~Hailie Frayn~
Şişe çevirmece oynadıklarını fark ettiğimde odama kaçmaya çalıştım fakat çok geçti. Esmer olan, Zayn, beni görmüştü.
"Korkma ısırmayız." deyip güldü. Gergince gülümseyip "Pek emin değilim." dedim ve merdivenlerden çıkmaya başladım. Fakat Chummy'nin bana seslenmesiyle durdum:
"Hadi gelsene Hailie, bu oyun sayesinde birbirimizle her zamankinden yakın olacağız!". Gözlerimi devirdim ve "Ya evet, bana iç çamaşırımın rengini soracaklar ben de söyleyeceğim ve bam! Sonsuza kadar en yakın arkadaşlar olacağız!" diyip gözlerimi şımarık kızlar gibi kırpıştırdım.
Bu herkesin gülmesine sebep oldu.
"Siz oynayın ben mutfakta olacağım." diye ekledim. Ve tahmin edeceğiniz üzere mutfağa ilerlemeye başladım. Mutfağa girer girmez donutlara uzandım.
Uykudan sonraki en yakın arkadaşım yemekti.
Ben donutlarla sevişirken içeri Liam girdi. Donutla aşk dolu dakikalarımıza ara verip ona döndüm. Kaşlarını kaldırdı ve
"Affedersin böldüm." dedi. Gözlerimi devirince devam etti.
"Sadece susadım ve-" cümlesini tamamlamasına izin vermeden ona dolabı gösterdim. Bugün sözüm birçok kez kesilmişti ve acısını birinden çıkarmalıydım.
Kötü ben.
"Şu dolapta istediğin her tür içeceği bulabilirsin. Her tür derken su, kola, gazoz ve karışık meyve suyunu kastettim." dedim. Söylediklerime gülüp dolaba yöneldi. Liam'la konuşurken donutımı yiyememiştim ve üzerindeki krema elime akmıştı. Normalde olsa parmaklarımı yalardım ama bunun için yalnız olmalıydım.
Size kaba biri gibi gelmiş olabilirim ama benim de bir sınırım var.
Arkamdaki dolaptan ıslak mendili çıkarttım ve elimi sildim. Arkamı döndüğümde Liam bana bakıyordu. Ona 'ne var' dercesine tek kaşımı kaldırmak isterdim ama bunu yapamıyordum bu yüzden iki kaşımı da havaya kaldırdım. Ne demek istediğimi anlamış olacak ki omuz silkti. "Sadece sen...değişiksin." dedi.
Gülümsedim.
"Yani garip demek istedin değil mi?" diye sordum. Dediğimi farkettiğnde hızla kafasını salladı ve "Hayır, hayır öyle demek-" diyerek itiraz edecekti ki ikinci defa sözünü kestim. "Merak etme, böyle düşünen tek sen değilsin." dedim ve ona tatlı olduğunu umduğum bir gülümseme yolladım. Elimdeki donut kutusuyla beraber yanından geçip odama çıktım.
Donutlarla sevişmeye odamda devam edebilirdim.
***
Sabah gözüme dolan güneş ışıklarıyla uyandım. "Anne!" diye resmen inleyerek yastığı kafamın üstüne kapattım. Annem "Uyanma vakti genç bayan, bugün kardeş günü." diyerek beni sarstı. Sıkıntıyla gözlerimi açtım.
Kardeş günlerini evlat edinildiğim günden beri yapıyorduk.
O zamanlar bu diğerleriyle kaynaşmam içindi ve ben artık yeterince kaynaştığımızı düşünüyordum. Neredeyse on dokuz yaşındaydım ve dört yaşındayken bu eve gelmiştim.
On beş yıldır buradayım işte daha ne kadar kaynaşalım.
Durun, size kardeş gününün ne olduğunu açıklamayı unuttum. Her ay tüm kardeşler olarak beraber zaman geçirmek zorundaydık. Dört kardeş olduğumuz için kardeş günleri dört gün sürüyor. Büyükten küçüğe doğru her gün bir kardeşin istediği yapılıyor. Bugün Dylan'ın istediğini yapacağız ki bu demek oluyor ki yine onunla sete gideceğiz. Homurdanarak kendimi duşa attım.
Duşa girmekten nefret ederim. Doğrusu duşa girmekten değil, saçımı kurutup üstümü değiştirmekten nefret ederim.
Üşengeç bir insanım işte.
Duştan çıkar çıkmaz üzerime bir şort ve bol t-shirt geçirdim. Siyah Converse'lerimi giyip saçımı kurutmadan kahvaltıya indim. Oyunculuk kariyerimin en başından beri -yani on altı yaşımdan beri- dışarıya böyle rahat şekilde çıktım. En başta sosyetik elbiseler giymediğim için çok yargılandım ama zamanla alıştılar.
Sırf paparazziler için rahatımı bozacak değilim ya!
Ailede annem dışında kimse sabah insanı değildi. Bence gençliğinde annem de değildi ama zamanla alışmıştı. Herkese kuru bir günaydın dedim ve aynı kurulukta günaydın cevabı aldım. Yemek yemeyi severdim ama sabahları nedense hiçbir şey yapasım gelmiyor. Yavaşça yumurtamı kesmeye başladım.
Uyumak istiyorum.
***
Zar zor kahvaltımızı bitirmiştik. Dişlerimi fırçaladım ve telefonumu cebime attım. Dylan'ın Range Rover'ına ilerlemeye başladık. Dylan sürücü koltuğuna, Nick ise yanına geçti. Cameron ve ben arkadaydık. Dylan arabayı sürmeye başladı. Sete giden yolu geçmişti. Nick:
"Hey, nereye gidiyoruz?" diye sordu. Dylan:
"Sizi One Direction'ın grup evine götürüyorum." diye cevap verdi. Yüzümü astım. Cameron "Onlar tanıdığım en havalı çocuklar!" diye bağırdı.
Gözlerimi devirdim.
Nick "Ne oldu Hailie? Onları çok mu özledin de bu kadar heyecanlısın?" diye bana sataşmaya başladı. "Hailie çok ilgili görünüyor." diye cevap verdi Cameron. Gözlerimi tekrardan devirdim ve "Benim ilgilendiğim tek bir erkek var o da-" cümlemi arabadaki diğer üç kafa aynı anda bağırarak tamamlamıştı;
"Justin Timberlake!".
Memnuniyetle gülümsedim ve arkama yaslandım. Kendimi bildim bileli Justin Timberlake hayranıydım. Bunu neredeyse tüm dünya biliyordu. Çünkü AMA ödüllerinde Justin'in sırtına dokunmuş ve "Aman Tanrım! Aman Tanrım! Aman Tanrım!" diye kameralara bağırmıştım.
Ben buraya nereden geldim? Neyse. Konumuza dönelim.
Kafamı öndeki iki koltuğun arasına soktum ve "Onların yanına gitmesek olmaz mı?" diye sordum. Dylan "Nedenmiş o?" dedi. Birkaç saniye düşündükten sonra;
"Çünkü ben bu özel günü sadece erkek kardeşlerimle geçirmek istiyorum." dedim. Masumca gülümsemeyi unutmadım. Dylan gözlerini devirip "Gerçek nedeni söyle Hailie." dedi.
Ofladım.
"Çünkü dün kendimi onları nasıl olsa bir daha görmeyeceğim diye o kadar rezil ettim." dedim. Dylan omuz silkti ve "Banane, kendini rezil etmeseydin." dedi.
Kesinlikle yalnız ölecekti. Yalnız ve mutsuz. Gerizekalı.
***
Grup evine geldiğimizde yavaşça -çok çok yavaşça- arabadan indim. Çocukların nasıl biri olduğu hakkında bir fikrim yoktu ve önyargılı davrandığımı biliyordum ama bu utanç vericiydi. Rezil olduğum insanların karşısına tekrar çıkmak istememem çok doğaldı ama Dylan bunu anlamıyordu. Benim dışımda herkes heyecanlı görünüyordu ve bu kendimi oyun bozan ve mızıkçı hissetmemi sağladı. Yavaşça üç erkek kardeşimin peşinden ilerledim. Dylan güvenliğe selam verip geçti.
Daha önce de buraya gelmiş olduğunu daha fazla belli edemezdi.
Nick uzanıp zili çaldı. Derin bir nefes aldım. "İşte," dedim "başlıyoruz."
***
Fakat hiçbir şey başlamadı.
Çünkü kapı açılmadı ve ben gülüşümü bastırmaya çalışarak geri arabaya ilerlemeye başladım. Sonunda Tanrı dualarımı kabul etmişti.
Keşke gökten Justin Timberlake yağmasını dileseydin... dedi iç sesim. Olan oldu artık diye düşünüp iç çektim. Üç salak kardeşimin arkamdan gelmediğini fark etmiştim ama umursamıyordum. Range Rover'ın yedek anahtarı bendeydi ve ehliyetim vardı değil mi? Dylan gibi havalı bir şekilde güvenliğe selam vermeyi düşündüm ama zaman kaybetmek istemiyordum. Bu yüzden koşar adım çıkışa yöneldim.
Fakat çıkamadım. Yolum başka bir Range Rover tarafından kapatılmıştı.
Lanet olsun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hailie's World | Liam Payne (KALDIRILACAK)
FanfictionKızsal konularda beceriksizin teki olan, sinir bozucu, kendini film ve videolarına adamış bir kız ile dünyaca ünlü bir şarkıcının yolları kesişirse ne olur? Peki ya birbirlerine aşık olurlarsa? Hailie'nin hayatı işin içine Liam girince tepetaklak o...