Gözlerimi güneşin ilk ışıklarıyla birlikte açtım. Güneş yeni doğuyordu ve etrafımda bana bakan bir çok insan vardı. Dün geceye dair pek bir şey hatırlamıyordum ve başım çok ağrıyordu. Tek hatırladığım bu zamana kadar yaşadıklarıma dayanamayıp bir bara gitmiş olmamdı. Etrafımda toplanan insanlara bakarak ayağa kalkmaya çalıştım. Kalkamadım. Bacaklarımı hissetmiyordum. İçinde bulunduğum halime gülsem mi ağlasam mı bilemeden çevremdeki insanların yardımıyla tekrar oturdum az önce kalktığım yere. Ben buraya nasıl gelmiştim? Ne olmuştu bana? Merakla etrafıma göz gezdirdikten sonra:
-Daha iyi misin? diye sordu biri.
Hızlıca soruyu soran kişiye döndüm. Siyah saçları kahverengi gözleri ve sakalla karışmış siyah bir bıyığı vardı. Orta boylarda kalıplı bir adamdı. Adamı iyice süzüp:
-Biraz daha iyiyim teşekkür ederim. Ancak bana neler oldu? Hiçbir şey hatırlamıyorum,diye şaşkın şaşkın sorarken müşteri telefonlarına bakan yaşlı adam cevap verdi:
-Dün gece buralarda dolaşırken iyi görünmüyordun. Biz senin bu durumunu farkedip seni izlemeye başladık. Sanırım buraya gelmeye çalışıyordun. Sonra birden yere düştüğünü gördük. Koşarak yanına gelip seni buraya kadar taşıdık. Çok yorgundun sanırım hemen uyudun.
-Yardımlarınızdan dolayı çok teşekkür ederim. Dün gece içkiyi biraz fazla kaçırmışım. Borcum ne kadar? diye sorduğumda çevremdeki insanlar şaşırmakla birlikte kaşlarını çattı. Korkmadım dersem yalan olur. Yaşlı adam:
-Borç falan yok evlâdım. Biz bunu bir karşılık bekleyerek yapmadık, Allah rızası için yaptık. Allah bizden razı olsun yeter bize,dediği anda içimden "Vay be. Gerçekten böyle insanlar kaldı mı dünyada? Gerçekten insan olmanın temelini kavrayan dürüstlük merhamet ve sevgiyle beslenmiş insanlar kaldı mı?" diye düşündüm. Ben bu düşünceler içerisindeyken çaylar geldi. Herkes çayını alıp tanışma faslına gelince duraktaki herkes kendini tek tek tanıttı.
-Adım Ali. Yirmi dört yaşındayım abi. Üniversite öğrencisiyim. Maddi sıkıntılardan dolayı taksicilik yapıyorum.
-Benim adım da Osman. Kırk iki yaşındayım. On beş yıldır taksicilik yapıyorum. Karşıma öyle insanlar başıma öyle şeyler geldi ki senin şu haline hiç şaşırmıyorum.
-Nuri. Elli dört yaşındayım evladım. Durağın en büyüğü benim. Aile gibi olduğumuz bu durakta kimsenin kimseye bir kötülüğü dokunmaz. Derdi olan derdini anlatır derman bulur.
-Sinan. Otuz yaşındayım kardeşim. Psikoloji öğretmeniyim ama psikolojisi çabuk bozulan da benim, deyince duraktaki herkesle birlikte bende güldüm.
Son olarak bir kişi kalmıştı. Fazla kısa olmayan dik saçları birbirine karışmış sakalsız ve bıyıksız adam gömleğinin cebinden çıkardığı mendille alnındaki teri silerek:
-Hamza. Otuz dokuz yaşındayım. Emekli askerim.
-Erken emeklilik duymuştum ama bu kadarını duymamıştım Hamza abi dedim sırıtarak. Ama hiç inanmamıştım bu son sözüne. Her neyse sıra bana gelmişti. Nereden başlayacağımı,nasıl anlatacağımı bilmeden başladım sözlerime:
-Adım Ömer. Yirmi altı yaşındayım. Daha dokuz yaşında bir çocuktum annemi ve babamı kaybettiğimde. Hacer teyze isimli bir komşumuz vardı. O bakıyordu bize. İlk başlarda benden annemin ve babamın öldüğünü saklamaya çalıştılar. Gözlerinde tuttukları yaşları görmem sandılar. Birgün sokakta arkadaşlarımla oynarken başkasından duydum bu haberi. Mahallenin dedikodu yapan teyzeleri yanımızdan geçerken biri başımı okşayıp:
-Rahmetli iyi kadındı, demesiyle beynimden vurulmuşa döndüm.
