Takip (D)

3K 238 42
                                    

Son iki hafta benim için çok uzun geçmişti. Blaise ile aramda olanlar gittikçe hasaslaşıyordu. Ne zaman iki adımdan daha yakınımda dursa, daha önce hiç hissetmediğim tarzda bir heyecan hissediyordum. İçim kıpır kıpır oluyor, yerimde duramıyordum. Ve bu Blaise'in hoşuna gidiyor, daha çok yaklaşıyordu. Daha ve daha fazla... Bu durumdaysa bana sadece kaçmak kalıyordu. Bir bahane bulup hemen ortamı terk ediyordum. Bazen ödevim oluyordu, bazen duş almam gerekiyordu. Bu bahaneler uzayıp giderken, Blaise uzaklaşmak için kılını bile kıpırdatmıyordu. Bir de şu Potter meselesi vardı. O konuda aklıma gelen tek bir çözüm yolu vardı. Bildiklerini öğreneceğim kesin değildi, ama denemeye değerdi.

O gün son dersim aritmansiydi. İlk başlarda bana yalnızca dalga geçme fırsatı sağlayan tuhaf bir tesadüf çok işime yarayacaktı. Tesadüf ne miydi? Granger da aritmansiyi alan bir avuç öğrenciden biriydi. O bulanık planımın kilit taşıydı.

Profesör Vector konuşarak öğrencilerin yarısından fazlasını uyuttuğu bir ders daha işliyordu. Gözlerim kapanmaya başlamıştı ki ders bitti. Kendime hafifçe tokat atarak uyanmaya çalıştım. Uyanık olmaya her zamankinden çok ihtiyacım vardı. Granger eşyalarını toplamayı hala bitirememişti. Ne kadar da yavaştı! Yaklaşık beş dakika daha uyuyor takilidi yapmam gerekti. En sonunda tüm eşyalarını toplayıp kapıdan çıktığında içimden ona kadar saydım. Asamı çıkarıp kendime kısa süreli bir görünmezlik büyüsü yaptım. İşe yaramıştı. Eşyalarımı bırakıp hızla Granger'ın arkasından koştum. 

Ona yetiştiğimde kütüphaneden içeri giriyordu. Hayal kırıklığına uğramıştım. Muhtemelen yine kütüphaneye kamp kurup sabaha kadar oradan çıkmayacaktı. Omuzlarım düştü. Ama Granger "Yarın ders bitiminde buluşalım. Çok önemli bilgiler buldum!" dememiş miydi?! Yoksa yanlış mı duymuştum? Yine de, madem o kadar şeyi riske atmıştım, birkaç saat burada bekleyebilirdim. Hem böylece Blaise'den uzaklaşmış olurdum. 

Granger, Potter ve Wealey teşrif edene kadar saçma sapan kitaplara bakıp durdu. İlk yarım saatti, köşede oturup sıkıntıdan patalyarak geçirdim. İki salak geldiğinde, neredeyse vazgeçiyordum. 

"Hadi dökül bakalım." dedi Harry meraklı bir sesle.

"Sizi yanlış yere yönlendirmişim! Başından beri buradaymış."

"Neden bahsediyorsun?" Ron çok anlamış görünmüyordu.

"Nicolas Flamel'den bahsediyorum! Vakit geçirmek için ödünç aldığım bu kitapta buldum." diyerek masanın üstüne kocaman bir ansiklopedi attı.

"Bunu vakit geçirmek için mi aldın?"

"Hadi ama Ron bırak da kız anlatsın."

"Sağ ol, Harry. Ron da izin verirse kitapta yazanları okuyacağım. Burda aynen şöyle yazıyor:

Eski simyacılık bilimi, olağanüstü güçleri olan efsanevi Felsefe Taşı'nın yapımıyla doğrudan ilişkilidir. Taş herhangi bir maddeyi altına çevirebilir, içeni ölümsüz kılan Yaşam İkisiri'ni de yaratabilir. Yüzyıllar boyunca Felsefe Taşı üstüne çok şey söylenmiştir, ama tek taş ünlü simyacı ve opera düşkünü, Bay Nicolas Flamel'in elinde bulunmaktadır. Geçen yıl 675. doğum gününü kutlayan Bay Flamel, eşi Perenelle(658) ile Devon'da sakin bir yaşam sürmektedir.

"Aman Tanrım! İşte bu! Fluffy'nin koruduğu şey bu! Ve Snape onu çalmaya çalışacak!"

"Harry, daha sessiz ol! Herkesin bizi duymasını mı istiyorsun?!"

Granger onları kütüphaneden çıkarıp okulun kuytu bir koridoruna götürdü. Ben de takip ettim. Kafam çok karışmıştı. Fluffy de neydi? Kasadan çalınan şeyden mi bahsediyorlardı? Snape'in olayla ilgisi neydi? Bir dakika... Bahsettikleri şey Felsefe Taşı mıydı? Snape Felsefe Taşı'nı nasıl çalacaktı ki? Taş şimdi neredeydi? FLUFFY DE NEYDİ?

"Pelerini getirdiniz mi?" Potter başını salladı ve sırt çantasından eskimiş bir pelerin çıkardı. Onu ne yapacaklardı ki? Merakla beklemeye başladım. Potter, pelerini silkeledi ve üçünün üzerine attı. Aman Tanrım! Biraz önce görünmez mi olmuşlardı, yoksa hayal mi görüyordum? Potter'ın kafası yoktan var olup sordu:

"İyi misiniz?" Onay homurtularını duyunca başı yine yok oldu. Gözlerime inanamıyordum, Potter'ın elinde bir Görünmezlik Pelerini vardı! Babam onlardan dünyada en fazla bir tane olduğunu, onun da uzun süredir kayıp olduğunu söylemişti.Potter gibi bir zavallı bu kadar nadir bir şeyi nereden bulmuştu? Birinden mi çalmıştı? Peki ben bu durumda onları nasıl takip edecektim?

Biraz olsun ferahladım. Son sorumun cevabını biraz önce almıştım. Görünmez de olsalar, Weasley kör bir fil kadar çok ses çıkarıyordu. Potter da o kadar gürültülü nefes alıyordu ki karanlık bir ormanda bile fark edilebilirdi. İlk defa içimden o iki salağa şükrederek peşlerinden gittim. 

Bahçeye çıkmışlardı. Neden bahçeye çıkmışlardı ki? Bahçeyi boydan boya geçip Yasak Orman'ın kıyısına geldiler. Acaba ormana mı gireceklerdi? Kendimle bir anlaşma yaptım. Eğer ormana girerlerse kesinlikle onları takip etmeyecektim. Hiçbir bilgi ölmeye değmezdi. Ayrıca, daha yaşayacağım uzun ve güzel yıllarım vardı. O üç salak ölmeye karar vermişlerse bu işte yalnızdılar. 

Taş bir klübenin önündeki basamakta yeniden belirdiklerinde nefesimi tutmuş olduğumu fark ettim. Nefes verdim. Rahatlamış hissediyordum. Belki de gereğinden fazla rahatlamış?

İçeri girip Hagridle konuştular ama Hagrid'in onları çok umursayan bir havası yoktu. Uğraştığı daha önemli bir şey var gibi görünüyordu. Dur bir dakika... Bir ejderha yumurtası mı?

"Onu bir oyunda kazandım." dedi Hagrid gözleri parıldıyarak. Yumurtaya bir anne şefkatiyle yaklaşıyordu. Yumurta kırıldığındaysa içinden çok sevimli bir ejderha çıktı. 

O kadar sevimliydi ki "Owww..." demekten alamadım kendimi. Ama bu sesi duyan tek ben değildim anlaşılan. Görünmezlik büyüm yarım saat önce kadar bittiğinden, yakalanmam çok da zor olmadı.

Harry:

"Draco?" dediğinde ben çoktan koşmaya başlamıştım.

 

İnancını Kaybetme (Drarry FanFiction)Where stories live. Discover now