Ayağı kalkıp, 'Deniz bey' diye seslenen genç kıza doğru yürüdü.
Bir şeyler söyleyip masaya geri döndü.
Artık kıpırdıyordu silület adı Deniz olan.. Öyle ki uzun kıvrık kirpikleriyle, büyük yeşil gözleri, yuvarlak ve çıkıntılı çenesini saran kirli sakallarını görebiliyordum artık.Sert ve dik bakışlarıyla sekronize göz bebeklerinde, bir şeyleri anlayarak okuduğu belliydi. Arada bir kumral saçlarını karıştırıp ellerini kıtlatıyordu.Siyah ve kahverengiden oluşan boncuklar bileğini sarmıştı. İki saat boyunca bir şeyler yazdı. Bense dikkatimi dağıtan tuş sesleri eşliğinde kitabımı okuyordum. Bir yabancıya nasıl olurda saatlerce bakmak isterdi bir yürek?
Fark edilmediği için egosundan ya da bu hiç görülmemişliği dikkatini çektiğinden mi?
Eminim hepimize böyle bir şey olmuştur.
Elinde karamel kokulu kahvesi vardı kapağının tamamını açınca koku iyice yayıldı burnuma bir yudum daha içtikten sonra bilgisayarını toplayıp ayrıldı. Ertesi gün yine kafeye gidip yine aynı yerime oturdum. İçimden bir ses beklememi söylüyordu. Ama o gelmedi.Kimi ya da neyi beklediğimi bilmeden, bu anlamsız bekleyişimin sonunu merak eder olmuştum içten içe.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Rüyalar
Teen FictionBurası dünyanın en uzak noktası benden başka kimse yok. Kendime bir konum seçip izlemeye başlıyorum. Okyanusya ülkesi gözüme ilişiyor. Sudan bedenleri olan neptonların avlanma vakti yaklaşmış olmalı. Karşımda yükselen suyun seviyesi gitgide yükseliy...