Gözlerim doldu. Ağlayarak uzaklaştım oradan. Koşabildiğim kadar hızlı koşarak hem yaşadığım evden hemde beni seven insanlardan kaçtım. Birkaç gün hiçbir şey yemedim,yiyemedim. Polisler devriye gezerken beni ağlar halde,yıkılmış bir evin önünde çömelmiş ve üşümüş bir şekilde buldu. Merhametli polislermiş. Arabalarına bindirip karakola götürdüler beni. Isınmam için üzerime battaniye verdiler,karnımı doyurdular. Neden ağladığımı sorduklarında cevap veremedim. Aralarında:
-Bu çocuğu ne yapacaz? diye konuşurken ben tekrar kaçtım. Yapabileceğim başka bir şey yoktu çünkü. Gerçeklerden kaçarak kurtulacağıma inandığım bir zamandaydım. Herkese karşı güvenimi kaybettiğim bir zamanda... Daha dokuz yaşında küçücük bir çocuktum abi. Annesini babasını kaybetmiş küçücük bir çocuk. Acıma merhem bulamadan kaçtım durdum. Nasıl dayanabilirdim ki bu acıya. Günlerce sokaklarda yattım. Soğuk zemini hissettim tenimde. Yaşadıklarımın şokunu üzerimden atamamıştım hala. Yine birgün sokaklarda uyurken dilenci çetelerinden birine rastladım. Korkarak kaçmaya çalıştım onlardan. Beni yakaladılar ve zorla yanlarında çalıştırdılar. Dilencilik, hırsızlık ve bir çok insanları dolandırma taktiği öğrettiler.
Buraya kadar dikkatlice beni dinleyen insanların yüzüne utançla baka baka anlatıyordum bunları. Hayat hikayemi bitirdiğimde hiçbirinin yüzüne bakacak halde değildim. Yaşadıklarımdan ve yaptıklarımdan dolayı çok utanıyordum. Nuri amca masasından kalkarak yanıma geldi ve elini omuzuma atarak karşıma oturdu. Yüzümdeki hüznü anlamış olacak ki son derece dikkatli olmaya çalışarak başladı konuşmasına:
-Hepimiz bu hayatta birilerini kaybettik. Hepimizin başına birçok musibet geldi ve hepimizin çektiği acılar vardır. Sen bu acıları küçük yaşlarda yaşamışsın. Anneni ve babanı kaybetmişsin. Takdir-i İlahi. Bir şey diyemeyiz. Allah kulunu çeşitli imtihanlara sokar. Kimi zaman malını alır elinden,kimi zaman sevdiklerini. Ama bu Allah'ın kuluna acı çektirmek istediğini göstermez. Allah kulunu kendisine itaat etsin ve kendinden çok kimseyi sevmesin diye imtihanlara tâbi tutar. Ve Allah sevdiği kuluna zor imtihan verir. Eğer Allah'a senden aldıkları için şirk koştuysan hemen tövbe et. Ama eğer şükrettiysen şükretmeye devam et. Bizim Allah'tan başka kimsemiz yok Ömer. Bir anne çocuğunu nasıl seviyorsa,ona nasıl değer veriyorsa Allah'ta kulunu öyle seviyor,öyle değer veriyor.
Gözlerim dolu dolu Nuri amcayı dinliyordum. Anlattıkları yüreğimdeki yangına su olmuştu resmen. İlk defa içimin ferahladığını hissetmiştim. Ona artık bir baba gözüyle bakıyordum. Ani bir hareketle elini öpmeye çalıştım. Ama o bana sıkı sıkı sarılmayı tercih etti. Sözleri ve davranışları içimi ısıtmıştı. İlk defa mutluluğu her hücremde hissediyordum. Yılların verdiği hüznün sonunda ilk kez mutluluğu yaşıyordum Tabi bu durum uzun sürmedi. Müşteri telefonunun çalmasıyla birbirimize sarılmayı bıraktık. Yüzümdeki tebessümle çevremdeki insanlara bakarken Nuri amca telefonu kapatmış ve bana doğru dönmüştü:
-Senin bir işin var mı? diye sordu.
Hayır manasında kafamı salladım. Dikkatle masasında duran defterini açıp göz gezdirmeye başladı.
-Ehliyetin var mı?
-Evet var. Neden?
-İyi. Yarın burada işe başlıyorsun. Bizimde elemana ihtiyacımız vardı zaten,dedi ve nerede kaldığımı sordu.
-******* Otel, diye cevap verdim. Şaşırdı. Gözlüklerinin altından bana bakarak:
-Yahu senin kalacak evinde mi yok?
-Malesef. Ailem vefat ettikten sonra bir daha o eve gidemedim. Tekrar aynı acıları yaşayamazdım.
-Anladım. Peki ev duruyor mu? Yani birileri oturmaya başladı mı yoksa hala boş mu?
-Bilmiyorum, dedim ve saate baktım.
-Saat çok geç olmuş. Ben artık kalksam iyi olur. Yarın erkenden gelip işe başlarım. Çok teşekkür ederim Nuri amca.
-Önemli değil evlat. Ne zaman bir sıkıntın olursa gel. Elimizden geldiği kadar yardım etmeye çalışırız.
2.BÖLÜMÜN SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖMER
Teen FictionHayat öyle bir yer ki sağlam insanı bile en çıkmaz yerlere sürüklüyor. Işte benim hayatımda böyle başlıyor,çıkmazlar içerisinden...