2100
Merhaba ben Feragat. Bu hikayede benim ağzımdan hiçbir şey duymadınız. Belki de hepsini benim ağzımdan duydunuz. Nasıl mı? Hadi size her şeyi en baştan anlatayım.
Ben 13-14 yaşlarımdan beri her gün intihar etmeyi düşünüyordum. Fakat bir türlü cesaretimi toplayıp intihar etmeye karar veremiyordum. Her gün bunları yapmak beni sıkmıştı. Artık bir seçim yapmalıydım. Ölmek mi yaşamak mı? 40 yaşıma kadar yaşamayı seçtim. 26 yılda 17 defa intihar girişimim oldu. Bazılarında arkadaşlarım bazılarında sevgilim vazgeçirdi. Arkadaşlarımın ve sevgilimin bu konuda çok desteğini gördüm. Onlar olmasa dünyayı bu hale getiremezdim.
Dünya artık sizin bildiğiniz gibi bir yer değil. Dünya 2100 senesine kadar bir çok yenilik gördü ve görmeye de devam edecek.
Dünya 2080 yılından 2100 yılına kadar yani son 20 yılda çok gelişti. Teknolojik devrim denebilecek nitelikte buluşlar ortaya atıldı. Mesela biyolojik konularda kendi meyvelerini toplayan, bu meyvelerin bir kısmını insanlar için depo eden, bir kısmını da kendi soyunun devamlılığını sağlamak için saklayan ağaçlar yapıldı. Bu sayede hem hiçbir ağacın soyu tükenme tehdidi altına girmiyor hem de insanlar meyve toplamak zorunda kalmıyordu. Kırılmaz camlar yaptık, nereden düşerse düşsün kırılmayan camlar. İnsani duyguları simule edebildik. Bizim ürettiğimiz sıvıyı içtikten sonra simülasyona girerseniz her şeyi hissedebilecektiniz. Simülasyonda size bir kurşun isabet ettiğinde o acıyı gerçekle birebir şekilde hissedebilecektiniz ve hiçbir zarar görmeyecektiniz. Mükemmel değil mi? Yemek konusunda da bir devrim yaptık. Size bir günlük enerji verecek bir lapa hazırladık. Maalesef yiyecekleri hap şekline getiremedik. Haplar yeterli enerjiyi vermek için çok küçük kalıyordu.Neyse, gelelim lapaya. Bu lapayı günde sadece bir öğün yiyorsunuz. Bu oğün de 5 dakika sürüyor. Bunu ilk yaptığımızda hiç kimse beğenmedi, herkes geleneksel yemek kültürünü aradı. Bir şekilde bu icadı insanlara kullandırmalıydık. Biz de geleneksel yemekleri simule ettik. Simülasyona yemek yemek için girdiğiniz anda sizi mükellef bir sofra karşılıyordu. Simülasyon olduğu için yemeklerin bir ücreti de yoktu o yüzden tüm kullanıcılar bir masaya tüm yemekleri koyuyordu. Her simülasyondan "Bugün de donatın masayı" sesleri yükseliyordu.Onlar eğer simit yerlerse simit tadı eğer kebab yerlerse kebab tadı geliyordu. Fakat onlar lapa yiyorlardı. Sadece aldıkları tat farklıydı.Geçmişteki hatalarımızdan ders almıştık. Hiçbir tarım alanını israf etmiyorduk. Tüm binalarımızı çöle yapıyorduk. Peki bu kadar nüfus nasıl oluyorda çöle sığıyorduk? Herkese 5 m² yer tahsis edilmişti bana bile. Eğer evde dolaşmak falan istersek simülasyona girip dolaşıyorduk. Hiç kimse kolay kolay evden çıkmazdı. Tüm işlerimizi simülasyondan hallederdik. İşe simülasyondan giderdik, kahve evlerine gitmek sosyalleşmek için bile bu simülasyonu kullanırdık. Eğer orada biriyle tanışır ve evlenirsek hiçbir zaman aynı eve taşınmazdık. Çünkü artık simülasyonla istediğimiz yere gidebiliyorduk. Eğer eşimizi çok özlersek simülasyona girerek evine gidebilirdik. Ya da ikimiz anlaşıp simülasyonda bulunan sosyal alanlarda sosyalleşebilirdik. Eğer bir ilişkiye girmek istersekte simülasyonda girerdik. Sonuçta her şey beyindeydi ve simülasyon teknolojisi beyini yeterince tatmin ediyordu. Fakat ne kadar simule olsa da bazı şeyleri yapmak için gerçekliğe ihtiyaç vardı. Mesela çocuk sahibi olabilmek gibi. Ana rahiminin dışında döllenme ve embriyo geliştirme ile tüm kadınlar yıllar önce hamilelikten kurtulmuştu.
Biz de sizi aynı odada olmaktan kurtarıyorduk. Siz ilişkiye girdikten sonra evinizdeki bir makine sizden gerekli maddeleri alıp yapay dölleme istasyonuna götürüyordu. Bu makinenin istasyona gitmesi 1 gün sürüyordu. Çocuk yapmaktan vazgeçmek için tam 1 gününüz vardı. Eğer 1 gün içinde vazgeçmezseniz bizim yapabileceğimiz bir şey yoktu. Başlamış döllenmeyi durduramıyorduk. Bu yüzden simülasyon o 1 günde kullanıcıyı düşünmeye sevk eder ve böyle bir şeyi gerçekten isteyip istemediğini sorgulatırdı. Sorgulama işini bile simülasyon yaptırıyordu. Sanırım sonunda beyinden iyi olmasa da beyni ele geçirecek bir icat bulmuştuk ve çalışıyordu. İnsanları bu simülasyonda tutabilmemizin en büyük sırrı ise insanların merakıyla çok kolay baş edebilmemizdi. Siz 5 m² bir yerde otursanız dışarıda ne var diye merak etmez misiniz? İşte biz simülasyona o kadar çok şey yüklemiş ve onu gerçek dünyadan daha fazla tatmin edici yapmıştık ki insanlar simülasyonda gerçek hayattan daha iyi yaşadığını hissetsin. İşe yarıyordu. Simülasyona giren hiçbir insan dış dünyaya dönmek istemiyordu. Simülasyonda en çok savaş oyunları yaygındı çünkü size bir kurşun isabet ettiğinde o acıyı hissedebiliyordunuz ve simülasyondan çıktığınızda hiçbir fiziksel zararınız yoktu. En çok gurur duyduğum şey de buydu. Her insan özgürce savaşıyor fakat hiçbir insan zarar görmüyordu. Tarihçiler simülasyonda 1. ve 2. dünya savaşlarını canlandırmıştı bile. Hem de tek kişinin bile burnu kanamadan. Bunun gibi daha nice şeyler vardı fakat fazla uzatmak istemiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayattan Gelenler
Short Storyİnsanlardann uzaklașmak isteyen birinin hikayesi bu, İnsanlardan uzaklașıp yeni dünyalara dalmak için madde kullanan birinin hikayesi bu, Ve biriktirdiği kini kusmak üzere olan birinin hikayesi bu, Günlük yașantısından feragat eden birinin hikaye...