Sessizlik. Tüm bu sonsuz gibi görünen deliksiz karanlığın içinde duyabildiğim tek şey bu. Kendi soluğum dahi kesilmiş, ağaçlardaki kuşların ve baykuşların uğursuz vaatleri boğazlarına takılmış. Bileklerime ucuz bir düğüm ile dolanmış olan kalın halat canımı yakıyor. Gece soğuğu giysilerimin altına sızıp tenime işliyor. Vakit gece yarısını geçmiş, terk edilmiş lunapark sessiz ve boş. Arkamda yürüyen belli belirsiz siluet beni daha hızlı yürümeye teşvik etmek için şiddetle itiyor. Öfke ve hiddetle titriyorum. Müphem bir takım düşünceler zihnimde yankılanıyor. Onları duyamayacak kadar yorgun, önemseyemeyecek kadar bezginim.
Geleceğin ne getireceğini bilmemenin, önünde saklı sırların ardında yatan gerçeği görememenin korkutucu olduğunu söylerler; ancak yazılı kaderini ve onu değiştiremeyeceğini bilmek, cehaletten çok daha korkutucudur. Yine de insan bazen sevdikleri için, kendi canı dahi olsa, birtakım şeylerden vazgeçmek zorunda kalıyor. Bu adımları atarken kendimi ölümün kucağına bırakacağımı biliyorum. Kalp atışlarım hızlanıyor, gözlerimin önündeki dünya ile bilinçaltımın bana göstermeye çalıştığı dünyayı birbirinden ayırt edemiyorum. Ölümden önce tüm anıların bir film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçtiği söylentisi tamamen yanlış; yalnızca en mutlu olduğunuz anları hatırlıyor, onların silik görüntüsü karşısında yas tutuyorsunuz. Unuttuğumu sandığım tek bir anı, rahatsız edici bir sükunetle tekrarlanmaya devam ediyor.
Bir gün korkunun tüm bedenimi eline geçireceğine hiç ihtimal vermemiştim. Ama şimdi, burada, korku dışında hiçbir şey hissedemiyorum. Anlam veremediğim bir sarsıntı ile tüm bedenim ritmik bir şekilde kasılıyor. Bacaklarımın kontrolünü yitirerek bilinçsiz bir şekilde yere yığılıyorum. Soğuk hava tüm bedenimi yakıyor, tenimin her karesi umutsuz bir acı içinde kıvranıyor. Ruhumun bir kafese hapsolduğunu hissedebiliyorum.Aniden tüm vücudum doğruluyor, belirsiz siluetin önümde durduğunu görebiliyorum. Saçlarımın her teli, kafatasımı parçalamak istercesine çekiliyor, merhamet göstermeksizin, acımaksızın. Derimin yavaşça soyulmaya başlayıp damarlarımda dolaşan akışkan sıvının bacaklarımı kapladığını hissettiğimde, bir köpek gibi sürüklendiğimi anlıyorum. Kendi davranışlarımı kontrol edemiyor, bir başkasının himayesi altında hareket ediyorum. Korkunun o nahoş tadı katlanılamayacak dereceye gelince gözlerimi kapatarak uzuvlarımın sert zeminde parçalanmasına izin veriyorum. Bedenim koyu kırmızı bir lekeye dönüşünceye dek suskun bir şekilde bekliyorum.
Yavaşça esen rüzgâr aniden kesilen bir fısıltı gibi duyulmaz olunca kapalı bir yerde olduğumuzu anlıyorum. Yeniden gözlerimi açar açmaz, karanlık gölge beni omuzlarımdan tutarak doğrultuyor, ne olduğunu tam olarak algılayamadığım bir direğe yaslıyor. Sert bir halatı etrafıma dolayarak nefesini hissedebileceğim bir uzaklıktan beni süzüyor.
Mentollü sigaranın ağır kokusunu hissettiğimde, hafif bir şekilde başımı çeviriyorum. Gözlerime yansıyan görüntülerin gerçek olduğu konusunda şüphem kalmıyor. Benzin kokusu.
Sakın kaçma. Karşı koyma. Anlamasınlar. Bunu kızın için yap. Ancak bedenim, beynimi dinlemiyor. İçgüdülerim oradan ayrılmamı, suçsuz olduğumu söylememi söylese de yapamıyorum. Önümde duran karanlık gölge, elindeki küçük bidona bakarak gülümsüyor. Gülümsediğini hissedebiliyorum. İlk başta yavaş bir şekilde geriye doğru savuruyor bidonu, ardından hiçbir şey olmamış gibi aynı mutluluk ve sükunet ile üzerime gelecek şekilde doğrultuyor. Bidonun içindeki sıvı açık yaralarıma nüfuz ettikçe bilincimin kapanmaya başladığını hissediyorum. Neler olduğunu idrak edemeden, kendimi boğuk bir karanlığın içinde buluyorum. Tek bir çakmak sesi duyuluyor, bulunduğumuz tünelin duvarlarını aydınlatıyor. Bir an sonra ise, alevler... Beni yutuyorlar. Derim... Üzerimden bir merhem gibi akıp gidiyor, beynim kendini kapatmaya çalışıyor, saçlarım ve kaşlarım yok oluyor. Aynı anda, pek çok yerdeyim. Ancak hiçbir yerde değilim.Ben, kimseyim.
Yokum, yokluğum.
Gözlerimi kapatıp çığlık atıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüyü Oynamak
FantasyYüzyıllar önce, insanlar türümüzü keşfettiler. Bizden korktular, bilmedikleri her şeyden korktukları gibi. Yine bilmedikleri her şeye yaptıkları gibi, bizi yok etmek istediler. Bizden kurtulmayı, lanetli olduğunu düşündükleri kanımızı...