Az sonra okuyacaklarınız üç farklı adamın düşüncelerini ve yaptıklarını anlatmaktadır.
İnsan yapısı gereği beynin kullanılmadığı bir an yoktur ve bunun sonucunda her beyin aktivitesi kimyasal bir değişim meydana getirir. Böylece, bir enerji olarak enerjinin içinde yaşarız. Bu hayat suyu içerisinde titreşmek kaçınılmazdır. Gerçekleri harmanlayarak yaptığım deney belki de olağanüstü bir evrim meydana getirecek.
Adam, yazısını bitirdiğinde gecenin bir saati bilgisayarının ekranını kapattı. Gözlüğünü yılların eskittiği ahşap masasına bıraktı ve düğüm haline gelen düşüncelerini bir kenara atarak işine odaklandı. Tüm bu olan biten ona uçuk bir macera gibi gelse de değer verdiği birine söz vermişti.
İnsana bahşedilen hayal gücü, yaratılışın belki de en önemli hazinesiydi. İçine beyin gücünü kattığında ise durdurulamaz olması kaçınılmazdı. Peki ya onun bu kırılgan bedeni her hayali kaldırabilir miydi?
Bir evrim niteliği taşıyan nöronla belki de bu mümkündü.
Adam, yıllardır içinde vahşice beslediği bu hayalin kırbaçlanmasıyla yeniden kendini bulmuştu. Oluşturacağı evrim sayesinde ismini dünyaya altın harflerle kazıyarak bağımsızlığa kucak açacaktı.
Yeni bir insan ırkı oluşturarak.
Damarlarında gezinen kirli kanı kimse anlamadan bir felakete sebep olacak ve kimse önüne geçemeyecekti. Beyninde ortaya çıkan bu salgı onu bir yenilmeze dönüştürecekti ve kimse bunu anlamayacaktı, hatta buna sebep olan bile.
Dünya göründüğü gibi değildi. Yaptığımız seçimlerden bağımsız gibi görünse de aslında olan, bizim görmeyi seçtiğimiz şeye bağlı oluşuydu. Asıl gerçek, fiziksel dünyayla zihnin ilişkisiydi. Algı olmadığı takdirde gerçek de yoktu. Mühim olan beyindi.
Adam alnındaki küçük ter damlacıklarını silerken olacakları beklemeye başladı. Önünde yatan kurbanın nefes alışverişleri hızlanmaya başladığında neler olduğunu anlayamıyordu. Belki de ciddi bir evrim meydana getirmişti. İnsan ruhunun içinde barındığı bu bedeni farklı bir boyuta taşımıştı. Bir adım önünde yatan ve ona muhtaç olan beden hummalı bir şekilde çırpınmaya başladığında teninin altındaki kasların birer birer gerildiğini hissetti. Önündeki bu genç bedenin damarlarında gezinen kan taşkınca akmaya başladığında yaptığı şeyin yanlış mı yoksa doğru mu olduğunu bilmiyordu.
O an aklından hiç düşünmediği bir kaygı geçti. Gözü öyle bir kararmıştı ki yılların beslediği bu hırs onu kör etmişti. Ona muhtaç bu genç ruhu sonsuzluğa gönderecek kadar.
Belki de bu işe bulaşmamalıydım diye düşündü. Sinirlerini ele geçiren telaşla ölü misali yatan bedeni incelemeye devam etti. Damarlarındaki gerilim o kadar belirgindi ki adam boğazında düğümlenen korkuyla durması gerektiğini düşünüyordu ama senelerdir emek verdiği bu işte başarısızlığı göze alamıyordu.
O an gözlerinde hiddetli bir şimşek çakması belirdi.
Yaptığı şeyin bir deney değil, bir idam olduğunu önündeki beden şiddetle sarsılmaya başladığında anladı.
Senelerdir kendini kapattığı bu odada belki de artık sona gelmişti. Rutubetli duvarların arasında geçirdiği yılları ödülle değil, yıkımla sonlanıyordu. Kendini dünyadan soyutladığı ininde geride bıraktıklarını ve geride bırakanları düşündü. Tüm çabalarının sonunda böyle bir hüsrana yakalandığını fark etmek onun için ölmekten bile beterdi. Yaşamını feda ettiği bu gerçeklikte artık her şey anlamını yitirmişti. Çaresizce oturduğu soğuk zemine elinden destek alarak yavaşça kalktı.
Her şey bir ihtimalken artık imkansızlığa boyun eğiyordu. Buna zorundaydı. Aksi halde daha fazla cana mal olacaktı. Kimse bilmese de bir katil olacaktı.
Kendine ne yapıldığını hisseden genç vücut isyan bayrağını çektiğinde adam içinde dehşeti barındıran kederli bir nefes verdi. Üzerinde maddeyi uygularken farkında olmadan onun ölüm fermanını imzalamıştı. Uyandığında hiçbir şeyi hatırlamayacaktı ve her şeyden habersiz yaşamına devam edecekti. Bunları düşündükçe vicdan azabı onu içinde yaksa da artık çok geçti. Bunu kaldıramayacaktı ve bir gün, ne olduğunu anlamadan son nefesini verecekti. Belki de hiç beklemediği bir anda gözlerini son kez karanlığa yumacaktı. Nedenini ise tek bir kişi biliyordu. Geride kalanlar uğraşlarının sonunun hüsranla bittiğini bilmiyordu.
O an bir daha başa dönemezdi. Öyle bir arafta kalmıştı ki ya bırakacaktı ölsün, ya da özgür kılacaktı, bedeni ruhuna mezar olsun. Yüreğine bulaşan çaresizlik içinde gözlerini kapattı. İçini kasvete boğan bu anda hayatındaki en önemli seçimi yapmak üzereydi. Bir daha sil baştanı yaşayamazdı, bir daha olmazdı.
İnsanı kör eden arzu birinde tutkuyu, birinde hırsı, birinde ise dehşeti doğurmuştu. Bu yolu yürümek için gerekeni ise kimse bilmiyordu. Tutku mu, hırs mı, yoksa dehşet mi?•••••••••••••••••••
Herkese merhabalar,
Yıllar sonra burada tekrar bir hikayeyle, tekrar bir kurguyla karşınızdayım. Bu sefer her şey çok farklı çünkü YAKAZA tüm internet satış sitelerinde mevcut.
Bu kitabın ilk yarısında 12 yaşındaki Ceren'i, ikinci yarısında 22 yaşındaki Ceren'i okuyacaksınız. İlk başlarda Yeri geldiğinde yıllarca ara verdiğim ve pes ettiğim, yeri geldiğinde bir günde saatlerimi harcadığım kitabım artık sizlerle beraber.
Bu heyecanlı ve bir o kadar stresli yolculuğumda benimle olanlara şimdiden çok teşekkür ederim. Çünkü benim küçük kar topumu bir çığ haline dönüştürecek olan sizlersiniz. Her birinizin yorumu ve eleştirisi benim için çok kıymetli ve özel.YAKAZA sizlere emanet.