(3)

11 2 0
                                    

Kapıda duran adamın saçları kazınmıştı. Sert yüz hatlarını ve güçlü çenesini tamamlayan çıkık elmacık kemikleri vardı. Sağ kulağındaki elmas küpenin parıltısı, aralarında sonsuza dek saklanması gereken bir sır olan iki kişinin birbirlerine göz kırpışını hatırlatıyordu. Ama onu sokakta görülen yüzlerden farklı kılan, yüz hatları değildi. Çenesi, elmacık kemikleri veya küpesi de değildi. Hayır, onun unutulmaz bir yüze sahip olmasının sebebi yüzünün sol tarafındaki yanık iziydi. İz çenesinin alt kısmından başlıyor ve yüzünün sol tarafını çevreleyen bir hilal gibi alnına değin uzanıyordu. Gözleri parlak bir maviydi, ancak sol gözü bir ölününki gibi boş bakıyordu. Sağ gözünün bakışları ise insanın içini okuyormuş gibiydi, karşısındakini tanıyormuş gibi.

"İyi günler, Bay Lisiewicz," Sesi dış görünüşüyle örtüşen bir biçimde kalın, biraz da boğuktu. Koyu bir Doğulu aksanıyla konuşması, en dikkat çekici özelliklerinden biriydi.

"Wennerström," Bu kelimeler babasının ağzından son derece sert bir tonda, neredeyse bıkkın bir şekilde çıkmıştı.

Babasının adamı tanıdığı her halinden belliydi; fakat Björk bu adamı sadece bir kere görmüştü. Annesinin cenazesinde, ağlayarak dışarı fırlamadan hemen önce göz göze gelmiş olduğu adamdı bu. Derin bir nefes alınca daha önceki kadar yoğun olmamakla beraber yine mentollü sigara kokusu doldu ciğerlerine. Koku, kötü bir şeyler olacağının habercisiydi adeta.

Adamın ona dönmesiyle beraber vücudundaki tüm sinirlerin aniden gerildiğini hissetti, genç kız.

"Genç bayan, anneniz için çok üzgünüm. Çok sevdiğim bir iş arkadaşımdı. Bana sizden o kadar fazla bahsetti ki sizi neredeyse tanıyor gibiyim," Elbette annesi işinden neredeyse hiç bahsetmediği için bunu bilmesi imkansızdı ancak Björk içten içe bu sözlerde en ufak bir doğruluk payı olmadığını hissediyordu.

"Ne yazık ki annem sizden hiç bahsetmedi. Belki de tahmin ettiğiniz kadar yakın değildiniz," Björk, cümlesini bitirdiği an adamın yanık yüzünden aniden gelip geçen bir kasılma gördüğünü zannetti ancak üstelemedi. Adamın soğuk yüzünde en az ses tonu kadar derin ve bir o kadar yabancı bir gülümseme belirdi.

"Nerelisiniz?" Sorduğu sorunun cevabını kısmen biliyordu Björk. Adamın Doğu'dan olduğunu anlamıştı ancak aksanını yine de çıkaramıyordu.

"İzlanda, tıpkı anneniz gibi," Annesinin gerçekten nereli olduğunu bilen sayılı kişiden biriyle konuşmakta olduğunu fark etmek Björk'ü rahatsız etmişti. Adamın bu bilgiyi bir silah olarak kullanmaya çalıştığını hissediyordu.

"Buraya Lilija hakkında konuşmaya mı geldiniz?" Babasının en az karşısındaki adam kadar tehditkar olan ses tonu Björk'ün hayatında bir kez olsun ona yakın hissetmesini sağladı.

"Benim geldiğim yerde insanlar, bu tip konuşmaları oturma odasında yaparlar," Saniyeler geçtikçe Björk'ün, Wennerström denen bu adama karşı nefreti biraz daha büyüyordu. Gözlerinin ucuyla babasına baktı ancak bir karşılık alamadı. Babası, yavaş hareketlerle kapıyı adamın arkasından kapatarak oturma odasının yerini gösterdi. Wennerström, geniş salondaki krem rengi deri koltuğa yerleşince tüm odaya göz atma fırsatı buldu. Tıpkı bir ofis gibi döşenmiş, diye düşündü. Tıpkı sahibi gibi duygusuz bir evde büyümenin genç kıza neler yaşatmış olabileceğini ancak Tanrı bilirdi.

Björk, alayla karışık bir şekilde "Bir şey ister misiniz?" diye sorunda adamın yüzünde yeniden bir gülümseme belirdi. "Soğuk bir su alabilir miyim, lütfen?" Cümlenin sonundaki kelimeyi ricadan çok emrediyor gibi söylemişti. Björk'e sırtını dönerek babasıyla yüz yüze geldi. O sırada odayı terk eden Björk'ün, arkasından el hareketi çektiğini göremedi. Son anda başını kızına çeviren ve bu jesti yakalayan babası, dudaklarında ondan hiç beklenmeyecek bir gülümsemeyle onaylar gibi Björk'e baktı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 09, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Ölüyü OynamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin