Koltukta uyuyakalmış Jungkook'tan gözlerimi onun tam olarak uyuduğuna ikna olduktan sonra ayırdım. Saat gece 12 gibiydi. O ve yarım akıllı köpeği uyuduğuna göre sızma zamanım gelmişti.
Operasyon zamanıydı.
Bu kediyi görev çağırıyor.Açık camdan çok manyak ve çevik bir zıplamayla bahçeye indim. Patilerim kaşınıyordu.
Bizim çöp konteynırının içine baktım. Burada yoklardı.Şahin bakışlarımla etrafı süzüp komşunun bahçesine bir göz attım. Mahalledeki çoğu insan tıpkı bizim sümüklü gibi uyuyordu. Etraf sessizdi. Komşunun bahçesinde de bir şey göremeyince kaldırma inip temkinlice yürümeye başladım. Bilirsiniz biraderlerim, gizli işler gizli yerlerde yapılır. Bu yüzden bizim ekip de çok ama çok gizli bir yer seçmiş olmalı. Tih tih tih..
Kulağa havalı geldi ama sizi bi bakıma kekledim. Kesin 25lik enayinin garajındadırlar. O velet o garajın kapısını daima açık bırakır ve içerisinde de hiçbir şey yoktur. Biz de oraya üssü kurduk gitti.
Neyse biraderlerim, ben bizim hüper düper süper üsse ilerlerken yolun kenarında çöp karıştıran Chuck'a denk geldim. Bu kedi biraz fırlama bir kedidir. Yani, kafasında birkaç tahta eksik. Sahibi onu dışarı atınca zavallım kimseye güvenemez oldu. Arada bize de saldırıyor ama ne yaparsın, bu da böyle bir çeşit.
"N'aber Chuck?"
Kafasını çöpten çıkarıp kaşlarını çatarak yüzüme baktı. Tabii böyle bir yakışılılık görmeyi beklemiyordu moruk. Kim olduğumu anladıktan sonra işini bırakıp bıyıklarını yaladı.
"Fena sayılmaz, hayırdır? Ne geziyorsun burada?"
"Takılıyoruz işte. İş güç falan."
Patisini yalayıp yüzünü temizledi. Akabinde Chuck ile derin konulardan konuştuk biraz.
Buluşma yerine vardığımda bizimkiler fısır fısır konuşuyordu. Ha bu arada aralarındaki tek cins kedi benim.
Alayı tekir. Cins olmamla övünmüyorum ha yanlış anlamayın. Siz canlandırabilin diye az detay vereyim dedim.Beni fark edince hiç ama hiç pozisyonlarını bozmadılar. Sakince aralarına katıldım.
"Ee, bugün ne yapıyoruz?"
"Arkanda kimseyi getirmediğinden eminsin değil mi?"dedi Oggy, kendilerinden pek hoşlanmam biraz saftirik bir yapısı var. Ama iyi kalplidir. Kaşlarımı yukarı kaldırıp başımı sağa sola salladım.
"Güzel. Bugün dün arkadaşlarımızdan birini tekmeleyen şerefsiz Kim'in evine sızıyoruz. Ne yapacağınızı biliyorsunuz yoldaşlarım. Sessizce ve dikkat çekmeden dağılalım. Bu haysiyetsiz iki ayaklı fazla olmaya başladı. Hesabını kesmek lazım, değil mi?"
Hepimiz tıslayarak pençelerimizi - ben çıkaramadım benimkileri kestiler - çıkarıp atarlı giderli hareketler yaptık işte motivasyon olsun diye. Ben de iyice havaya girdim kuyruğumu kabarttım falan, geriye dönüp kabadayı gibi yürüyecektim ki döndüğüm gibi şoka girmem bir oldu.
"Çete mi kurdun lan kendine?"
HAYDAAAAAA
Şaka mı kardeşim bu?!
Çete üyelerim oraya buraya kaçışırken bizim zibidi Jungkook tüm planı mahvetmişti.
Al işte, işin yoksa gel bununla uğraş.Şu elemandan bir türlü yakamı sıyıramıyorum. Anam avradım olsun bir gün kimsecikler anlamadan ipini çekeceğim bunun. Her şey bir cinnete bakar yemin ediyorum.
"Oğlum yemin ederim biliyordum senin normal bir kedi olmadığını. Bi de mahallenin kedilerini toplamış buraya. Ne halt yiyordun kim bilir."
Kardeşim kurban olayım kendi işine bak ya. Bir gün ya bir gün! Bir gün de şu dokuz canımdan birden bezdirme beni.
Buyur burdan yak, üzerime doğru geliyor. Şimdi tıslayıp kaçsam hoş bir duruma sokmam kendimi, en iyisi kendimi bu arkadaşın kollarına bırakayım da eve kadar taşısın. Planı da artık müsait bir zamanda hallederiz.
Beni beklerlerse tabii.
Kollarına bırakayım dedim ama bu pek kucağında götürmeye hevesli değil anlaşılan.
Beni ensemden kavrayıp çöp torbası tutar gibi havaya kaldırıp yüzüme şöylece bir baktı. Leş elini üzerimden çek ulan it oğlu it demek isterdim de pek ses etmedim bilirsiniz uysal davranmam lazım şimdi.Amacı ne pek çakamadım. Ben de etrafıma bakmaya başladım çete üyelerimin nereye saklandığını görebilmek için.
Yoktular. Çoktan toz olmuşlardı.
Böyle şansın içine tüküreyim. Canım da çok fena şu soyadı Kim olan herifin başına binbir türlü bela getirmek istiyor. Ne yaparsın, hayat. Başımda şu velet varken çok zor her şey çok. Ne dediğimi bunun evinde 1 gün kalsanız anlarsınız. Gelir başımı okşar, aman aman Alfacığım neler neler çekmişsin sen, dersiniz. Elinde olsa içecek bi kap su vermez bu sünepe bana.Gerçi ben de ona vermem de, neyse.
"Saat kaç haberin var mı kıl topu?"
Kıl topu senin itindir.
"Şu saatte çıktım seni aradım, neden? Hoseok abim senin yüzünden başımı şişirir de ondan. Sanki çok bir işe yarıyormuşsun gibi. Tüm yapabildiklerin miyov miyiv, tıka basa oburiks gibi önüne geleni yemek, oraya buraya kılını pis pis bırakmak bi de beni canımdan bezdirmek. Hiç eline bi bez alıp yer siliyor musun abi? Kiraya ortak oluyor musun? Bulaşık yıkıyor musun? Yok! Neredeeeee? Bari playstation falan oynayabilsen. En azından canım sıkılmazdı."dedi, ardıdan küçümser gibi bana baktı. Gibi değil abi, tam olarak küçümsedi bu suratına kıl yumağı kustuğum.
Ama bi yandan bu böyle yapınca içim burkulmadı değil yani. Yalnız falan ya hani. Anlarsınız ya. Yazık yani. Tüm gün evde kendisi gibi bi köpekle eğlenmeye falan çalışıyor. Üzüldüm diyeceğim de..
Beter ol zibidi. Senin bana ettiklerini bir ben bir de sen iyi bilirsin. Bu arada ayaklarımı bilerek asfalta sürtüyor. Bunların hepsini bir kenara yazıyorum. Çok fena yapacağım seni oğlum. Seni de, o yandaşın kırmızılı elemanı da çok fena yapacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
5. Ağız, Kedi Bakış Açısı
HumorJeon Jungkook hariç diğer insanlarla kafam pek güzel uyuşur. O keratayı günahım kadar sevmem. Bir gece ansızın gidebilirim ona.