"Bırakın beni!"
Jennie askerlerin sert tutuşu arasında çırpındı. Onu tutan iki asker ve etrafında onlarcası vardı. Gecenin karanlığına inat parlayan üniformaları ile Jennie'nin karşısında bir tehdit gibi dikiliyorlardı.
"Kim olduğumu bilmiyorsunuz, bırakın beni!" Jennie sesini yükseltti. Askerler alaycı bir şekilde gülerken içlerinden biri "Şatoya gizlice girmiş fahişelerden birisin, işini gördün ve şimdi de fare deliğinden kaçmaya çalışıyorsun." dedi. Diğerleri onun bu sözlerine karşılık daha fazla gülerken Jennie aşağılanmanın verdiği sinirle askerlerin tutuşundan kurtuldu.
Ona fahişe diyen askerin suratına geçirdiği yumruk ile askerler gülmeyi bıraktı. Asker patlayan dudağından sızan kanı sildi. Öfkeden deliye dönmüştü. Elleri birer yumruk halini aldı. Jennie pelerininin siyah başlığı altından askerin gözlerine bakarken suratına tükürmemek için kendini dizginlemeye çalışıyordu. Askerin yukarı kalkan eli Jennie'nin yüzüne inecekken duydukları ses ile havada asılı kaldı.
"Ne yapıyorsunuz siz burada?" Onlara doğru gelen, üzerindeki gümüş zırhı, sadece gözlerini ve yüzünün küçük bir kısmını açıkta bırakan başlığı ve belindeki kılıcı ile Kral Muhafızları'ndan Taeyong'du. Askerler tedirgin bakışlarla birbirlerine baktılar. Jennie'ye el kaldıran asker "Önemli bir şey değil." dedi. Havada asılı kalan elini artık aşağıya indirmişti.
"Fahişenin tekini yakaladık." Asker Jennie'yi Taeyong'un önüne itekledi. Ardından bir el Jennie'nin pelerinini çekip başlığını indirdi. Jennie'nin saçları esen rüzgârla havalandı.
"Beğendiysen alabilirsin." Askerlerden biri kıkırdadı sonra diğerleri de ona katıldı. Fısıltılar rüzgârla güçlendi. Jennie'nin gözleri Taeyong'unkileri bulduğunda bir adım geriye gitti.
Bu gece şatodan kaçmaya çalışmıştı. Mutfakta bir hizmetçi kılığında birkaç saat çalışmış, ortalık sakinleştiğinde pelerinini alıp kilerin arka kapısından dışarıya çıkmıştı. Bulutlar ayı perdelerken kaçmanın kolay olacağını düşünmüştü. Fakat daha ilk bahçeyi geçemeden askerler tarafından tazılar için duvara sabitlenmiş küçük kapıdan geçerken yakalanmış ve zorla aşağı indirilmişti.
Jennie ağırlığını sol ayağına verdi zira askerin biri onu duvardan aşağı çekerken sağ bacağı ciddi derecede yaralanmıştı. Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama ağzından çıkan sadece "Ben.." oldu. Kelimeleri saklandıkları yerden çıkaramıyordu. Taeyong'un bakışları altında eziliyordu Jennie.
Taeyong... Babasının muhafızlarındandı. Acımasız, kuralcı ve son derece iyi bir askerdi. Yakında, Kral Muhafızları'nın baş muhafızı öldüğünde onun yerine geçmesi bekleniyordu.
"Sen. Buraya gel." Taeyong, Jennie'ye tokat atacak olan askere seslendi. Ortam sessizleşmişti. Sadece birkaç cırcır böceğinin sesi duyuluyordu. Asker Jennie'nin önüne geçerek Taeyong'un karşısında dimdik durdu.
"Kolun." Taeyong askere kolunu uzatmasını işaret etti. Sonrası Jennie'nin yüzünün tam önünden geçen bir kılıç, yere düşen bir kol ve etrafa fışkıran kandan ibaretti.
"Teşekkür ederim." Jennie ona uzatılan bir bardak suyu alıp ağzına götürdü fakat bardaktaki su aniden kırmızı bir renk alıp kana dönüştüğünde hızla bardağı masanın üzerine indirdi. Çok fazla ölüm görmüştü ama kana hâlâ alışamamıştı. Gözlerinin önünde kolu kesilen askerin çığlığı hala kulaklarındaydı. Taeyong askerin kolunu kestikten sonra kılıcındaki kanı temizlemiş ve diğer askerlere bakmıştı.
"İsimlerinizi yazdığınız kağıt yarın sabah elimde olsun." Sonra elini Jennie'ye uzatıp "Prenses?" demişti. Askerler şaşkınlıkla diz çökerken Jennie titreyen elini Taeyong'un avcunun içine bırakmıştı. Soğuk eli Taeyong'un avcunda ısınırken beraber bahçeyi geçip şatoya girmişlerdi. Geniş, cam merdivenleri çıkmış Jennie'nin odasının olduğu koridoru yürümüşlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cold Cherry | Jenyong
Short Story"Sen şatosunda yaşayan bir prenses olabilirsin ama ben seni kurtaracak prens değilim. Aksine, seni oraya hapsedecek askerlerden biriyim." Taeyong keskin bakışları ile Jennie'ye baktı. Sesinde öfkeyle çileden çıkmışlık arasında bir tını vardı. Taeyo...