"Merhaba" diye karşılık verdi Melis, Devrim'in merhabasına. Dilim tutulmuştu. Allah'ım!
Birkaç saniye sonra bana baktı. Hem de uzunca, gözleri parladı. Demek beni tanımıştı. Bir gün görmesine rağmen tanımıştı. Ve bu....benim gibi sevgiye aç birisi için.....tanımlanamaz derecede...mükemmel ve heyecan vericiydi. Dudakları aralandı. Bir şey söyleyecek gibiydi. Ve
"Sen-..." dedi en sonunda. Tanrım gerçekten tanımıştı. Yüz ifademi yumuşatmaya çalışacakken Canan abla araya girdi
"Siz, tanışıyor musunuz?"
"Evet, bu bayan sana anlattığım taksimi çalan hanfendi oluyor."
Ne yani beni hiç görmemişti öyle mi? Okulda hiç fark etmemişti. Bu, kırıcıydı. Acıtmıştı. Bir gururum vardı. Tamam şu an paramparçaydı ama yinede vardı. Ve ben o beni fark etmemişken, onu sevemezdim. Bu benim prensiplerime aykırıydı. Benim dünyamda ben ve benim egom vardı. Başka hiçbir şeye ihtiyacım olmamıştı. Ve şuan da yoktu. Yüz ifademi yumuşatma kararından vazgeçip, daha da asık bir halde
"Pardon, ama gerçekten ihtiyacım vardı." diyip, cevap ve davet beklemeden masaya oturdum.
*** *** ***
Yemek boyunca masada kahkahalar uçuştu. Ben hariç tabi. Aslında Devrim de pek gülmemişti. Yemekle pek ilgilenir gibi de değildi. Elimden geldiğince ona bakmamaya ve aklıma getirmemeye çalıştım. Pek başarılı olduğum söylenemez ama yine de daha iyi hissediyordum.
İtiraf etmek istemiyordum ama sanırım öfke biz insanları çok daha güçlü bir hâle getiriyordu. Taviz vermemizi engelliyordu. Egomuzu tatmin etmeye yarıyordu. Egomu çok önemseyen bir kız olarak bilinmek istemem tabi ama gerçek buydu. Gururumuzun kırılmasını engelliyordu. Her ne kadar öfkeden kaçmaya çalışsak da, o bize fark ettirmeden bağışıklık sağlıyordu. Tıpkı bir aşı gibi. Ve şuan da ilk soyut aşımı oluyordum.
Biraz sonra Melis, Canan Abla'yla attığı kahkahalardan feragat edip, Devrim'le konuşmaya başladı. Başlamaz olaydı! Hayır hayır, kıskandığımdan falan değil, ikide bir Devrim'e 'Ah öyle mi, Menda da çok sever, Menda da yer, Menda da aynısını okur' gibisinden şeyler söylüyordu. Bu sırada da benim konuşmaya dahil olmam için ayaklarına vurup duruyordu. Ayakkabıların mahvolmuştu. Sinirlendim. Tam kalkmak üzereydim ki Melis telefonuna gelen bir mesajla masadan kalktı. Tatlımı yiyebileceğim için sevinmiştim. Dondurmalı Baklavarı kim sevmez ki!
"Konuşmayı çok sevmiyorsun sanırım?" Dedi Devrim. Hayır hayır. En ufak bir merak kırıntısı yoktu sözlerinde, en ufak bir soru işareti! Yüz ifadem yüzünden kimse benimle konuşmak istemezken, neden o böyle bir ihtiyaç duymuştu? O an egosunu önemseyen tek insanın ben olmadığımı fark ettim işte. Onun tek derdi dalgaydı. Gırgır için doğmuştu. Ben, buna izin vermezdim! Benim hayatım, benim kurallarım, benim egom!
"Hey, bir şey sordum?"
"Cevap vermeyince sorunu olumlu olarak yanıtladığımı anlarsın sanmıştım!'
"Oradan bakınca medyuma mı benziyorum?"
"Gerizekalı birine benzemediğine yemin edebilirdim hâlbuki.'
Bozulmuştu, ve bunu anlamak zor değildi. Tam ağzını açmıştı ki masadan kalktım. Evet, kendimle gurur duyuyordum!
Tam kalktığım sırada Canan Abla,
"Menda, biraz yukarıya gelir misin? Fikrini almak istediğim bir konu var" dedi. Ve bu demekti ki 'yukarıda bana sorununu anlatacaksın, ve bugün neden kliniğe gelmediğinin hesabını vereceksin küçük cadı.' Mesajı alıp yukarı kata, çalışma odasına çıktım ve koltuğa oturup gelmesini bekledim. Beklerken telefonumu açmaya karar verdim? Aman Tanrım!! On iki sesli mesaj, Facebook'da on yedi mesaj, Twitter'da dokuz mention!? Hepsinin sorumlusu Çınar elbette!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ROCK DEĞİL;GRUNGE !!
RomanceRahat, çirkin kız Menda, hiçbir şeyi umusamaz. İkizini çok sever ama belli etmez. Onun için dünya sadece kulaklık ve grunge müzik gruplarından ibaret. Ama yeni bir şehir, İstanbul, yeni bir okul, yeni arkadaşlıklar . Tahmin ve tahammül edemeyeceği b...