AŞK TESADÜFLERİ SEVER !

80 5 3
                                    

  Güç bela peşimdeki çatlağı atlatıp duran ilk taksiye bindim. Taksiyi ben durdurmamıştım o da ayrı tabi. Yüzüne bile bakmadan

  " Özür dilerim ama benden daha çok ihtiyacın olamaz!" dediğim çocukta iyi sabır varmış gerçekten. O hafta sonunda, Allah'ın Pazar gününde, İstanbul'da, anında taksi bulmak çok zor tabi. Ama kesin arkamdan küfür etmiştir ya. Aman neyse, ben de onu... o zaman! Şu an düşünmem gereken çok daha önemli mevzular var. 

* Ben bunu Melis'e nasıl söyleyeceğim?

* Ya bu da Melis'in yaptığı aptal şakalardan biriyse?

* Beni piçaklayacak birini nereden bulabilirim?

* Krema nasıl böyle güzel kokar?

* Babam  böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? (Tamam vurmaynn)

  Melis'e söylemeliydim, kesinlikle hem de! Ama hâla şaşırdığım bazı noktalar vardı. Çınar nasıl olur da beni tercih ederdi? Güzel değilim. Kuaföre sadece tırnaklarım için gidiyorum. Yani bakımlı falan da değilim. Bu zamana kadar onunla hiç samimi olmamama rağmen beni nasıl bu kadar iyi tanıyor? En çok kafamı karıştıransa, birilerinin benden hoşlanması. Tamam belki çok zor ama, azıcık istesem birilerinden hoşlanabilirdim fakat birilerinin benden hoşlanması.. işte bu alışıldık değil.

  Birilerinin benden hoşlanmadı güzel bir duygu tabi. Ama bu kişinin Çınar olması -her ne kadar yakışıklı ve cool olsa da- koyuyor.

Eve geldiğimde, Melis yoktu. Evdeki yardımcımız Zerrin Abla'dan kurabiye kavanozu ve muzlu sütümü alıp odama çıktım. Önce Melis'i aramayı düşündüm ama telefonda konuşmanın iyi bir fikir olmadığına karar vermem zaman almadı. O gelene kadar yarınki derslere göz gezdirdim. Ee Cuma günü olduğu gibi soruları cevaplayamayıp rezil olmak istemiyorum. Hem oradakiler nasıl hem zengin hem cool hem de çalışkan oluyorlar ki? Hepsi kuaföre gitmekten ders çalışmaya zaman bulamaz diye düşünmüştüm. Neyse ki Fizik öğretmenim tarafından rencide edildiğimde sınıfta Devrim yoktu.....

  Tabi yaa, Devrim. Unuttum sanmıştım. Sadece okulun ilk günü geldi. Zaten son birkaç derse de girmedi, girdiği derslerde de öğretmenler boş bıraktığı için herkes gibi telefonuna daldı.Sesini bir defa duydum, yüzüne ise o kadar az bakabildim ki birkaç gün daha gelmese garanti unuturum, ama insan hiç tanımadığı birinden hoşlanabiliyormuş demek ki. Şimdi Çınar'ı kısmen anlıyorum sayılır.

  Okul mu? İyi gidiyor sayılır. Tek bir arkadaşım var, ki bu da benim için çok büyük bir ilerleme. Adı Eylül. Kendisi yarı Rus olur. Tahmin edebileceğinizden çok daha güzel bir kız. Sarışın değil ama sarışına yakın derecede kumral. Çok da eğlenceli. Onun da tek kız arkadaşı benim. Sınıftaki kızlar onu kendileri için bir tehdit olarak görüyorlar olsa gerek. Bu yüzden hiç kız arkadaşı olmadığına yemin edebilirim.

  Sınıfta bazı gruplaşmalar var. Bay Ukala ve yanında dört çocuk daha, ki bunlardan birisi Devrim diye tahmin ediyorum çünkü ilk gün olanların yanında görmüştüm. Ön sırdan dört kız. Şimâl, Aslı, Sıla, Sinem. İşte bunlar unutulmazlar. Bay Ukala ve çetesiyle araları bayağı iyi. Zaten sadece onlarla iyi. Hepsi de kendini beğenmiş, benim egom senin egonun önünde diz çöker, tövbe eder muhabbetindeler. Aralarına birinin daha girmesi imkansız. Sınıftaki diğer dört kız; Semra, Feride, Naz, Esin. Bunlar da bayağı sıkılar. Ama ilk grubumuz kadar olamaz tabiki. Ayrıca onlar kadar kendilerini beğenmiş değiller, sadece dışarıya kapalılar.  Biz de Eylül'le birlikte takılıyoruz işte.

  Telefonunun sesiyle irkildim. Arayan Canan Abla'ydı. Canan Abla çok yakın bir aile dostumuzun kızı. Annesi ve babasını küçük yaşta kaybedince üniversiteye gidene kadar bizde kaldı. Üniversite bitince de miras kalan holdingin başına geçmeyip İstanbul'a taşınıp burada bir klinik açtı. Psikolok olur kendisi. Ailecek onu kullanılıyoruz. Telefonu açtım.

ROCK DEĞİL;GRUNGE !!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin