Hainin gülüşü, kulaklarımda yankılandı bir kez daha. Sana yaklaşmasını durduramadım.
Lynnette yarım bir şekilde gülümseyen adamın yüzüne baktı. Çıkık elmacık kemiklerinin üzerinde yeni yeni dans etmeye başlayan ay ışığı henüz gözlerine ulaşamamıştı fakat gri gözlerindeki tuhaf parıltıyı görebiliyordu. Adama cevap vermek istedi fakat ne diyeceğini bilmiyordu. Acaba kraliçe olduğumu söylersem arkasına bile bakmadan kaçar mı, diye düşündü. Aslında cevap basitti. Lynnette kim olduğunu o kadar iyi biliyordu ki belki de cevaptan memnun olmamasının en büyük sebebi buydu.
Yavaşça gülümsedi. Hüzünlü ve yalnız bir gülüştü dudaklarını süsleyen sessiz siluet ve adamın dikkatinden kaçmamıştı. Lynnette'in cevabını o daha söylemeden anlamıştı. "İmkânsız," dedi Lynnette yavaşça. "Kim olduğumu, kim olmak zorunda olduğumu o kadar iyi biliyorum ki aradığın cevapları sana sunamam."
"Belki de olduğunu sandığın kişi değilsindir," diye mırıldandı adam.
Lynnette bir kez daha gülümsedi ve hafifçe eğilerek eteklerinde her daim büyüyen siyah güllerden bir tanesini kopartıp adama uzattı. "Kim olursan ol, ne kadar zaman kaçmış olursan ol, efsanelerin her toprakta yaşadığını biliyorum."
Adam Lynnette'in elinden gülü alırken tepki vermemişti. Efsanenin döndüğünü biliyordu çünkü. Kaçtığı günden beri duymayı beklediği haberi ona taşıyan rüzgârda kokusunu almıştı. Güllerin döndüğü anı o kadar net yaşamıştı ki güllere dönmek istemişti ancak güllerin varisiyle bu şekilde karşılaşmayı beklemiyordu.
Elinde tuttuğu güle hayranlıkla bir süre baktı. Gülün yapraklarının kadifemsi yumuşak dokusu pürüzsüz olduğu gibi cezbediciydi. Rengine siyah demeyi en büyük hakaret kılan yapraklarının siyahlığına verilebilecek tek isim ancak gece olabilirdi. Gece ve gülün mükemmel birleşmesini elinde tutuyordu adam ve büyülenmemek için hiçbir sebebi yokken gülümsedi. Bu mucizevi gül bile karşısındaki kadının güzelliği ve ihtişamı karşısında sadece siyah bir gülden ibaretti.
Kadının elini tuttuğunda teninin yumuşaklığı aklını başından almıştı. Karşısında buruk bir şekilde gülümseye kadından ona yansıyan duygular adamın afallamasına ve kendinden utanmasına sebep olmuştu. Yaseminler kendini kışa teslim ettiği gün kaçıp gitmişti o ve dönmesinin tek sebebi merakken bulduğu şey merakının çok üstünde, hayallerinde bile yaşayacağından şüpheli olduğu bir kadını, hayır, bir kraliçeyi bulmuştu karşısında. Ne söyleyeceğini düşünmemişti; ya da onu bulduktan sonra ne yapacağını da hesaplamamıştı.
Geri dönerken aklındaki tek şey gülleri bir kez olsun görmekken şimdi elinde tuttuğu bu mucizevi çiçeği, gülü kıskandıracak siyahlıktaki saçların arasına yerleştirmek istiyordu.
Bu düşünce Kraliçe'ye karşı koca bir saygısızlıktı belki ama kadın o kadar ulaşılabilirdi ki elindeki gülü saçlarının arasına yerleştirirken kadının saçlarının ipeksi yumuşaklığını biraz daha hissetmek için elinin oyalanmasına engel olamadı.
"İmkânsızın tek istisnası olduğunun kanıtı değil mi bu gül?" diye sordu adam gözlerini ondan alamayarak. "Varlığı bile imkânsız olan bir şeyi kıskandırıyorsun. Belkiler var güzel kraliçe. Ben belkilerin dünyasından geldim."
Lynnette acı acı gülümsedi. "Bense bir zamanlar belkinin hayalini kurmuş bir aptalım," dedi gözlerini adamdan ayırmayarak. "Söylesene ufacık bir belki kaç insanın acısı haline gelir?"
"Özgür olduğunu düşündüğün kadar kapana kısılmışsın ve kapana kısıldığından daha özgürsün. Gururlan güzel Kraliçe, sen halkının özgürlüğünde uçan bir kuşsun."
Lynnette'in dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Ya sen? Özgürlük müsün yoksa özgürlükte kaybolan küçücük bir insan mı?"
"İnsanlar bana Eolos der. Eski zamanlarda rüzgârın tanrısına böyle seslenirlermiş."
"Rüzgâr," diye mırıldandı Lynnette. "Özgürlüğün kendinden daha özgür olan tek şey rüzgâr... Senin zincirin de bu olsa gerek," dedi Lynnette her şeyi çözmüş şekilde.
Eolos yüzündeki ince gülüşle başını hafifçe sallayarak onu onayladı. "Rüzgâr nereye giderse gitsin sana geri dönüyorken benim onun çağrısına cevap vermemem imkânsızdı. Burada," dedi eliyle geniş bir daire çizerek ormanı gösterdi, "seni kimse bulamaz. Ne yeminli şövalyen, ne senin peşinden koşan saray şövalyeleri ne de başka bir ülkenin kralı... Burada seni bulabilecek tek şey rüzgârdı ve ben çıktım karşına. Peki, bundan sonra? Bundan sonra da yanında kalmama, özgürlüğün olmama izin verecek misin?"
Lynnette şaşırmıştı. Kimdi bu Eolos ve nasıl biliyordu birilerinden kaçtığını?
"Rüzgâr bilir," dedi Eolos. "Rüzgâr hep en yakınında olandı ve o hep seni gözledi."
"Eolos..." Lynnette şaşkınlığını açıkça gizleyemiyordu. Sonra gülmeye başladı. Hafif kahkahaları ormanda yankılanıyor, ağaçların yapraklarında dans ediyordu. Eolos karşısındaki güzel kadının kahkahasının bütün ormanı canlandırdığına tanık olduğunda şaşkınlıkla gözleri büyüdü ardından o da gülümseyerek kadına eşlik etti.
Eolos tam da bunun için dönmüştü işte. Bu kadını görüp onu tanıyabilmek için kaçtığını unutup reddedilmeye kendini hazırlayarak geri dönmüştü. En büyük isteğiydi onun yanında kalabilmek fakat kraliçenin asla ona ait olamayacağını biliyordu. O rüzgârdı çünkü ve bir kraliçe asla rüzgâraâşık olmazdı. Buna rağmen rüzgâr kraliçeyi sevmeye onu ilk gördüğü an başlamıştı. Rüzgâr tutkuydu, büyüyebilir öfkesini kontrol edemezdi. Kraliçenin yanındaki meltem, kraliçenin düşmanına fırtına olacaktı.
Eolos yavaşça tek dizinin üstüne çöküp bir elini kalbine koydu. Gri gözlerini Lynnette'in yakutlarından ayırmadan ağır ağır konuşmaya başladı. "Rüzgâr izin istemez, af beklemez ve senden yeminimi yanıtlamanı da istemiyorum. Rüzgâr seninle aynı anda sana âşık oldu. Sen Karanlık'a âşık olurken rüzgâr seni Kraliçesi olarak seçti. Leydim, Kraliçem, sonsuzluğun içinde rüzgârın; savaşında fırtınan olmaya yemin ediyorum," dedi tüm samimiyetiyle. Lynnette şaşkındı, olayı kavrayamamıştı ancak Asteria'ya geçmişini anlattıktan sonra öfkesiyle şekillenen rüzgârın ilk kez tenini geçip kalbine dokunduğunu hissetti. Karşılık beklemiyor, sadece Lynnette'i kucaklıyordu.
Rüzgâr'ın, Gece'ye verdiği yeminse rüzgârın sonsuzluğunda tüm evrende yankılandı.
ı+ՙr2
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Gül
FantasiBeyazın siyaha aşık olup koynuna girmesiydi evrenin ilk günahı. Ve gri doğdu hiç kimseye söylemeden, sessizliği kardeş edinerek... Onun gördüğüyse, ne siyah ne beyaz ne de griydi. Hayatı kızıl, aynadaki yansıması grinin kendisiydi... #Watt...