-3-

47 9 2
                                    

orada bir adam var, adamın içi dapdar.*


Tolga, o gün güne erken başladı. Normalde kalkması gereken saatten iki saat önce kalkıp okula ağır ağır hazırlanmaya başlaması tuhaftı ona göre. Genellikle, bir gün önce çok uyumuşsa erkenden kalkardı ancak gecesinin pek iyi geçtiği söylenemezdi. Saçma sapan gördüğü rüyadan sonra –ki hala sebebini anlayamıyordu- bir daha gözünü kapatamayıp, bütün gece yatakta dönüp durmuştu. Formasını giyip yatağına oturdu. Başını ellerinin arasına alıp rüyasını düşünmeye başladı. Bir ormandaydı, etrafında kimse yoktu. Derin bir nefes alarak devamını hatırlamak için hafızasını yokladı. Bomboş ormanda, ileride bir şeyin parladığını gördü. Parlayan şeye yürüdü ağır adımlarla, kaşları çatıldı. Mavi, ucunda parlak taşı olan bir tokaydı. Nerede görmüştü bu tokayı? Daha sonra tokayı eline aldı. Tokadan buram buram yükselen elma kokusunu içine çekince hatırlamıştı. Rüyası sanki gerçek gibiydi ya da rüya esnasında garip bir şekilde rüyada olduğunu anlamış ve rüyasındaki kendini izliyordu, bir filmi seyreder gibi. O elma kokusuna, birkaç yıl sonrasında sigara kokusunun sinip, elma kokusunu bastırması canını yaktı o an Tolga'nın. Tokayı en son on dört yaşında görmüştü, sekizinci sınıftaydı. İstanbul'un bileklerinde, bilekliklerine nazaran daha renkli olarak, görevi bilekliklerden biriydi. Baş ağrısı başlamıştı bir anda... Elini şakaklarına götürdü ve acıyı yok etmek istercesine, şakaklarını ovaladı sertçe. İçindeki o duygunun, onu yiyip bitirişini uzaktan bir seyirci gibi izleyişi onu daha çok öldürüyordu.

Sekizinci sınıfta, fen dersindelerdi. Beşinci sınıftan beri en yakın arkadaşı olarak gördüğü İstanbul'a farklı gözlerle bakması, ilk defa birine aşık olması... Derin bir nefes daha aldı, hafızasını yoklamaya devam etti.Okulun en sorunlu hocalarından birinin dersindelerdi, fen hocaları nedendir bilinmez çok asabi bir kadındı. Her ders takacak birini bulurdu, ki daha on dört yaşındaki çocuklar ortaokulda öğretmenler böyleyse, lisede nasıldır diyerek korkudan ölürlerdi. Ders başlayalı on dakikadan fazla olmuştu ki, fen öğretmenleri Zerrin hanım sınıfta gezinmeye başlamış,çocuklar tahtadaki soruyla cebelleşirken, o da aralarda dolanıp kendine kızacak bir kurban arıyordu. Gözü bir süre dolandı ardından, Tolga ve İstanbul'a baktı. Tolga tahtadaki soruya odaklanmışken, İstanbul'un boş boş bakınıp durması Zerrin Hanım'ı sinirlendirmeye yetmişti. Öğrencilerin ne yazık ki, derse ilgisini minimum seviyede çekebilen Zerrin Hanım, ders dışındaki her şeylerine karışırdı. Ellerindeki kalemden tutun, kalemi tutuş şekillerinden,saçlarının şekillerine hatta boylarına bile... Kaşları çatılarak İstanbul'un omuzlarına dökülen kirli sarı saçlarına baktı. "Herkes toplu saçla gelecek" kuralını ihlal ettiğini görünce kızın, kendi kendine kıkırdadı. Bu kuralı zevkle hatırlatacaktı kıza. Sıralarının yanına gelip,dikkatlerini çekti. İstanbul kaşları kalkık bir şekilde Zerrin öğretmenlerine bakarken, alt dudağının titrediğini fark etmesin diye dua ediyordu. "Seni avlamak isteyen avcıya, korktuğunu belli etme" diyerek geçiriyordu içinden. Korktuğunu belli etmezse belki daha az kızardı diye umut etti.

"Sınıfımda açık saçla durulmayacağını daha kaç kere söylemem gerekiyor İstanbul? Yoksa ciddiye alınmayan bir öğretmen miyim?" Buz mavisi gözlerini belerterek konuşurken, daha fazla korkunç oluyordu. İstanbul yutkundu, saçları topluyken çok daha çirkin olduğunu düşünürdü. Tam cevap vermeye hazırlanıyordu ki Tolga duruma müdahale etmek istercesine, öksürdü. Bu bir sus işaretiydi. Oflayıp saçlarını bileğinde sadece bileklik görevi gören mavi toka ile tepeden topladı. Parlak taşı, kirli sarı saçlarının tepesinde parlarken kepçe kulaklarının onu ne kadar çirkin gösterdiğini tekrar ve tekrar düşündü. Zerrin hanım için gün mükemmeldi, gene bir öğrencisinin ondan nefret etmesini sağlamıştı. Yavaşça sıraların arasında gezinmeye devam etti, kendisine yeni kurbanlar arayan bir ölüm yiyen gibi. İstanbul kaşları çatık şekilde Tolga'ya döndü,.

MORFOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin