MEDYA-----) ^^Simay Sanır^^
Yüzünü yalayan rüzgarla uyandı yine Simay. Hafifçe irkildi. Gözlerini açtığında odası hala karanlıktı. Belli ki daha gün doğmamıştı.Pencerenin olduğu tarafa baktı. "İnşaAllah bu defa açık unutmuşumdur." diye düşündü.
Kapatmak için yatağından doğruldu. Aslında pencerenin yanına gitmekten korkuyordu. Çünkü bu olay yaklaşık bir haftadır Simay'a kendini tekrarlattırıyordu. Hep böyle oluyordu; Sabaha yakın bir saatte rüzgar, bahçeye bakan pencereden içeri girip O'nu uyandırıyor o da pencereyi kapatmak için gittiğinde hep aynı manzarayla karşılaşıyordu: İncir ağacında asılmış bir adam.
"İnşaAllah bu sefer tesadüfen uyanmışımdır da öyle bir şeyi yine görmeyeyim." diye söylenerek pencerenin yanına kadar gitti. Ama yanılmıştı. Yine incir ağacı, yine asılı bir adam. Adam her iki elinden asılmış, başı öne düşmüş bir şekilde duruyordu. Üzerinde kırmızı-siyah renklerin karışımı tuhaf bir kıyafet vardı. Uzun bir palto şeklindeki bu kıyafeti rüzgarla dans ediyormuş gibi havalanıp duruyordu. Simay yine korktu. "Bence gözlerim bana bir oyun oynuyor." diye düşündü ama bu olay defalarca gerçekleştiği için bu düşünceye sarılmaktan da vazgeçti.
Bu sefer cidden çok korkmuştu. Titriyordu. "Acaba bütün bu olaylar bir şeye mi işaret ediyor yoksa birinin çok saçma sapan bir eşek şakası mı? Eğer bunlar bir tür işaretse neden bana görünüyor ve neden bu saatte ortaya çıkıyor? Hiçbir şey anlayamıyorum." dedi.
Adama bakmak onu o kadar çok korkutuyordu ki artık daha fazla dayanamayarak gözlerini yumdu. Bu olayların hiç yaşanmamış olmasını diledi. "Umarım bu olaylar fazla uzun sürmez. Yoksa çıldırırım herhalde." diye düşündü.
Kimseye de bahsetmemişti bu olaylardan. Çünkü inanmayacaklarına adı gibi emindi. Hem abisi tarafından da alay konusu olmak istemiyordu. Ama eğer bu olaylar devam ederse dayanacağını da zannetmiyordu.
Simay, bunları düşünürken aniden açılan kapıyla yerinden sıçradı. Gözlerini açarak kapıya baktı. O anda kapıda beliren annesi kurtarıcı bir melek gibi göründü ona. -zaten annesini hep bir melek olarak görüyordu- Annesi onun için anne olmaktan çok daha farklıydı çünkü. Korktuğunda, ağladığında sığınacağı bir liman; üzüldüğünde üzüntüsünü dağıtacak bir abla ve paylaşılacak sırları olduğunda ise çok yakın bir dost. Doğru dürüst arkadaş edinmeyi pek beceremediğinden olsa gerek her şeyini annesiyle paylaşırdı ve ve paylaşmaktan da büyük bir keyif alırdı doğrusu.
Gördüklerini annesine anlatmak için koştura koştura annesinin yanına gitti. Kolundan tuttuğu gibi pencere pervazına doğru sürükledi ve konuşmasına fırsat bırakmadan gördüklerini anlatmaya başladı.
"Anne şuraya baksana. Şu incir ağacının oraya. Orada asılı bir adam duruyor ve ben bu adamı birkaç gündür görüyorum. Giyinişi çok tuhaf. Ve zaten olaya bakarsan o daha bir tuhaf. Sana ve diğerlerine anlatacaktım ama bana inanmayacağınızdan korktum açıkçası. Anne söylesene sen de görüyor musun o adamı?" diye sorarak tekrar eliyle incir ağacını işaret etti.
Annesi, kızının bu telaşlı anlatışına bir anlam veremedi. "Dur kızım, sakin ol. Arkandan atlı mı kovalıyor sanki? Bir sakin ol da anlattıklarını bir anlayayım." dedi.
Simay, annesine yine adamı göstererek ama daha düzgün bir şekilde anlatmaya koyuldu. Annesi kızının parmağıyla gösterdiği yeri takip ederek bakışlarını ağaca yönlendirdi. Gerçekten de o adamı görüyordu.
İşte korktuğu başına gelmişti. Yıllardır olmaması için dua ettiği olay, gün gelmiş kendisine görünmüştü. Bu bir işaretti ve bu işaret hiç hayra alamet değildi.
İçini bir korku sardı, yüreği darlandı. Fakat telaşını kızına yansıtmamaya kararlı bir şekilde kızına döndü ve yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi. Elini kızının alnına koyarak "kızım, iyi misin sen Allah aşkına? Hasta falan değilsin değil mi? Ben adam falan göremiyorum." dedi.
"Anne nasıl göremezsin kocaman adamı? Orada işte. Asılı bir şekilde duruyor."
Annesi kızının elinden tutup yatağına oturttu. Kendisi de yanına oturdu.
Simay bu olanlara bir türlü anlam veremedi. Nasıl olur da kendisinin günlerdir gördüğünü annesi görememişti. Buna bir türlü inanamıyordu. Şaşkınlık içerisinde annesine baktı. Tekrar annesine göstermek için kalkmaya çalıştı ama annesi Simay'ın elini bırakmayarak kalkmasına engel oldu.
"Anne. Gerçekten de görmedin mi?" diye sordu.
Annesi ellerinin titrememesi için dua etti ama kızının elini bırakmadı." Hayır kızım,görmedim gerçekten." diyerek kızına cevap verdi ve ardından da şunları ekledi:
"Simay'cığım, benim turunç kafalım. Sana dedim bak o kadar kitap okuma diye. Sonra o olayları kafanda canlandırıyorsun ve gecenin bu saatinde kalkıp gerçekmiş gibi kendini korkutuyorsun." dedi.
Annesi Hatice Hanım, Simay'a hep turunç kafalım derdi. Simay böyle kıpkızıl saçlara sahip olduğu için hep sinirlenirdi. Çünkü ailedeki hiç kimsenin böyle kızıl saçları yoktu ve ailedeki herkes onu "turunç kafalım" diye çağırırdı. Ailesi sevdiğinden dolayı öyle derdi ama Simay bunu kendine hep dert etmişti.
"Ama anne" dedi. "Tamam, çok kitap okuyor olabilirim ama kafayı da yemedim ve gerçekten de gördüm be onu." diyerek annesine çıkıştı. Yüzündeki hafif çilleri daha bir belirginleşti.
Hatice bir an ne diyeceğini şaşırdı ama çabuk toparlandı.
"Gel kızım." dedi ve Simay'ın başını dizlerine dayadı. Saçlarını okşamaya başladı. Simay gergindi ama başı annesinin dizlerine dayanınca bir kedi yavrusu gibi annesine sokuldu.
İkisi bir süre boyunca hiç konuşmadı. Odada rüzgarın bahçedeki ağaçlarda dolaşarak çıkardığı hışırtı dışında başka bir ses yoktu. Simay:
"Anne, gecenin bu saatinde neden odama geldin?" diye sorarak sessizliği bozan taraf oldu.
Aslında Hatice'nin kendisinin de neden Simay'ın odasına geldiğini bilmiyordu. Sanki içinden bir ses onu yönlendirmiş gibiydi ve o da buraya gelmişti.
Ama kızına bunları söylemek yerine "Susamıştım aslında. Odada da su olmayınca mutfağa gitmek için yataktan kalkmıştım. Geçerken de seni bir kontrol edeyim dedim kesin yine üstün açık uyumuşsundur diye. Hem bak fena mı yaptım? İyiki de gelmişim. Yoksa Allah bilir kaç saat orada öyle dikili duracaktın boşu boşuna."
Simay, konuşmak yerine gülümsemekle yetindi. Annesi onun hayal gördüğünü diretiyordu o ne derse desin. İnanmak istiyordu Simay annesine. Gerçekten inanmak istiyordu. Her şeyi boşvermeye, gördüklerinin hepsinin bir hayal olduğuna...
Belki çok fazla abartıyordu, belki bu olay o kadar da fazla önemli değildi ama içinden bir ses bunun bir işaret olduğunu söylüyordu. O inanmak istemese bile.
İlk bölümün sonuna geldik.^^
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Diğer bölümde görüşmek dileği ile hoşçakalın.))^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİLMİŞ: İŞARET
Science FictionBazen "SEÇİLMİŞ" biri olarak yaşamak, düşünüldüğü kadar güzel bir şey değildir ve bazen "SEÇİLMİŞ" biri olmak çok ağır bedeller ödetir. Aynı Kayra ve Simay'ın ödediği bedeller gibi... Ve işaret... Bu işaret hayatlarına girdiğinden beri ikisinin de h...