Yeni bir maceraya hazır mısınız?
Eğer ki hazırsanız derin bir nefes alın çünkü kurgu boyunca ihtiyacınız olacak.
✽
Jeon Jeongguk:
Lalisayı gözden kaçırmıştım. Onun lavaboya gidiyorum demesi tamamiyle yalandı. Bunu çatlayan sesinden, titreyen bedeninden ve soğuk ellerinden anlamamak mümkün değildi. Bu zamana kadar onlarca kadın görmüştüm ve hiçbirinin böylesine basit bir ortamda bu kadar gerildiğine rastlamamıştım. Alt tarafı işin konuşulduğu bir akşam yemeğiydi. Başını eğip dinleyecek ve hızlı hızlı nefesler alacak bir durum yoktu. Olmamalıydı da.
2. Kata çıktığımda gözlerime kapının altından süzen mavi ışığa takılmıştı. Tabii ya RM'in odası! Hızlı ve sessiz adımlarla odanın önünde durmuş birkaç saniye içeriyi dinlemiştim. Hiçbir ses yoktu fakat bu odaya girmemem için bir neden değildi.
Hızlıca kulpu kıvırıp içeriye girdiğimde ona saklanma zamanı tanımamıştım aynı şekilde o da öyle şaşırmıştı ki gözleri yuvalarından fırlamış kafasını bile hareket ettirememişti.
"Ne yapıyorsun sen orada?"
Yüksek çıkan sesimle beraber gözlerini kapamış bilgisayardan çıkardığı flash belleği avucunun içine saklamıştı. Gözleri yeniden beni bulduğunda ona doğru adımlamaya başlamış tam karşısında durduğumda flash belleği tutan elini kavramıştım.
"Belgeleri çalabileceğini mı sanmıştın?"
Gülümseyerek elini açmıştım.
"Nolur yapma yalvarırım."
Elini ne kadar sıkıp kurtulmaya çalışsa da bana engel olamamıştı. Flash belleği parmaklarının arasından söküp bir çırpıda aldığımda kolumdan bir hışımla tutmuştu.
"Yalvarırım onu bana ver nolur!"
Gözlerimi yüzüne çevirdiğimde karamel rengi gözlerinin sulanmaya başladığını görmüştüm. Kırmızıya boyadığı dudakları titriyor ve yalvarırcasına çıkan sesine eşlik ediyordu.
"Bunu yapmanı sana o adam mı söyledi?"
Teddy ve Demons'larla işimiz şu an itibariyle bitmişti. Evimize girip belgeleri çalmak da neydi? Bunu onlara çok ağır ödetecektim.
"Nolur onu bana ver! Lütfen."
Lalisa'nın kolunu silkeleyip düşürmüştüm. Ona yapacağım hiçbir şey yoktu zaten bithap haldeydi. Buraya geldiğinden beri kendini sıkmaktan yorulmuş olmalıydı. Benim işim asıl şeytanlaydı.
"Ölmek istemiyorum nolur!"
Arkama döneceğim sıra duyduğum şeyle bir süre beklemiştim. O ne demişti öyle? Ölmek?
"Son şansım bu benim! Son!"
Ona yeniden baktığımda karşımda parçalanırcasına ağlamaya başlamış yavaş yavaş yere çökmüştü. Ellerini zemine yaslarken "sana yalvarırım Jeon Jeongguk Yalvarıyorum sana!" Bu kelimeleri hıçkırıklarının arasında söylemişti. Ayaklarımın önünde eğilen bedeni bir yaprak gibi titriyordu. Aldığı ve ona yetmeyen nefesleri çok net duyabiliyorudum.
Öleceğini bilen bir kadın her şeyi yapardı. Öleceğini bilen bir insan her şeyi yapardı. Peki ya o gerçekten Teddy'nin sevgilisi değil miydi? Bu aksesuarlar, özel dikim duran elbise... Her şey bizi kandırmak için miydi?
"Onu bana ver..."
Yeniden hıçkırdığında nefes alamaz gibi öksürmüş başını kaldırıp gözlerime bakmıştı. Gözlerindeki makyajı yüzüne akmış elinin tersiyle yuzunu silmiş olmalı ki her yerine dağıtmıştı. Bunlar kurgu olamazdı bir sahnenin küçük bir kesitinden sergileniyor olamazdı. Bu kadın gerçekten ölümle tehdit edilmişti.
"Eğer onu götürmezsem beni de arkadaşlarımı da öldürür. Onların hiçbir günahı yok. Nolur onu bana ver."
Bir an için elimdeki flash belleği daha çok sıkmaya başlamıştım. Önümde birçok defa insan eğilip af istemişti fakat bir kadın... Ilk defa bütün tabularını ve değerlerini yıkarak önümde secde ediyor elimdeki metal parçayı istiyordu.
"Ne istersen yaparım! Lütfen onu bana ver."
Ve yeni bir teklif... Ister istemez gülümsemiştim. Bu kadın bana ne verebilirdi ki? Elinde değerli olan ne vardı ki vermeyi teklif ediyordu?
"Bunu sana vermeyeceğim."
Dudaklarımı araladığımda gözleri ışıltı ve umut taneleriyle parlamış daha sonrasında duyduğu kelimelerle oturur hâle gelip omuzlarını düşürmüştü. Galiba kaybedeceğine emin olmuştu ya da ölümü kabullenmişti.
Aklımdan geçen şeyler ile gülümsemiştim. Bu ilk gördüğümde bana bir tanrıçayı andıran kadın şimdi önümde iç çamaşırını bile göstermeye çekinmeden oturuyordu. Gözlerim uzun bacaklarını saran ipliklere ve çıplak tenine takıldığında onun önünde diz çöküp başını çenesinden tutarak havaya kaldırmıştım.
"Ya da verebilirim. Peki sen bana her ne istersem isteyeyim verebilir misin?"
Gözlerinde yine o bilindik ifade can bulmuş daha sonrasında kaşları çatılmıştı. Ne dediğimi anladığında gözlerindeki yaşlar bile sırasını bozup duraksamaya başlamıştı.
Ölmemek için her şeyi yapabilir miydi?
İşte tam da onu merak ediyordum.
✽
Ta daaa
İlk bölüme geldiniz!!!
İlk bölümü Jeon Jeongguk'un gözünden okumanızı istedim ve merak etmeyin Lalisa'dan oraya nasıl geldiğini ve bu olayları okuyacağız. Tabii ki de sonrasında ne olduğunu da.
İlk bölüm sıkıcı olmasın da ilk karışlaştıkları kırılma anını yazmak istedim. Umarım ki beğenmişsinizdir.
Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın ben kaçtımmm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fire Blossoms & Demons | liskook⁶
FanficDenizler taşıyor, dalgalar alev alev, rüzgar esiyor ve yangınım büyüyor. İçine sıkıştığım insanlıktan çıkar beni. Al kollarına, yeniden büyüt beni. Sil baştan öğret bütün kelimeleri.Cisimleri sil baştan çiz, renkleri yeniden keşfet. Sarıl gırtlağıma...