The Truth

230 19 18
                                    

Astrid hayatı boyunca istemediği şeyler yapmıştı. Alkol, reçeteli (!) ilaçlar ergenlik yıllarının kara lekesiydi. Kendine zarar verdiğini bile bile birçok batağa girmişti. Evet, kendini bu bataklardan kurtarmıştı ancak geçmişi onun hala peşindeydi. Şimdi yaptığı şeyse daha farklıydı. Vereceği , veya verebileceği,  zarar kendine değildi.

'Fenris Ailesi Mülkiyeti' yazan tabelayı gördüğünde Hıçkıdık, arabayı çamurlu arazi yoluna girdi. Gök gürültüsü ve yağmur fırtınanın henüz başlangıcı olmasına rağmen dışarısı felaket gününü andırıyordu. Yaz gelmiş olsa bile hava sonbaharı andırıyordu. Çiftlik evinin yolu bu yağmurdan nasibini almıştı. Toprak yol çamura dönüştüğünden arabanın kontrolü zorlaşmıştı.

Astrid, başını cama yaslamış bir şekilde yağmurun yağışını izliyordu. Kucağında evrak çantası açıktı ve içindeki dosyalar kısa bir süre önce incelenmiş olacak ki karmakarışık haldeydiler. Saatler boyunca süren araba yolculukları sırasında boş boş oturmaktansa, artık ezberlemiş olduğu dosyaları tekrar incelemek daha yararlıydı. Sorunlarını konuşup çözebilirlerdi bu süre zarfında, geçen akşamı konuşabilirlerdi. Hıçkıdık sessizliği bozan taraf olmuştu.

"Ee... şey o akşamla ilgili.."

"Hmm?"

Astrid onun ne dediğini tam olarak duyamamıştı. Çünkü yağmur damlalarının cama çarpma sesine odaklanmıştı. Hipnoz edici bir etkisi vardı onun üstünde.

"Şey... boşver." dedi Hıçkıdık. 'Niye söyledim ki ben bunu? Aptal kafam.' diye düşünürken kendine küfür etti.

"Sorun nedir?" diye sordu Astrid endişeyle. Yüzünde her zamanki sakin ama meraklı ifade vardı.

"Hiç... sorun filan yok."

"Cidden mi?"

"Ne?"

"6 yaşındaki bir çocuk senden daha iyi yalan söyleyebiliyor. Şimdi bana sorunun ne olduğunu söyler misin?" dedi gülümseyerek. Ancak sesinden az da olsa endişeli olduğu anlaşılıyordu.

Hıçkıdık derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı. "Geçen akşamdan beri biraz soğuk davranıyorsun. Elbette seni anlıyorum. Üstünde büyük bir baskı var ve endişelisin ama içimden bir ses bunun-"

"Öpücükle ilgili olduğunu söylüyor?"

"Uhm...evet?"

Haksız değildi. Hiç haksız değildi ama Astrid'in duygularını düşünme lüksü yoktu. Kariyerine ama her şeyden önemlisi Fenris ailesine vermeliydi kafasını. Bu tarz şeylere zamanı yoktu. Ama Hıçkıdık'a böyle davranmak da istemiyordu. Bir yaptığı bir yaptığını tutmuyordu.

Ellerini birleştirdi ve başını arabanın ön camına çevirdi. "Bak davranışlarımın tutarsız ve tuhaf olduğunu biliyorum. Ama şu an kafam çok karışık. Bu dava fazla karmaşık ve yeni bir şey bulduğumda daha da karmaşıklaşıyor. Sürekli yeni sorular oluşuyor. Ancak kafamı karıştıran sadece bu değil." dedi ve başını Hıçkıdık'a çevirdi. "Sana karşı bir şeyler hissediyorum. Ne olduğunu bilmiyorum. Son bir buçuk aydır seni tanımaya çalışıyorum ve tanıdıkça kendimi sana daha da yakın hissediyorum. Seninle ilgili tanıdık bir şey var. Bir buçuk ay öncesinde ilk tanıştığımızda gözüne biber fazı sıkmak istemiştim. Ki hala ara ara istiyorum." diyip gülmeye başladı. O da onunla gülmüştü.

"Sen şu anda gözümde bir dostsun. Ama aklımda ve kalbimde ne olduğunu çözemiyorum." dedi Astrid ve iç çekti. Rahatlamış hissediyordu. Kesinlikle rahatlamıştı.

"Bunu duyduğuma sevindim çünkü ben de sana karşı böyle hissediyorum." dedi Hıçkıdık ve elini onun elinin üstüne koydu.

***

Dangerous Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin