-HAVİN-
Bugün çok işim var, çok! Önce Deniz'i oyalaması için Cemre'yi devreye sokmam lazım. Sonra da gidip kafeyi bir güzel parti için hazır hale getirmeliyim. Cemre'yle çok yakın arkadaş olmuştuk. Tanıştığımız günden beri her gün kafeye gelip sınıfındaki çocuklar için kurabiyeler alıyor. Bazen de okuldan çıkar çıkmaz soluğu burada alıyor. Ona göre bunun nedeni benimle sohbet edip, biraz kız kıza vakit geçirmek olsa da benim düşüncem Deniz için geliyor olması. Zaten Deniz'de her akşam onun yolunu gözlüyor. Bu ikisi birbirinden deli gibi hoşlanıyor. Bunu fark etmemek için kör ya da aptal olmak lazım. Neyse daha fazla oyalanmadan Cemre'yi arasam iyi olur.
HAVİN: Canım nasılsın, ne yapıyorsun?
CEMRE: İyiyim canım ya okula gitmek için hazırlanıyorum şimdi. Sen ne yapıyorsun?
HAVİN: Ben de kafeye geçeceğim birazdan. Ya Cemre ben senden bir şey isteyecektim aslında.
CEMRE: Söyle canım. Yardımcı olabileceğim bir şeyse seve seve yardım ederim.
HAVİN: Bugün Deniz'in doğum günü biliyorsun. Ben kafeyi hazırlarken onu kafeden uzak tutacak bir şeyler olsa ne güzel olur.
CEMRE: Deniz'i kafeden uzak tut diyorsun sanırım? Tamamdır, o iş bende. Akşam görüşürüz.
HAVİN: Görüşürüz canım.
Bu iş de hallolduğuna göre sıra geldi hazırlanmaya. Ne giysem ki acaba? Kırmızı elbisem dolabın içinden beni giy diye bas bas bağırıyor. Saçlarımı da doğal haliyle bıraktım bu sabah. Kırmızı rujumu da sürdüğüm zaman hazırım demektir. Merdivenlerden gelen seslere bakılırsa Cemre zor da olsa uyandırmış bizim huysuzu. Önce bana sesleniyor birkaç defa. Ses çıkarmadan gitmesini bekliyorum. O da beni yanıltmadan evden çıkıp gidiyor. Hemen onun arkasından ben de çıkıp arabama atlıyorum. Kafede halletmem gereken bir ton iş varken oyalanmamam lazım.
O değil de ben bu akşam kafeye gelmesi için Baran'ı da çağırdım. Adama resmen sen de gelir misin diye sordum ya! Zaten hala devam ediyor beyaz güllerle gelmeye. Her birinde güzel bir aşk şiiri... Bıkmadan, usanmadan geliyor her gün aynı saatte. Dün geldiğinde bugün için bana yardım etmek istediğini söylemişti ve benim bütün itirazlarıma rağmen fikrini değiştirmedi. Kafeye vardığımda kapının önünde beni bekleyen bir adet Baran'la karşılaştım. Yanından sakince geçerek kafenin kapısını açtım. Arabanın bagajından dün akşam aldığım süs eşyalarını çıkarırken o da bana yardımcı oldu. Ağır olan kolileri o taşımaya başladı içeriye. İşin en zor kısmı Deniz'i oyalama kısmıydı ve o görevi Cemre çok güzel idare ediyor. Bize düşen görev ise kafeyi süslemek, pastayı yapmak ve gelmesini istediğimiz kişileri bu partiye davet etmek.
Önce Baran'a kafeyi nasıl süslemesini istediğimi tarif ettim. Daha sonra da tek tek Deniz'le ortak arkadaşlarımızı aradım. Çocukluktan bugüne kadar aklıma kim geldiyse hepsini aradım. İşi olmayan herkes akşam geleceğiz diyerek telefonu kapattı. Sıra geldi işin en eğlenceli kısmına yani doğum günü pastasını yapmaya. Diğer bütün kurabiye, poğaça tarzındaki yiyecekleri hazırlamıştım ama Deniz anlamasın diye pastayı en son güne kadar hazırlayamamıştım. Şimdi Baran kafenin süslemeleriyle uğraşırken ben de pastayı yapacaktım. Bence gayet adil bir iş bölümü oldu bu. Baran'a mutfakta olacağımı söyledim, sonra da pastayı yapmak için ihtiyacım olacak bütün malzemeleri çıkardım. Kendimi o kadar kaptırmışım ki yaptığım işe Baran elini omzuma koyunca birden irkildim.
BARAN: Korkutmak istememiştim, özür dilerim. Seslendim sana ama sen duymayınca...
HAVİN: Senin suçun değil. Ben kendimi işe fazla kaptırmışım. Fark etmedim bana seslendiğini. Bir şeye mi ihtiyacın oldu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZ YAĞMURU
RomanceHAVİN TİRYAKİ Çok güzel, çok yetenekli ve çok inatçı... "Sence başka ne olabilir bu Bence üzerimize Yağan bir yaz yağmuru" BARAN KARAYEL Çok yakışıklı, çok başarılı ve çok gizemli... "Yaz yağmuru düşer durur yüreğime Bir küçük aşk yeter ben...