"derek, ne zaman gidiyorsun?" diye sordu anthea, çay kupasını avuçları arasında tutarken. derek bilmiş bir sırıtışla ona döndü, elleri belindeydi.
"nereye gidiyorum?"
"halledilecek işlerin yok muydu?" anthea, kaşlarını kaldırarak gözleriyle kapıyı işaret etti, ardından kirpiklerini kırpıştırıp yüzüne tatlı bir gülümseme yerleştirdi.
istediği şeyi anlayan derek gözlerini devirdi ama elloise ona döndüğünde hızla ciddi bir ifadeye büründü ve avuçlarını siyah pantolonuna sürterek mutfak kapısına doğru yürümeye başladı.
"doğru, unutmuşum!" dedi dramatik bir şekilde, saatine baktıktan sonra endişeyle başını kaldırdı. "spencer beni öldürecek! son iki randevumuza geç kaldım ve bu üçüncü olacak, lanet olsun. ben yokken eğlenmenize bakın, kızlar!"
derek elini sallayıp hızla koridorda kaybolurken anthea ve elloise onu izledi. elloise şaşkınca bakıyorken anthea'nın dudaklarında utangaç bir gülümseme vardı. dış kapı sertçe kapatıldığında anthea iç çekti, evde tek kalmışlardı.
ya şimdi ya da asla.
"bahçeye çıkmak ister misin?" diye sordu anthea, elloise'e. elloise başını salladı ve buna tamamen ihtiyacı olmasa da, anthea ona yardım ederken itiraz etmedi. anthea arka bahçeye bağlanan mutfağın kapısını açtı ve elloise bahçeyi gördüğü anda nefesinin kesildiğini hissetti. çok büyük değildi, hayır, ama etraf renk renk çiçeklerle döşenmişti ve mevsim göz önünde bulundurulduğunda, bu etkileyici bir şeydi.
"güzel, ha?" dedi anthea, elloise'in hayranlığını fark ederken. senin kadar değil. düşüncelerini kendisine saklamak için tüm iradesini kullanması gerekti.
"çok." dedi elloise nefessiz bir şekilde. burada muhteşem fotoğraflar çekebilirdi, hepsinde anthea'yı içerebilirdi, hepsinde. ama anthea'nın bundan hoşlanacağından emin değildi, kimse çiçeklerin önünde dikilip yüzlerce fotoğraf için poz vermeyi sevmezdi sonuçta.
"burayı beğeneceğini biliyordum." dedi anthea, elloise'i bahçe masasına yönlendirirken. "tanıştığımız ilk günden beri buradaki çiçekleri seveceğini düşündüm. benim işim değil, elbette, ne bu tür bir ilgim var ne de becerim... ayrıca derek buna izin vermezdi, onun sözleriyle, parmaklarımdan diken ayıklamak eğlenceli bir iş değil."
elloise boğazından yükselen kıkırdamaya engel olamadı ama sağ eli hızla ağzına yükselip bunu engelledi. anthea bunu fark ettiğinde kafası karışmış bir şekilde ona baktı, bu kadar güzel bir şekilde gülen biri neden bunu insanlardan saklamak isterdi ki? bu yasalara aykırı bir şey olmalıydı, mükemmelliğin yayılmasına engel olmak.
anthea düşünmeden uzanıp elloise'in ağzını kapatan elini tuttu ve yavaşça yüzünden uzaklaştırdı, amacına ulaştığında bile elini bırakmadı. düşünmeden hareket ediyor olabilirdi ama geri dönmek istemiyordu zaten, aynı anda elloise'in gülüşünü görmek ve elini tutmak bir tür hayat zirvesi olmalıydı.
elloise'in gülümsemesi kaybolup yerini utangaçça bir ifadeye bıraktı, dudakları gülümsemeye benzer bir şekilde kasılmıştı ama gülmüyordu da.
"ellerinin ya da saçının arkasına saklanmana gerek yok." dedi anthea, elloise bunu fark ettiğine şaşırdı. saçlarının arkasına saklanmak onun için bir sür savunma yöntemiydi, vazgeçilemez bir huydu ve anthea bunu fark etmişti. "utanmana ya da kaçmana da gerek yok, elloise."
"bunu isteyerek yapmıyorum..." diye mırıldandı elloise, ne diyeceğini bilmiyordu, anthea'nın bu şeyleri fark edecek kadar dikkat etmesi bile onun için büyük bir şaşkınlıktı.
"kendinden bu kadar utanmana gerek yok. değersiz değilsin, çirkin değilsin, bahsettiğin o şeylerden hiçbiri değilsin. sana yıllarca değersiz biri olduğunu aşılayan her şeyi yok etmek istiyorum." dedi anthea hislerini içinde tutamayarak. evet, artık geri dönüş yoktu. ya şimdi ya da asla. 'şimdi' seçeneği gayet makuldu.
elloise elini geri çekmeye çalıştı ama anthea buna izin vermedi. "beni bu kadar iyi görmeni hak etmiyorum."
"eh, bunu durduracak bir şey yapacak mısın?" diye sordu anthea kendini beğenmiş bir şekilde, elloise istemsizce güldü. anthea, onu güldürebildiği için dünyadaki en mutlu insanmış gibi hissediyordu. elloise onun yüzünden gülmüştü. tüm sebebi oydu. bir insanı mutlu etmek sizi mutlu edebiliyorsa bu aşık olduğunuz anlamına mı gelirdi?
"tanrım, çok aptalsın." diye cevapladı elloise alt dudağını ısırıp başını çevirirken, hâlâ gülümsüyordu.
"elloise," dedi anthea. "elloise. sanırım sana aşık oluyorum."
elloise'in kulakları uğuldamaya başladı, tüm kan kafatasına dolmuştu sanki, doğru mu duyuyordu? bu mümkün değildi, hayır, anthea onun gibi birini sevemezdi. sevmemeliydi. elloise bu türden bir sevgiyi hak etmiyordu.
anthea, elloise'in duraksayışını fark etti ve yüzü endişeyle kırıştı. "çok düşünme." dedi titremesine engel olamayıp. "karşılık vermek zorunda değilsin. sadece içimde tutmak istemedim."
"hayır, hayır, öyle değil." elloise aceleyle öne eğildi. "ben de sana aşık oluyorum, anthea. ne diyeceğimi bilemiyorum, tanrım, ah. buna cidden bir karşılık alacağımı asla düşünmemiştim."
"güzel." anthea gülümsedi. "bu gerçekten güzel."
sonunda. 14. bölüm ve sonunda bir şeyler görebiliyoruz.
birisi bana çiftlerimi çok geç kavuşturduğumu söylemişti ve buna itiraz etmiştim ama şimdi fark ediyorum, şu ana kadar 15. bölümden önce hiçbir çifti bir araya getirmedim. hatta çoğunlukla 20'yi buluyor. berbat biriyim, üzgünüm. enjoy.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
build god, then we'll talk |gxg
Short Storyelloise çiçeklerin fotoğraflarını çekmeyi seviyordu, anthea ise sarı renkli elbiseler giymeyi.