışarıyı izlemeye başladı. Yemek için saat kaçta gideceklerini bile soramamıştı ona. O kadar heyecanlanmış ve mutlu olmuştu ki kendinde bile değildi belki.
Geçirdikleri zamanı tekrar hatırlayınca gülümsemeye başladı. Nedensizce gülümsüyordu. Tutsak olmak hoşuna gitmişti belki. Kalbinin ve bedeninin birisinin elinde tutsak olması hoşuna gitmişti çünkü. Yüzündeki gülümsemeye engel olamıyordu. Hayatında iyi şeyler olmayalı o kadar zaman olmuştu ki…
Alev onun ateşi olmuştu. Derin de o ateşin yaktığı deniz…
Alev ise şirketten çıkınca eve gitmedi. Arabasına binip kafa dinlemek için dağ evine gitti. Şehre çok uzak değildi ama çok huzurlu bir ortamdı. Eve gelince şömineyi yaktı. Levent’e kısa bir mesaj attı. Sonra eline kırmızı şarap alıp bu gün yaşadıklarını düşünmeye başladı.
Evlendikleri zaman Levent’i sevmeye çalışmıştı ama başaramamıştı. Kaç yıllık kocasını bile sevemiyorken karşısına çıkan bu kıza kendini teslim etmesi onun için mükemmel ve bir o kadar şaşırılacak bir şeydi.
Yaşamayı hissetmek herkesin sahip olabileceği bir şey değildi. Yaşayabilirdi herkes ama yaşadığını hissetmek çok farklıydı. İçinden geçen o kadar kırığa karşı umudunu yitirmemek ve sadece sevmek gerekirdi bazen.
Sevilmeyi öğretmesini istemişti ondan sadece. Ama Derin Alev’e daha fazla şey vermişti. Sevmeyi öğretmişti ona. Kanının geçtiği her noktasında, her hücresinde bir insanı sevmeyi öğretmişti. Nefes aldığında kanına giren her oksijen gibi de sevilmeyi…
Kanımız dolaştığı sürece, vücudumuzun her bir noktasına ulaştığı sürece hissedebiliriz. Oksijeni akciğerlerimize her soluduğumuzda da yaşarız. Soluduğumuz oksijen kanımızı besler çünkü.
Alev için de durum böyleydi. O Derin tarafından sevildiği sürece hissedecek, onu sevdiği sürece de yaşayacaktı.
Ona kalbini vermişti. Şimdi ise Derin’in kalbi Alev’in ellerindeydi. Onu yakacak kişi de oydu, denize atacak da… Belki çok sıktığı için kırılacaktı ama onu saracak kişi de Alev’di.
Ama ne olursa olsun, ne kadar derinde olursa olsun, o deniz bir kere yanmaya başladı mı ikisi de kalplerini teslim edeceklerdi o yanan denize.-----------------*----------------------
Yeni bölümü beğenirsiniz umarız... Yorum ve oylarınız bizi mutlu ediyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanan Deniz
Roman d'amourBir gün zaman kayar ellerinden tutamazsın. Öylesine bendesin ve öylesine sendeyim ki artık unutmak istesen de unutamazsın...