(2)

7 3 0
                                    

Yarı açık perdelerin arasından sızan gün ışığı yerde çizgiler halinde ışın demetleri bırakıyordu. İçerideki ağır hava buz kesmiş gibiydi, en az dışarıdaki kadar soğuk ve acımasız. Vanası kapatılmış kalorifer petekleri kaşlarını çatmış, dudaklarını büzmüş gibi üzerlerine kitaplar yığılmış, bu dondurucu havada kullanılmayı bekliyorlardı. Peteklerin yanında, yerde, rastgele etrafa saçılmış kıyafetler ve kitaplar odanın zeminini süslüyordu. Odanın tavanından aşağıya sarkıtılmış bir zincire asılı sallanır koltuk, üzerinde uyuyan, kıyafet yığınlarının altına saklanmış kedinin ağırlığı ile hafifçe salınıyordu. Koltuğun siyah renkli zemin üzerine saçılmış mistik semboller, karışık işaretler dolu bez kumaşı, odanın hemen ortasına bir anıt gibi dikilmiş devasa yatağın üzerindeki nevresimler ile uyuşuyordu. Dağınık duran yatağın üzerindeki kalın ve yumuşak görünümlü bir yorganın altında hafif bir tümsek göze çarpıyordu. Sert olduğu belli olan bir yastığın üzerine saçılmış koyu renk saçlar, bu odada uyuyan kedi dışında herhangi başka bir canlının varlığını haber veren tek işaretlerdi.

Odanın kapısı yavaşça aralanırken kestane rengi saçların sahibi huzursuzca kıpırdandı kumaş yığınlarının altında. Kalın kumaşın altından ince parmaklı, yumuşak görünümlü bir el uzandı; yastığa dağılmış saçları bir kenara çekti ve ardından kumaş katmanlarının içinden bir çift yeşil gözün belirmesine yetecek kadar yer açtı. Buna karşılık kapıyı aralayan kişi, bir an duraksadı; görgü kurallarını anımsamış gibi hafif aralık kapıyı sert bir biçimde tıklattı. Kalın katmanların üzerinde yükselen yeşil gözler umursamazca kırpıştırıldı ve tekrar kapandı.

Hafif aralık olan kapı sert mizaçlı bir adamın içeriye girmesine yetecek kadar açıldı. Adamın her ne kadar iri olmasa da sert hatlar ve yılların çizgileri ile dolu suratı onu olduğundan daha uzun, daha büyük gösteriyordu. Çevresindeki hava sağlam ve otoriterdi, ela gözlerindeki duygusuz ve keskin bakışlar disiplini seven bir kişiliği yansıtıyordu. Taşıdığı tüm bu özellikler onu olduğundan daha fazla yer kaplıyor gibi gösteriyor, karşısındakini hazır ola geçmeye zorluyordu adeta. Çoğunlukla gri tonlarının hakim olduğu kenarları kısa kesilmiş saçlarının üst kısmı geriye yatırılmış, düzgün bir biçimde taranmıştı. Üzerindeki gömleğin temiz beyazlığı insanı rahatsız edecek cinstendi; orada olmayan fakat olması gerekiyormuş gibi gelen toz partikülleri, ufak tefek lekeler arıyordu gözler. Fakat bu tabloda milim milim ayarlanmamış gibi görünen, jilet keskinliğinde olmayan herhangi bir şey bulmak imkansızdı.

"Öğle güneşi neredeyse tepeye ulaştı; fakat bakıyorum sen hala yatakta keyif çatıyorsun." Adam dişlerini sıktı. Çatık kaşları ve gergin çenesinden durumdan memnun olmadığı kolayca okunmaktaydı. Onaylamaz bakışlarla hala yatakta sere serpe uzanmış kızı süzüyordu.

Genç kız üzerindeki katmanları hafifçe iterek açığa çıkardığı dudaklarını büzüp odanın dört duvarından birini süsleyen modern görünümlü saate bir bakış attı; saat henüz on biri geçiyordu. 'Atticus Antonius Lisiewicz'in kitabında güneşin ilk ışıklarıyla beraber uyanmayan serserinin bir daha uyanmaya hakkı yoktur,' diye düşündü alayla.

"Ya, sorma. O kadar keyifliyim ki bu acımasız soğukta kendimi dondurarak günahlarımdan arınmaya karar verdim."

Adam ilk defa odanın bu kadar soğuk olduğunu fark etmiş gibi irkildi. Soru soran gözleri buz kalıplarına dönüşmüş kalorifer peteklerine, ardından yere saçılmış kıyafetler ve kitaplara kaydı. Yüzünde sadece bir anlığına beliren endişe ve ilgi ile çarpılmış ifade, bir kasırganın parçalar halinde bıraktığı hatıralar gibi yerde duran dağınıklık gözüne ilişince yok oldu.

"Bu odaya ne yaptın sen?" Kararsız ve gergin bir şekilde dolapta olması gereken kıyafetleri, raflarda olması gereken kitapları işaret ederken neredeyse pes etmiş gibi görünüyordu adam. Onun öyle görünmesini seviyordu. Karşısında yenilmez bir figür görmektense yavaş yavaş kendini yiyip bitiren bir adam görmeyi tercih ederdi.

Ölüyü OynamakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin