-5-

616 24 31
                                    

 Ben küçükken oyuncaklarım üşümesin diye hepsinin üzerini örter öyle uyurdum, sırf biraz ilgi hissedebilmek için uyuyor taklidi yapıp babamın beni yatağa taşımasını isterdim, kaldırım taşlarının kenarındaki beyazlara basmamak için turuncu renklerden hoplaya zıplaya yürürdüm en sonunda yorulur ve pes ederdim, patlamış mısır yaparken içerisinden birisinin tutar ve ilk onun patlaması için tezahürat yapardım, pencereden süzülen yağmur damlalarını birbiri ile yarıştırır istediğim önce inerse kendim kazanmış gibi sevinir bazen de kendimi ödüllendirirdim. Anlayamıyorum, ben mi fazla aptalım? Yoksa insanların içindeki kötülük pastadaki mum sayısı artınca mı gün yüzüne çıkıyordu?

"Yağmur, daldın gittin anlatacak mısın?" dediğinde kaçırdığım gözlerimi yine gözlerine kenetledim.

"Hayır" kestirip atmak istiyordum, unutmak, bir daha hatırlamak istemiyordum. Gözlerimi yine kaçırdığımda her zamanki gibi derin nefes verip kapıya doğru yöneldi. Ne yani bu kadar çabuk mu vazgeçecekti? Azcık daha ısrar etseydi keşke. Yataktan kalkıp salıncaklardan birisine oturdum.Odayı o kadar güzel dekore etmişlerdi ki. Toz pembeye boyanmış duvarın üzerinde birkaç tane beyaz Kaan'la fotoğrafımızın olduğu çerçeveler vardı. Beyazlara bürünmüş yatağın üzerinde gri renkte yastıklar vardı. Harika bir manzarası olan camın önünde yan yana iki tane tavana zincirle asılmış kamış salıncak vardı ,içinde grinin hakim olduğu yastıklar vardı. Biraz ileride ise çalışma masası vardı üzerinde çeşit çeşit kalemler vardı. Bu parayı babam mı vermişti? Benim gerçek odam bile bu kadar güzel değil. Odaya hayranlıkla bakarken kapı kilit sesi geldi. Kapının kilidini açıp gideceğini düşünürken, sadece kapının kilidini açıp yanımda ki kamış salıncağa oturdu. "Gitmedin mi?" dedim hayretle.

"Hayır, Yağmur gittim. Hatta şu an burada olan ben değilim, hatta benimle de konuşmuyorsun gittim ya ben" abartılı bir şekilde gözlerimi devirdim. Bir süre sessizlik oldu. Tabii ki sessizliği bozan Meriç oldu.

"Anlatsana lan!" Derin nefes alıp dahada yayılarak oturdum. "Anlatamayacaksın değil mi?" Güvenmeli miydim? Hayatımda ilk kez gördüğüm birisine bu kadar güvenmeli miyim?

"Ben 6 yaşındayken dedem çağırmıştı bizi köyle," Meriç şaşırmış bir şekilde bana baktı. "Arzu ve Uraz benim babamın diğer eşi Azra'dan. Annem, ben, Azra, Arzu, Uraz ve babam birlikte dedemin yanına gitmiştik. Ama ben o zamanlar dedemi o kadar çok seviyordum ki anlatamam. Tabii ki o beni sevmiyordu varsa yoksa Arzu'su.Çok saçma değil mi? Saçının teline zarar gelse fırtınalar koparacağın insanlar sen ölecek olsan bile yaprak kıpırdatmıyor. Her neyse. Köye gittik işte bir kaç çocukta var orada Arzu hemen arkadaş oldu onlarla dışarıya çıktılar. Bir süre sonra beni çağırmaya geldiler 'top oynayalım'diye, salak bende hemen gittim.Azra birden kendini yere attı. Düştüğü yerde de kırık cam vardı. Cam anlına girmişti hatta hala izi var sanırım. Birden bağırıp çağırmaya başladı. Herkes başına toplandı ne dedi biliyor musun? 'Yağmur itti beni' yanındaki arkadaşları da onu onayladı o an dedemden öyle bir tokat yemiştim ki, küçücük bedenim beni taşıyamayıp yere yığıldı" gözümden akan yaşları silip, zorda olsa Meriç'e baktım. Gözlerini bana dikmiş devamını bekliyordu "Sonra annem beni oradan götürdü. Peşimden babam da geldi 'Sen benim kızım değilsin, utanıyorum senden be' deyip gitti. Yani öyle bir şey yapmış olsam bile utanılacak gibi bir şey miydi bu Meriç Allah aşkına?" Gözümdeki yaşları silmekten usandığım için Meriç'e baktım. Sarı hafif dalgalı ve dağınık saçlarını, yeşile çalan gözleri tamamlıyordu. Yapılı vücudu ve uzun boyuyla gerçekten çok yakışıklı duruyordu. Bana doğru eğilip gözümdeki yaşları sildi. "Değil tabii ki. Ama değer mi, güzelim?" gözlerimiz yine buluştuğunda salıncaktan kalkıp önümde dizlerinin üzerine çöktü. "Seni dinlemeden yargılayan birisi için değer mi? Saygı duymak zorundasın ama sevgi duyma. Değmez çünkü gerçekten seni sevmiyorsa niye sevdin ki o adamı?" Meriç'in dediğiyle kendimi ne kadar tutsam da başaramadım ve ağzımdan hıçkırık koptu. Neden bilmiyorum ama o an Meriç'e sarılma isteğiyle doldu içim. Pişman olacaktım belki ama kollarımı boynuna doladım Saniyeler sonra kollarını belime sardı. Hıçkırıklarım yavaş yavaş kesilip, yok oldu yerini sakinlik alınca Meriç kollarını gevşetti. Dudaklarını aralayıp tam bir şey söyleyecekti ki kapının iki kez tıklanmasyla elinde tepsiyle Mert girdi içeriye"Yağmur, girebilir miyim?" Dedi yüzünde mahcup bir tebessümle.
"Girdin ya lan, neyin kibarlığı bu? Ayrıca Yağmur abla diyeceksin" Mert benim yerime Meriç'e göz devirdi ve yanıma geldi.Yanıma gelirken söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
"Sana sorduğumu hatırlamıyorum, abi"
"Kes, lan"
"Adamda medeniyet, saygı, ahlak yok hiç biri yok. Bir tane olsa neyse ama yok" şuna bak ya büyümüş de küçülmüş. Elindeki tepsiyi masanın üzerine koyup bana döndü. "Yağmurcuğum senin üzülmeni istemiyorum" dedi tepsinin içinden bir tane oyuncak arabasını eline aldı "Bak bu benim en sevdiğim arabam,8 gün önce Odamda buldum kim aldı bilmiyorum. Annem bana 'meleklerin bir hediyesi' olduğunu söyledi" Meriç'e soru soran gözlerle bakınca 'Evet, maalesef doğru' der gibi baktı. Mert'e bakışlarımı geri çevirdiğimde elindeki siyah, 1900'lü yılların maket arabasını inceliyordu. "Ben bu arabayı çok seviyorum ama seni daha çok seviyorum. O yüzden bu senin olsun. Nutellayı ne kadar çok seviyorsan bu arabayı da o kadar çok sev. Her ağladığında, üzüldüğünde bu arabaya bak ve beni hatırlayıp ağlama. Tamam mı?"
Boğazımın yandığını hissediyordum. Küçücük çocuk nasıl bu kadar düşünceli olabilir? Kafamı sallamakla yetindim sadece. Boynuma dolanan ufacık kolları hissetmemle gözlerimi kapatıp bende kollarımı ahtapot gibi biline doladım. Bebek gibi kokuyordu hala. Ama dili abisinden de sivri. "Hadi bakalım Arzu'yu almaya gidiyoruz." Meriç'e 'şaka yapıyorsun' bakışlarımı atınca o da 'gayet ciddiyim' bakışlarını bana sundu
"Öldürseniz gitmem. Cesedimi çiğnersiniz, o zaman... Asla ya o malı almaya gideceğim fikrini ortaya attığın için bile salak durumuna düşüyorsun. Ben Arzu'yu alacakmışım düşüncesi bile saçma. Asla gelmem"

*****

"Hadi gidelim bak gelmeyecek sanırım 15dakikadır Arzu'yu beklemekten sıkıldım, hayır evde beklesem ne olacak acaba?" Evet, Arzu'yu almaya gitmiştik. Neden bilmiyorum ama gitmiştim. Salak ben.
"Kanka, sus gözünü seveyim sus. Çenen düşer inşallah?" Yağız'ın saçlarının arasına elimi daldırdım ve elimi sıktım "Tövbe de" dediğimde tövbe deyip Özür diledi. O sırada Mert'in elimi tutmasıyla kulaklarımı tırmalayan o gıcık be tiz sesi duymam bir oldu
"Merhaba, bebekler. Özledim sizi canlarım"

Biliyorum yeni bölüm çooooooooooook geç geldi. Umarım beklediğinize değer ve çok çok çok beğenirsiniz. Saat 2 ve aşırı uykum var. Kısa kesiyorum o yüzden
Seviliyorsunuz♥♥♥

Yaz OdunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin