Kabanımın cebinden çıkardığım bozuklukları bakkal Hüsnü amcaya uzattığımda, hala iğneleyici bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. Tabi bunda dört ekmek parasını bozuk on ve beş kuruşlarla yapmamın da etkisi vardı. Fakat sanki tavuğuna kış demişim gibi bakmasını gerektirecek bir şey yaptığımı da düşünmüyordum. Aksine onu büyük bir dertten kurtarmış ; " Bozuk param yok. Şurada ki cikletlerden alıver." cümlesini bakkal jargonunun tozlu raflarından çıkartıp kullanmasını bile engelletecek yegane silahları sunmuştum.
Mucize değerindeki beş ve on kuruşları...
"Hayırdır Soğuk Nevale ? Sabah namazında cami önüne mendil açıp dilendin mi ?"
Elimdeki bozuklukları alıp saymaya koyulan Hüsnü amcanın laf sokuşturmasına -her ne kadar fark etmese de- sadece göz devirmeyle karşılık verdim. Geçen birkaç dakikanın ardından bana geri uzattığı artan kuruşları hızlıca cebime sokuşturdum ve hiçbir tepki vermeden bakkaldan çıktım.
Eve doğru ilerlerken bir yandan da somun ekmeğin kenarından aşırdığım kırıntıları ağzıma atıp etrafı inceliyordum. Mesala biraz ileride manav Murtaza dükkanının önüne park etmiş, kamyonette ki kasaları içeriye taşıyordu. Birkaç hafta önce o kamyonette alt mahallede oturan Suavilerin kızı Suzan'la işi pişirirken nişanlısına yakalanmış , nişanlısı Murtaza'ya mahalleyi dar etmişti. Bu olay bizim mahalle için geniş bir malzemeydi . Gerçi kim olsa sokakta Murtaza'nın don atlet koştururken girmiş olduğu durumu konuşurdu şimdi. Elimi uzatıp ekmeğin kenarından birazcık daha aldım ve ağzıma attım. Tam bu sırada manav Murtaza ile kısa bir bakışmamız oldu. Lakin kafamı çevirip bu hamleyi ustalıkla savuşturdum.
Manav Murtaza'nın dükkanını geçtikten birkaç dakika sonra gözüm bizimkilerin bile içinden çıkmamak için direttiği , her ne kadar sigara yasağı olsa bile her daim duman altı olan kıraathaneye takıldı. Hah ! Birazdan Umut amca kıraathanesinin kepenklerini açmakla meşgul olurdu. Tabi adam sabah kahvaltısını yapıp dışarıya çıkan emekli ve işsiz güruhun hemen doluşacağını biliyordu. Ne yalan söyleyeyim zeki adamdı Umut amca ya da sansar mı demeliyim? Paranın kokusunu aldığı her işe girerdi. Karısı Melahat teyze de bu işin ekmeğini yiyen yegane insandı . Altın günlerinde mahalleye nispet yaparcasına altın bileziklerinin sallanmasına bile izin vermeyen o dombili bilekleriyle arzı endam ederdi. Gerçi amacına da ulaşır, kıskanç bakışları her daim o altın bileziklerde toplamayı başarırdı.
İlerlemeye devam ettim. Çok geçmeden kendimi canım evimin canım kapısının önünde aptal gibi sırıtıp bir yandan da anahtarla evin kapısını açmaya çalışırken buldum. Bizimkiler muhtemelen Yakup amcaların evine kahvaltıya gitmiş olmalıydı.
" UMUT !"
Açtığım kapıdan bakışlarımı çekip karşımızda duran iki katlı müstakil evin balkonuna çevirdim. Gördüğüm yüzle gözlerim bıkkınlıkla düşerken Yakup amcanın küçük kızı Serap'a yine aynı bıkkınlıkla cevap verdim.
" Efendim Serap."
Gülümsedi. Ardından eliyle kendi evini işaret ederek konuşmaya başladı.
" Oraya değil , buraya gelmelisin. Hem daha sohbet etmekten kahvaltı yapmaya fırsat bulamadılar . Hadi gel, hiçbir şey kaçırmadın !"
Elimdeki anahtarı cebimin içine koyarken bakışlarımı Serap'ın güzel yüzünden ayırmamıştım.
" Yok , teşekkürler ama ben almayayım. "
Gözlerini devirdi. Ardından mırıltıyla " Gelsen şaşardım. " gibi klişe bir cümle söyledi. Bir kaç saniye sonra gözleri tekrar beni buldu.
"Peki ısrarcı olmayacağım . Ben içeriye girsem iyi olacak, sana iyi günler. "
![](https://img.wattpad.com/cover/155203378-288-k289432.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUT IŞIĞIM | Yeniden Yazılıyor.
Teen FictionMahallenin "Soğuk Nevalesi" olarak bilinen Umut , bir gün kendini hiç de istemediği bir iddianın içinde bulmuştur. İddanın konusu ; üç ay içinde mahallenin gözde bekarları arasında gösterilen , üstüne üstlük mahallenin en ağır ağabeyi olan Serkan'...