Ve beni bir kez daha duymaya başladın. Varlığımı ilk kez bu kadar güçlü kabul ettiğin bu gün, Karanlık'ın gerçekten var olduğu ilk gündü.
Lynnette uzun bir yürüyüşün ardından uçsuz bucaksız bir gölün kıyısında duruyordu. Göl, saray ve Karanlık'ı birbirinden ayıran koca bir hendekti. Uzun yıllar boyunca donuk olmasına rağmen buz o kadar inceydi ki Lynnette'in yaz rüzgârının etkisiyle çoktan dağılmaya başlamıştı.
Friella'nın buzu özellikle ince tuttuğunu biliyordu. Eğer buz kalın olsaydı, insanlar o buzu geçebilirdi. Friella insanlardan uzun zaman önce vazgeçmişti ancak Lynnette'in aklındaki asıl soru, Friella'nın bu kadar gücü nereden ve nasıl bulduğuydu.
Karanlık böyleydi çünkü insanların inancıyla hayat bulurdu Kraliçe. İnsanlar inanmayı bıraktığındaysa... sadece bir insan olurdunuz. Nankördü Karanlık bazı zamanlarda. Eğer halkın için yaşamıyorsan, hiç yaşamaman daha iyiydi. Bir Kraliçe halkının inancıyla yükselir, halk yoksa Kraliçe de yok olur.
Lynnette halkının inancının ona verdiği yeni gücün gittikçe arttığını hissediyordu. Eğer onun gücü artıyorsa, Friella'nın ki tükeniyor olmalıydı ve Lynnette fırtınayı elinde tutabilmek için Friella'nın Yıkım ve Ölüm'e boyun eğdiğini içinde bir yerlerde biliyordu.
Buza doğru bir adım attığında ayaklarının altındaki buzun koyu yeşilden sağlıklı çimenlerle yeşeren toprağa dönüştüğünü gördü. Gölü beslemek için kullanılan su Çağlayan'a aitti ve Violet onun tarafındaydı. Çağlayan'ın suyunun yavaş yavaş çekildiğini gördüğünde sağ elini kalbinin üzerine koyarak yere diz çöktü. Hafif gülümsemesi yıldızları aydınlatan Ay gibiydi. Asıldı, güçlüydü.
"İyi bakacağım," diye mırıldandı Lynnette. Onurunu bir kez kaybeden biri, onurlu olmanın anlamını daha iyi kavrardı. Lynnette artık kaçmayacak kadar onurluydu. Tekrar ayağa kalkıp yürümeye başladı. Yeşil çimenler dümdüz sarayın heybetli kapısına kadar uzanırken Lynnette'in vücudundaki her bir kas gerilmeye başladı.
Bunu yapmayı gerçekten istemiyordu. Friella'dan nefret etmiyordu hatta sevmek ve sevmemek arasında bir tercih yapması gerekse sevgiyi tercih ederdi ancak ona şimdi karşı çıkmazsa, bunu asla tekrar yapamayacağını biliyordu. Tırnakları beyaz avucunun içine o kadar sert batıyordu ki avcu kanayıp yere damladığında ancak farkına varabildi ne denli gergin olduğunun. Korkmuyordu, durumunu tanımlayacak kelime asla korku olmazdı ama titriyordu. Öfke, belki; nefret ve korku, değil; ancak belki üzüntü.
Lynnette kendi içindeki tüm bu düşüncelerle birlikte yürümeye devam ediyordu ancak kapı tüm heybetiyle o an önünde beliriverdi. Kısa bir an duraksadı. Gerçekten yapacaktı bunu. Yapması gerekiyordu. Biliyordu Lynnette bunu yapmazsa daha fazla incinen olacaktı. Pearl ile karşılaştığı andan beri biliyordu bunu. Sınırlar zayıflamıştı ve Karanlık dağılıyordu. İnsanlar inançlarını kaybettikçe yok oluyordu Karanlık. Elini yavaşça kapıya dayadı Lynnette.
Soğuk olmasını bekliyordu kapının fakat elinin altında nabız gibi atan kapı sıcaktı, canlıydı. Küçük bir çocuğun sırtını sıvazlarcasına okşadı yavaşça kapıyı sonra kollarındaki tüm güçle çift kanatlı heybetli kapıyı itti. Normal şartlarda Lynnette gibi minyon tipli bir kızın kapıyı açmasına imkân yoktu ama kapı onun için açılmıştı. Elini kapıya koyduğunda anlamıştı Lynnette sarayın da aslında canlı olduğunu ve kendi iradesiyle onu içeri davet ediyordu. Hafifçe başını eğerek sarayı da selamladı Lynnette ve önündeki uzun, karanlık koridora doğru yöneldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gül
FantasíaBeyazın siyaha aşık olup koynuna girmesiydi evrenin ilk günahı. Ve gri doğdu hiç kimseye söylemeden, sessizliği kardeş edinerek... Onun gördüğüyse, ne siyah ne beyaz ne de griydi. Hayatı kızıl, aynadaki yansıması grinin kendisiydi... #Watt...