What Took You So Long?

205 18 18
                                    

Astrid sıkılmıştı. Hem de çok. Hıçkıdık gideli yarım saat olmamıştı ama Astrid, sıkıntıdan patlamak üzereydi. Bay Fenris'in anlattıklarını temize geçirmiş, Selina'ya atmış ve dosyalarını düzenlemişti. Bunların hepsini neredeyse 25 dakika içerisinde bitirmişti. Normalden çok daha hızlıydı. Şimdi ise bekliyordu. Sabrıyla tanınan biri değildi. Hiç olmamıştı zaten. O aksiyon insanıydı. Harekete geçmeliydi. Kurbanlık koyun gibi beklemek onun tarzı değildi. Arabanın camından dışarıyı incelerken bir minibüs dikkatini çekmişti. Üzerinde anten vardı ve yanında da bir televizyon kanalının logosu bulunuyordu. Basın.

'Siktir ya.' diye düşündü Astrid. Onu bulmamaları lazımdı. Arabanın filmleri yoktu ve bu yüzden tanınması an meselesiydi.

Şoför koltuğuna geçti ve düz kontak yapmak için direksiyonun altına baktı. Derken parlak renkli bir şey gözüne çarptı. Üstünde gümüş renkli bir ejderha bulunan bir anahtarlık aracın anahtar deliğinden sarkıyordu. Hıçkıdık arabanın anahtarlarını bırakmıştı. Arabaya takılı halde. Astrid kafasını kaldırdı ve kendi gerizekalılığına gülmeye başladı. Sinirle gülmeye devam etti ve bir süre sonra sakinleşti. Aracı çalıştırdı ve yavaşça hastanenin arka tarafına doğru sürmeye başladı. Bir yandan da Hıçkıdık'a mesaj yazıyordu.

-Kime:Hıçkıdık Haddock

Hastane'nin arkasına çekiyorum arabayı. Gazeteciler vardı, arkada görüöşşsö

Astrid sarsıntıyla beraber cama doğru savruldu. Telefonu elinden düşürmüştü ve alabilecek durumda değildi. Sağ kolu olması gerektiği şekilde gözükmüyordu ve canı da çok yanıyordu. Kafasını yavaşça kaldırıp neler olduğunu anlamaya çalışırken tekrar savruldu. Bu sefer yan koltuğa doğru. Biri arabasıyla kendisine vuruyordu. Ve bu onun sinirlerini kırık kolundan daha çok rahatsız etmişti. Kafasını kaldırdı ve sağ eliyle telefona uzanmaya çalıştı. Görüşü bulanıktı ve kırık koluyla bunu yapmak hiç de kolay değildi. Sonunda mağlubiyeti kabuk etti ve sol koluyla telefonuna ulaşmaya çalıştı. Başarılı da oldu. Acı dolu birkaç saniyenin ardından bir mesaj daha yazabilecek gücü kendinde bulmuştu. Mesajı gönderdikten sonra acıyla koltuğuna yaslandı ve derin derin nefes almaya çalıştı. Adrenalinin etkisi azaldığından kolunun acısı dışında sol ayağında da iğrenç bir acı vardı. Başı ise zonkluyordu -ve hissettiği sıcak ıslaklıktan ötürü kanadığını fark etmişti-. Gözlerini açık tutmaya ve bilincini kaybetmemeye çalışsa bile sürekli ona çarpan aracın bir yardımı dokunmuyordu duruma. Kafasını kaldırdı ve derin bir nefes aldı. Ciğerleri ve göğüs kafesinden acı dolu bir ses geldi. Büyük ihtimalle kaburgaları kırılmıltı ve iç kanaması vardı.

'Biri şu soktuğumun manyağını direksiyonun başından alabilir mi?' diye düşündü. Sağ kolu berbat bir durumda veya sol eli de başındaki kanamaya baskı yapıyor olmasaydı , torpido gözünden kuru sıkı tabancayı çıkarabilirdi. En azından karşı tarafı korkuturdu.

Artık gözleri iyice kararmaya başlamıştı. Düşünemiyordu. Ancak tuhaftır ki panik atak geçirmiyordu. Belki o ilaçlar yüzündendi belki de bedeni ona ihanet etmemeye karar vermişti. En azından bu seferlik. Dışarıdan gelen siren sesleri ve bağırışmalar vardı ancak onlar artık birer uğultuya dönüşmüştü. Bilinci tam kapanmak üzereyken yolcu kapısının açıldığını duydu. Biri onun adını söylüyordu ama gücü kalmamıştı. Karşısındakini görünce hafifçe gülümsedi. "Neden bu kadar sürdü?" diye sordu ve ardından bayıldı.

***

Hıçkıdık, dışarıdan gelen seslerle dikkatini dizüstü bilgisayarını parçalayan kadından ve onu sakinleştirmeye çalışan kocasından öte cama çevirdi. İnsanlar koşuşturuyor ve siren sesleri geliyordu. Hıçkıdık dakikalardır cebinden çıkarmadığı telefonuna gelen son mesajla irkildi.

Dangerous Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin