yaramaz kedi yok ki tabi dili, nasıl söyler ki sana olanı biteni?*
"İki ucu boklu değnek" deyiminin anlamına baktığınızda şuanki durumumun ne olduğunu anlayabilirsiniz. Cenk ile buluşmama resmen engel olunmuştu çook sevgili(!) lise öğretmenim tarafından. Oflayıp saçlarımı karıştırdım. Dersi iptal etmek demek ölüm fermanımı imzalamak demekti. Fizik dersim gerçekten tam anlamıyla berbattı. Sırf Tolga ile ayrılmamak için sayısal seçmiştim, alanımın zıttı olmasına rağmen. Lise bir ve ikide getirdiğim kırıklar, buradan Bağdat'a yol olurdu bir de bunun üzerine ısrar kıyamet Tolga ile sayısala geçmiş olmak, ailede bütün yaz tatili boyunca soğuk rüzgarların esmesine sebep olmuştu. Derslerim düzelecek diye verdiğim sözlerde cabasıydı tabi. Yutkunup kararımı verdim. En doğrusu Cenk ile konuşmaktı, sonuçta iptal etmeyecektim. Öğle tenefüsüne girdiğimizi fark ettiğimde, on dakika geçmişti bile. Tolgaya mesaj atıp, on ikinci sınıfların katına çıkacağımı haber verdim ve merdivene yöneldim. Kata çıkıp etrafa bakındım, yemeklerini bitirip testlerine gömülmüş olmalılardı. Ne yazık ki Cenk'in sınıfını bilmiyordum. Koridorda dolanan insan kalabalığına bakıp,tanıdık bir yüz aramaya çalıştım. Biraz daha bakınırken, derin bir nefes aldım ve Cenk'in daha önce yakınında gördüğüm, birlikte dolaştıkları Eray'a rastlayınca, rahatladım. Duvara yaslanmış birinci sınıflardan bir kızla konuşuyordu. Kaşlarım çatık bir şekilde onlara yaklaştım. Amacım dinlemek değildi sadece haber vermesi için buradaydım aslında. İstemsizce konuşmalarına kulak kabarttım, es verdiklerinde araya girecektim.
"Sana dediğim gibi canım, basketboldan zaman bulamıyorum insanlara bakmaya ama sen dikkatimi çektin." Dedi sırıtarak, ardından etrafına bakındı. Kaşlarım çatılmıştı,dilimle dudaklarımı ıslattım ve hafızamı yokladım. Bu çocuk başka bir kızla çıkmıyor muydu? Neydi adı? Hah Ezgi! Ayrılmışlardır muhtemelen diyerek kendi ilgi alanıma döndüm. Es vermeyeceklerini anlayınca da Eray'ı dürtmek zorunda kaldım. Arkasını dönüp göz göze geldiğimizde gülümsemişti. Kıza göz kırpıp "Sonra görüşürüz." Dedi ve ardından bana tekrar döndü.
"Selam, İstanbuldu değil mi?" dedi kollarını önünde bağlarken. Olumlu anlamda başımı salladım ve derin bir nefes verip konuşmaya başladım. "Amacım konuşmanızı bölmek değildi kusura bakma ama senden bir şey rica etmem gerekiyor." "Tabiki..." dedi meraklı bir sesle. "Şey, yarın ne yazık ki Cenk ile buluşamayacağım, bir plan değişikliği oldu. Ona iletebilir misin?" "Desene tesellisi bana kaldı." Dedi gözlerini devirerek. Alt dudağımı sarkıttım. "Ama daha sonra görüşmek istiyorum tabiî ki." Deyiverdim üzgün bir sesle. Halime kıkırdadı. "Dalga geçiyorum, merak etme ben iletirim ona." "Çok sağol, o zaman hoşça kal." Deyip rahat bir şekilde yanından ayrıldım. Katımıza geldiğimde, rahat bir nefes verdim ve sınıfa girdim. Tolga sıraya kafasını koymuş, hala dersin başındaki halindeydi. Gülümsedim ve ardından yanına oturup yavaşça dürttüm onu. "Hadi kantine inelim. Acıktım..." mırıldandı, tekrar dürttüm. "Kalk hadi..." deyip tekrar dürttüm, bir yandan da sesimi yükselttim. Oflayıp kafasını kaldırdı ve gözlerini sinirli bir şekilde ofladı. "Ne var ya?" dedi gözlerini devirerek. Uykulu sesine gülmemek için dudağımı dişledim. "Acıktım." Dedim alt dudağımı sarkıtarak. Cevap vermeden sinirli halinden sevimli haline döndü ve gamzelerini belli edercesine gülümsedi, ardından cüzdanını çıkartıp ayaklandı. "Gel hadi" diyerek mırıldandı, kocaman sırıtıp peşinden cüzdanımı alıp yürüdüm. Kantine inip, sıraya yöneldim. Tolga beni durdurup kendi sıraya girdiğinde omuz silkip onu beklemeye başladım. Esmer bir kız uzaktan yanıma gelince, kaşlarım kalktı. Miyop yüzünden seçemiyordum insanları. Yanıma yaklaşınca gülümsedim, bu Ezgiydi. Aynı şekilde gülümsedi dibime kadar girerken. Koyu kahverengi saçlarını tepeden toplamıştı. "Bir şey sorabilir miyim?" "Tabiki..." dedim meraklı gözlerle. "Eray'ı gördün mü? Erkek arkadaşım... Benim gibi esmer. Gerçi tanımıyor olabilirsin benimkide soru." Deyip güldüğünde aynı şekilde ben de ona güldüm. "En son sizin kattaydı... Sizin grubu tanıyor sayılırım,biliyorsun Cenk." Dedim utangaç bir şekilde gülümseyerek. Söylediğime ufak ve keyifli bir şekilde kıkırdamıştı. "Bize yenge olarak geliyormuşsun galiba?" dediğinde iyice kıpkırmızı olmuştum. "Şey..." dedim, uygun kelimeleri bulmaya özen gösterirken. "Daha öyle bir şey yok." Dedim sonunda burnumu kırıştırırken. Utangaç tavırlarıma daha çok gülmüştü. "Eğer böyle bir şey olursa ben Cenk adına çok mutlu olurum, sen çok sevimli bir kızsın bence." Gülümsedim, aklıma daha önceden takılan bir şey vardı ama ne yazık ki o anlık karşımdaki kızın sevimliliği yüzünden uçup gitmişti aklımdan. Ufak sohbetimize devam ederken, o yanımdan ayrıldığında gülümsemem suratımdan silinmemişti. Tolga yanıma tepsi ile geldiğinde kaşlarını kaldırdı ve suratımı izlerken boş bir masaya oturduk. "Neyin var senin? Pek mutlu gibisin..." "Hiç ya" dedim ciddileşerek, ardından devam ettim. "Dörtlerden bir kızla sohbet ediyordum da. Hani şu Ezgi, esmer uzun boylu kız." "Edebiyatçının övüp övüp durduğu kız dimi?" dedi kahkaha atarak, onayladım ve tostuma gömüldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORFO
Teen FictionTanıtım Kelebek... Zarafet,narinlik. Özgürlük sembolü. Mavi... Denizin,gökyüzünün,sonsuzluğun rengi. Peki ikisi birleşince? Kocaman bir acı, "mavi kelebek(morfo)" Mavi kelebekler,Avrupa'nın orta yerinde olan Bosna katliamının simgesi. Morfolar yardı...