Hidden Places

215 24 24
                                    

"Mekan burası mı?" diye sordu Astrid, elindeki telefonunun fenerini eski binaya tutarken.

Hıçkıdık "Dosyalarda geçen yer. Evet, burası olmalı." dedi ve binaya doğru ilerlemeye başladı.

"İlk 5 yerdeki gibi kük olmamış en azından."

Eski bina gecenin karanlığında lacivert bir renge bürünmüştü. İçeriden hiç ışık gelmiyordu ve binanın kapatılmış bir şeker fabrikası olduğunu artık paslanmış ve kararmış olan tabeladan güç bela anlıyordunuz. Kaç yıldır ölüydü bu bina? 20 ? 30 ? Kırılmış camlar, rengi solmuş duvarlar buraya ürkütücü bir hava veriyordu. Rahatsız ediciydi. Hıçkıdık geride kalmamak için binaya bakmayı kesti ve Astrid'e yetişmeye çalıştı. Astrid ise binanın çevresinde dolanıyordu. Ağır bir küf kokusuyla yüzünü ekşitmişti. O kokunun geldiği yere girmek istemese de oraya adım attı. Binanın içi dışından daha da kasvetliydi. Kırık camlardan giren ışık paslanmış makinaları aydınlatıyordu. Keskin küf kokusu insanın midesini ağzına getirirken ölü farelerin bedenleri durumu daha da beter bir hale getiriyordu. Astrid öğürmemek için kendini tutmaya başladı , bir elini ağzına götürürken öbürü de karnındaydı. Ağzına gelen safra tadıyla gözlerini yumdu ve suratını ekşitti.

Hıçkıdık'da onun arkasından gelmişti. Üstlerinde her zaman giydikleri resmi kıyafetleri yoktu. Astrid kırmızı renklerindeki boğazlı bir tişört ile tıpkı ceketi ve botları gibi siyah bir pantolon giyiyordu. Hıçkıdık'da ondan farksızdı. Kırmızı tişörtü ve haç işaretine benzeyen kolyesi dışında simsiyahtı. İkisinin de kırmızı giymiş olması büyük ve aynı zamanda da tuhaf bir tesadüftü. Birbirlerini arabanın yanına gittiklerinde fark etmişlerdi. Çift gibi duruyorlardı. Hıçkıdık üstünü değiştirmeyi teklif etmişti ama Astrid zamanlarının kısıtlı olduğu konusunda diretmişti.

Astrid , telefonuyla makineleri incelerken mide bulantısını bastırması için işine odaklanmaya çalışıyordu. Uzun süredir kaybetmiş olduğu duygusuz ve ciddi tavrını ortaya koymaya çalışırken oldukça zorlanmaktaydı. Bu hale gelmesinin sebebi ise o anda ensesinde nefesini hissettiği kişiydi. Onun o kadar yakın oluşu onu rahatsız etmişti. Bu yüzden ilerlemeye devam etti.

"Sence aradığımız şey nerde?"

"Bilmiyorum. Her yerde olabilir. Aradığımız şeyi bilsek bu iş daha kolay olurdu."

"Bilgisayar ya da kağıt döküman. Özetle Drago'yu evine girmeden yakaladığımızı gösterecek her şey."

Astrid bir şey demek istedi ama sustu. Kavga çıkartmak istemiyordu. İşini halledip buradan çıkmayı arzuluyordu sadece. Fabrikanın ofis olarak kullanıldığını tahmin ettiği yere doğru ilerledi. Eski merdivenler attığı her adımda biraz daha çatırdıyor, çökmeye biraz daha yaklaşıyordu. Ofisin solmuş mavi renkli kapısını açmaya çalıştı. Yüzünde başarısız olduğu için öfkeli bir ifade oluşmuştu. Birkaç adım geriye gidip son basamağın önüne geldi. Ardından kapıya sert bir tekme indirdi. Tahta kapının kilit kısmı zaten çürümüş olduğu için kırılmıştı.

Ofis toz içerisindeydi. Bir astım hastasının kriptoniti gibiydi bu oda. Metal masaya ilerledi ve çekmeceleri karıştırmaya başladı. Fabirkanın dökümanlarıyla karşılaşmayı beklerken ufak bir anahtar bulmuştu. Anahtarı eline alıp incelediğinde bir kapıya ait olduğuna karar vermişti. Bir dolabı açamayacak kadar büyüktü. Korsan filmlerindeki sandıkların anahtarlarını anımsatıyordu. Astrid , anahtarı nerede deneyebileceğini düşünürken Hıçkıdık odaya girdi. Herhangi bir şey söylemeden sırtını duvara yaslayıp Astrid'in ofisin duvarlarında bir anahtar deliği bulma çabasını izledi. Bu konuşmama oyununu o da oynayabilirdi ki oynamayı hiç istemiyordu.

Astrid , duvarları incelemeye devam ederken odayı bir telefon zilinin sesi doldurdu. Hıçkıdık şaşkınlıkla telefonunu açtı.

"Ne oldu? Şu anda ilgilenemem. İş üstündeyim."

Dangerous Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin