Sabahın köründe, güneş daha henüz dünyanın bu yanını şu saatlerde selamlarken yatağımdan fırlayarak kalktım. Kulaklarımı dolduran çim biçme makinesinin sesi cama koşup, açmamla şimdi de odayı dolduruyordu. Bir elimle perdeyi tutmuş ve parmaklarımla kavrayıp kenara çekerken diğer elimle ise pencerenin pervazına tutunuyordum.
Benden daha önce bu gürültü ile uyanıp rahatsız olan Jesse ise yattığı yatağından yine benden önce fırlamış, sesi duymamak için bir savaş veriyordu. Çok sevimli durmasına karşın ilk defa bu sesi duyup rahatsız olmaması için büyük kulaklara sahip olmasın istemiştim.
Odada turlayan Jesse'den bakışlarımı çekip sesin kaynağını bulmak için gözlerimi etrafta gezdirdim. Sabah güneşinin vuruşuyla parlayan pembe saç tutamlarının görüş alanıma girmesiyle yüzümde belli belirsiz bir tebessüm oluşmuştu.
Küçük parmakları arasında tuttuğu çim biçme makinesiyle hâlâ adını bilmediğim komşum çok umarsız ama bir o kadar mutlu görünüyordu.
Şüphesiz ki sesten en çok rahatsız olan bendim. İki evin arasına birkaç tahta yerleştirip adına 'çit' demişlerdi ve bu sikik tahtalar pek bir halta yaramıyordu. Yakında buraya tuğla döşeyecek olmanın verdiği sağ duyuyla yatağımın üzerine attığım siyah tişörtü kapmamla kendimi odadan dışarı attım.
Merdivenlerden inerken giymeye çalıştığım tişört sinirlerimi daha da gererken Jesse'nin de tıpkı benim gibi arkamdan koştuğunu gördüm. Önüme atlayıp kendine ait kapıdan geçtikten saniyeler sonra bende kapıyı açıp çıkmıştım.
Dağınık saçlarımı geriye atarak soludum. Adımlarımı arka bahçeye çevirerek aklımdan binlerce küfür geçmesine izin verdim. En sonunda çitlere yaklaşarak bakışlarımla komşumu süzebilme fırsatını yakalayıp, bunu değerlendirdim.
Saçlarından birkaç ton kapalı şortu, kalçalarını sıkıca sarıyordu. Şekilli kalçalarında gözlerimi gezdirirken seslice yutkundum fakat hâlâ çalışan makine yutkunma sesimin önüne geçmeyi rahatlıkla becerebilmişti.
Gözlerimi zorluk ve büyük bir iradeyle kalçalarından çektikten sonra üzerine giydiği beyaz tişörte baktım. Tişörtü hafifçe şortun içine sokmuştu ve yakaları köprücük kemilerini ortaya çıkaracak kadar sarkıyordu.
Sabahın bu saatlerinde yaşadığım görsel şölen biraz olsun sinirlerimi yatıştırırken en sonunda komşum tarafından fark edilebilme şerefine yükselebilmiştim.
İşaret parmağını makinanın üzerindeki tuşlardan birine uzatıp tek hamleyle kapattığında beynimin içindeki gürültü yerini çalılıkların geçtiği boş bir kovboy film sahnesine bırakmıştı.
"Ah, siz şu kaykaylı...?" Cümlesine biraz tereddüt dolu başlasada sonuna doğru sesi daha emin çıkmıştı. "Size de günaydın!"
Tek kaşımın havalanmasına izin verip, öncekine kıyasla onu alayla süzdüm. "Günaydın?"
Pembe saçlı, yanlış bir şey söyleyip söylemediğini kendi beyninde tartarken tekrar konuştum. "Oradan bakınca gün aymış gibi mi gözüküyor?"
Gözlerinin önüne düşen pembelerini eliyle geriye attıktan sonra ukala bir ifade takınarak cevap verdi. "Evet."
Ansızın karakterleri değiştirdiğimizi düşünürken, fazlasıyla utanmaz biri oluşu gözümden kaçmamıştı.
"Sabahın bu saattinde şu siktiğim-" Sinirim yavaş sesime yansırken cümleye baştan başladım. "Sabahın bu saatinde şu makinayı açarak komşun tarafından bir günaydın öpücüğü falan beklemiyordun umarım?"
Dudaklarını büzüp, işaret parmağını dudağına konumladıktan sonra ukalaca sırıtmaya devam ediyordu. "Aslında bekliyordum, neden beni öpmüyorsunuz?"
![](https://img.wattpad.com/cover/153453875-288-k575984.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
neighbor's pink door あ jikook
FanfictionPembe saçlı komşum, saçları gibi kapısını da pembeye boyatmıştı. ©lilkookmin