yanar içim şu gülüşüne, bir tebessüm et söneyim*
Tolga otobüse yavaş bir şekilde bindiğinde kafası karmakarışıktı. Kulaklıklarını takıp otobüse parasını ödedi. Boş bir yere oturup kafasını cama dayadı. Düşünceler ağır geliyordu, diliyle dudaklarını ıslattı. İstanbul nasıl ona böyle bir şeyi anlatmamıştı? Tolga çok korkuyordu, arkadaşlıklarının kötü bir hale gelme duruma aklına geldikçe canı yanıyordu ve hayatlarına giren bu adamın İstanbul'u ondan alabilme ihtimali içine işledikçe canı daha çok yanıyordu. LP'nin sesi kulaklıktan yankılandıkça ne hissetmesi gerektiğini bilemiyordu. Derin bir nefes verip sakin kalmaya çalıştı. Olayı dramatize etmeye gerek yoktu. "Basit bir ders..." diye mırıldandı kendi kendine telkin verici bir sesle. Durağa geldiğinde otobüsten indi . Evi için biraz yürümesi gerekiyordu, hızlı adımlarla evine yürümeye başladığında havanın iyice soğumaya başladığını fark etti. Montuna iyice sarınıp telefonunu cebine attı. Eve vardığında kimse yoktu. Düşünmesi için yalnız kalması güzel olmuştu. Bundan sonra İstanbul ile arkadaşlığı eskisi gibi olacak mıydı yoksa aralarında dönmeye başlamış –kendi sırrını sayamıyordu- sırlar onları yiyip bitirecek miydi?
***
bir kelebek öptü, boynumu.**
"Pekala başlayalım..." Açılan kitapların sesi kulaklarımı doldururken, onun da erkeksi sesi araya girince istemsizce kıkırdadım. Yavaş bir şekilde kendi kitaplarımı açtım ve gözlerimi yüzüne dikip söylediklerini dikkatle dinlemeye başladım. Dikkatini kitapta yazılanlara vermişti. "İstanbul..." dedi yavaşça, gözlerini kitaptan ayırmadan, kaşlarımı kaldırdım.
"Temelin yok değil mi?" dediğinde üzüntüyle alt dudağımı sarkıttım. "Ne yazık ki yok, dokuzuncu sınıfın ilk fizik dersinde koptu bende her şey. Hatta, ortaokulda fen dersinde de ne zaman kuvvet ve hareket denilen konu işlense beynim durup kendi kendine şarkı söylerdi." Söylediğime güldü. "Sen çok komik bir kızsın." dediğine gülümsedim, sesinde alay yoktu aksine samimiyet doluydu. "İşte..." dedim, "benim gibi bir yetenek abidesi, Cem Yılmaz'ın veliahtı buralarda harcanıyor." Diye cevapladım kıkırdayarak. Dediğime tekrar güldüğünde yutkundum, çok güzel gülüyordu. Herkesten farklıydı. Tolga'nın bana bahşettiği kıkırdamalardan çok daha farklıydı. Bir süre gülmeye devam etti ardından ciddileşti. "Öncelikle bak, benim sana vermek istediklerim... Bu dersi sevmeni sağlamak. Çünkü sevmezsen anlayamazsın. Bunun için bu ders, ders işlemekten çok sohbet havasında geçirelim, dersi nasıl işlemeliyiz falan bunları konuşalım." Söylediklerini özenle dinliyordum. Suskunluğumdan faydalanıp konuşmaya devam etti.
"Bu dersi neden sevmiyorsun? Önce bu sorunun cevabını istiyorum senden, sorunun derinine inmemiz gerekiyor." Psikolog edasıyla davranması hoşuma gitmişti, güldürmüştü beni. Ona ayak uydurmaya karar verip söze başladım. "Aslını isterseniz..." Sözümü kesti, kaşlarımı kaldırarak sorgu dolu bir bakışla ona baktım. "Bu ders resmi bir ders değil. Bana sen diye hitap et lütfen, çocuk değilsin." Söylediğine şaşırmış olsam da bozmadan devam ettim cümlelerime. "Aslını istersen... Bilmiyorum, zor geldiği içindir. Çünkü sayılardan ziyade..." sözlerimin devamını düşünüyordum, elimden geldiğince mantıklı konuşmak istiyordum onun karşısında. Merakla beni izliyordu, en son pes edip cümlelerimi çok(!) mantıklı şekilde tamamladım. "Çok zor, anlaşılmaz çünkü. Sadece işlem yapınca bitecek sanıyorsun ama bitmiyor." Söylediğime güldü. "Ama formüller..." dediğinde kaşlarım çatıldı ve sözünü kestim. "Önüme o formüller konulsa sınavda ben gene yapamam." Dedim, ardından çocuk gibi kollarımı önüme bağladım. "Peki sınavlarda ne yapmayı planlıyorsun? Niye sayısal seçtin ki, birkaç hocanla konuştum, sözelin gayet iyiymiş." "Şey..." dedim utanmış bir halde. "Tolga ile ayrılmamak için." Kaşları kalktı. "Üniversite sınavında da Tolga yanında olacak mı?" "O sonsuza kadar yanımda olacak." Dedim inatla. "Vazgeçtim, inadın aynı çocuk inadı." Söylediğine istemsizce bozulmuştum. Gergin bir ifadeyle alt dudağımı dişledim. Suratıma baktı,merakla. "Yanlış bir şey mi söyledim?" Olumsuz bir ifadeyle başımı salladım. Çocuk olduğum doğruydu daha on sekiz bile olmamıştım. "Sınava kadar..." sözümü kesti. "Okul sınavlarında geçerli not alman için o kadarlık zaten çalıştıracağım ama senin amacın lütfen bu olmasın yoksa kendimi kullanılmış hissederim." Güldüm yavaşça, ardından omuz silktim umursamaz bir tavırla. "Asıl amacım her zaman sınıf geçmek." "Önyargını bir kıralım, onu düşünürüz." Bana göz kırptı ardından yavaşça ayaklandı. "Çay alacağım, sen de ister misin?" Onunla birlikte ayaklandım. "Yardım edeyim." Kolumdan tutup oturmamı sağlayıp gülümsedi. "Hallederim." Tekrar göz kırpıp sınıftan çıktı. Midemde dolanan his canımı sıkmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORFO
Teen FictionTanıtım Kelebek... Zarafet,narinlik. Özgürlük sembolü. Mavi... Denizin,gökyüzünün,sonsuzluğun rengi. Peki ikisi birleşince? Kocaman bir acı, "mavi kelebek(morfo)" Mavi kelebekler,Avrupa'nın orta yerinde olan Bosna katliamının simgesi. Morfolar yardı...